Suriye’deki iç savaşın mezhepsel boyutları ve bölgesel güçlerin bu savaş üzerindeki etkileri tartışılmaya devam ederken, Türkiye’nin özellikle Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi İslamcı gruplarla olan ilişkisi ciddi eleştirilere konu olmaktadır. Bu grupların Suriye’de, özellikle Alevilere karşı soykırım suçları işlediği iddiaları gün geçtikçe daha fazla kanıtla desteklenmektedir.
Erdoğan, Fidan, Kalın ve Cevadî’nin Sorumluluğu
Suriye’de Alevilere yönelik soykırımın bir numaralı sorumluları arasında Saraylı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve diğer üst düzey isimler gösterilmektedir. Bu isimlerin politikaları ve stratejileri, yalnızca Suriye’deki iç savaşta değil, aynı zamanda Türkiye’deki toplumsal yapıda da mezhep temelli gerilimlerin derinleşmesine yol açmaktadır.
Bu ekip, Suriye’de Alevilere yönelik saldırıları desteklemekle kalmayıp, Türkiye içindeki Alevi toplumu ile Sünni toplum arasında da ciddi bir bölünmeyi körüklemektedir. Aynı zamanda Türkiye ile İran ve Irak’taki Şii gruplarla mezhepçi bir çatışma zeminini hazırlayarak, hem uluslararası hem de ulusal ölçekte bir bölünmeye neden olmaktadır. Bu politika, Türkiye’yi yalnızca bölgesel bir çatışmanın tarafı yapmakla kalmamakta, aynı zamanda içerideki toplumsal barışı da tehdit etmektedir.
ABD ve İsrail Faktörü
Suriye’deki mezhep savaşlarında ABD ve İsrail’in rolü de göz ardı edilmemelidir. ABD, bölgede PKK/PYD’ye destek vererek Suriye’nin doğusunda bir güç merkezi yaratmaya çalışırken, diğer taraftan HTŞ gibi grupların faaliyetlerini Erdoğan, Fidan veKalın üzerinden organize ederek onlara mezhepçi bir zemin hazırlamaktadır. Washington, kısa vadede Türkiye’yi PYD’ye saldırmaktan alıkoymayı, orta vadede bir “güvenlik bölgesi” üzerinde uzlaşmayı ve uzun vadede PYD’nin devletleşmesini sağlamayı hedeflemektedir.
İsrail ise Golan Tepeleri’ni Şam’a kadar güvence altına almış, Suriye’nin güney ve orta bölgelerinde İran etkisini kırmak adına mezhep savaşlarını teşvik etmektedir. İsrail’in Suriye topraklarında ilerlemesine rağmen, bu konuda Türkiye’den ya da desteklediği gruplardan herhangi bir eleştiri ya da karşı duruş gelmemesi, mezhep temelli politikanın bir uzantısı olarak yorumlanabilir. Erdoğan yönetimi, İsrail’in bu politikalarına karşı sessiz kalarak Suriye’deki iç çatışmanın sürmesine dolaylı katkıda bulunmaktadır.
Erdoğan’ın HTŞ’sinin Rolü ve Alevi Toplumuna Yönelik Saldırılar
Heyet Tahrir el-Şam, El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra’dan türemiş bir örgüttür ve Suriye’nin kuzeybatısında etkin bir güç olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye’nin desteğiyle hareket ettiği iddia edilen bu grup, Suriye’nin çok kültürlü yapısına karşı mezhepçi bir savaş yürütmektedir. Özellikle Lazkiye bölgesinde Alevilere yönelik yapılan saldırılar sonucunda binlerce sivil hayatını kaybetmiş, köyler yok edilmiş ve insanlar göçe zorlanmıştır. Bölgedeki kaynaklar, Alevilere yönelik bu saldırıları “soykırım” olarak tanımlamaktadır.
Emevici mezhepçi Politikaların Gölgesi
Türkiye’nin, Osmanlı mirasına sahip çıkan bir söylemle bölgede mezhepçi bir politika izlediği sıkça dile getirilmektedir. Ancak, bu politikanın dayandığı temel ideolojinin Osmanlı’dan çok, Emevi zihniyetine dayandığı açıktır. Emeviler döneminde Kerbela’da başlayan Şii ve Alevi düşmanlığı, bugün HTŞ gibi örgütler tarafından bir “cihat” söylemiyle yeniden üretilmektedir. Erdoğan’ın mezhep temelli politikaları, bu zihniyetin bir uzantısı olarak değerlendirilebilir.
Lazkiye’de Soykırım ve İnsanlık Suçları
Lazkiye’de yaşanan saldırılar, Alevilere yönelik sistematik bir soykırımın varlığını göstermektedir. Köyler ateşe verilmekte, siviller katledilmekte ve bu saldırılar uluslararası kamuoyunda yeterince yer bulmamaktadır. Alevi, Hristiyan ve diğer azınlık topluluklarına yönelik bu saldırılar, yalnızca mezhep temelli bir savaşın değil, aynı zamanda bölgenin demografik yapısını değiştirme çabasının bir parçasıdır.
Çözüm ve Sorumluluk Çağrısı
1. Uluslararası Araştırma ve Yaptırımlar: Suriye’de Alevilere yönelik işlenen suçların uluslararası bağımsız kuruluşlarca araştırılması ve sorumlulara yaptırım uygulanması gerekmektedir.
2. Türkiye’nin Mezhepçi Politikalardan Vazgeçmesi: Türkiye, bölgede daha kapsayıcı ve barışçıl bir politika benimseyerek mezhep temelli gerilimleri azaltmalıdır.
3. HTŞ ve Benzeri Grupların Desteklenmesine Son Verilmesi: Türkiye’nin, HTŞ gibi gruplara yönelik dolaylı desteğini kesmesi ve bu örgütlerin uluslararası arenada terörist olarak tanınmasını sağlaması gerekmektedir.
4. Cevadi, Erdoğan, Fidan ve Kalın Suriye’deki Alevi soykırımı ile ilgili olarak Uluslararası ceza mahkemesinde savaş, insanlık, barışa karşı savaş, soykırım suçlarından yargılanmalıdır.
5. PKK/PYD ‘li Abdi, Suriye’de Türkmen ve Arap soykırımı , barışa karşı savaş suçu işlemesi, insanlık suçu işlemesi yapmaktan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmalıdır .
6. ABD ve İsrail liderleri Suriye’de işlenen tüm savaş, insanlık, soykırım suçlarının esas patronu olarak Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmalıdır.
BOP planı çerçevesinde Suriye’de yaşanan Alevi soykırımı, sadece bir ülkenin değil, tüm bölgenin barış ve istikrarını tehdit eden bir trajedidir. Bu durumun sorumluları, yalnızca HTŞ gibi gruplar değil, bu grupları destekleyen bölgesel ve uluslararası güçlerdir. Türkiye’nin mezhepçi bir politikayı sürdürmekte ısrar etmesi, hem ulusal güvenliğini hem de uluslararası saygınlığını ciddi şekilde tehlikeye atmaktadır. Suriye’de barışın sağlanması, tüm tarafların bu tür politikaları terk etmesine bağlıdır.
Bir yanıt yazın