Bu satırlar yazıldığı sırada Suriye’deki muhalif silahlı örgütler HTŞ basta olmak üzere, ele geçirdikleri Şam içerisinde ilerlemeye devam etmektelerdi. Herhalde seri bir saha hareketi ile gelen tarihteki en hızlı çöküşlerden birisine tanıklık ediyoruz.
Elbette bu önceden planlanmış ve çalışılmış bir hamleydi. Resmin tamamına baktığımızda bütün bu gelişmeleri altı boyut üzerinden değerlendirebiliriz. Bunlar;
1. İsrail’in güvenliği
2. İran’ın yıpratılması (rejimi nihayetinde yıkmak üzere)
3. Suriye’de Türkiye’nin de kabullenmesi istenen bir Kürt devletini içeren, ABD ye biat edecek (ve kısmen Türkiye’de biat edeceği iddia edilen) yeni bir kukla üst Devlet kurulması
4. Erdoğan’ın, Türkiye’deki Suriyelileri geri gönderme arzusu
Bu hamle, Erdoğan’ın yeniden seçilme hedefiyle doğrudan ilişkilidir.
5. Trump’ın öncülüğünde ABD’nin ‘anti-küreselleşme ve iç meselelere geri dönme’ ve ‘Çin’e karşı güç faktörlerini arttırma’ stratejisi.
6. Ortadoğu’daki bu hedefleri gerçekleştirip sağlama aldıktan sonra, Çin ve Hindistan’a yoğunlaşma ve BRICS’e karşı petrodolar sistemini güvence altına alma hedefi.
Türkiye ile İş birliği
Olayların gelişim şekline bakarak bu hedeflere ulaşmak için Suriye özelinde Türkiye ile anlaşıldığını söylememiz bir kurgu olmayacaktır.
Henüz koltuğuna oturmamış olsa bile Trump yönetiminin ve İngiltere’nin başını çektiği Batı’nın Türkiye ye teklif olasılıklarını şöyle sıralayabiliriz;
1. PKK’ya birlikte son verelim (YPG’ye değil) ve sizlerde yeni Suriye içinde kurulacak bir Kürt devletine göz yumun.
2. Bu Kürt devletinin Türkiye’deki Kürtlerle birleşme ihtimaline dair endişelerinizi giderecek bazı teminatlar verelim.
Örneğin;
Türkiye’nin güney sınırını Suriye içlerine doğru genişleterek (HTŞ üzerinden) bir tampon bölge oluşturmasına izin verelim (şu anda YPG’nin elindeki bölgeler dahil).
Sizde yeni tampon bölgenize, Türkiye’deki Suriyeli göçmenleri yerleştirerek, Türkiye ve Suriye Kürtleri arasında bir Sünni-Arap tampon bölgesi oluşturun.
Böylece Türkiye’ye YPG nin hem denizden uzak hem de Türkiye’den nispeten uzak bir bölgeye yoğunlaşacağı güvencesi verilmek istenmiş olabilir.
3. Batı kamuoyunda PKK’nın kriminal yüzünü işleyelim. Ancak siz de liderine af çıkarın, diğer örgüt üyelerini dağdan indirip Türkiye siyasetine dahil ederek demokratik hamlelere de bulunun ki, biz de kendi kamuoyumuza bunu anlatmakta zorlanmayalım.
Bu ‘kamuoyu’ tanımına yıllardır yüreklendirilen, PKK’nın kendi tabanı ve Türk karşıtı Ermeni ve Yunan lobisi gibi gruplarda dahildir. Hatta bu gruplara Trump’ın kendi kadrosunda yer alan Marco Rubio gibi, şahin Türk karşıtı etkin isimleri de dahil edebiliriz.
4. Bu gruplara diyebilelim ki ‘Türkiye gerekli demokratik hamleleri yapıyor. O yüzden biz de Kürt hareketinin silahlı kanadının üzerine gidiyoruz.’
Geçtiğimiz hafta İngiliz devletinin Londra’daki PKK yuvası olan Halk Evine yüzlerce polisi ile sürpriz şekilde baskın yapıp 7 PKK’lıyı tutuklaması, bu çerçevede değerlendirilebilir.
Aynı şekilde, Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı meclise taşıyabilecek bir süreç için çağrıda bulunması da bu kapsamda ele alabiliriz.
Rusya’nın Rolü
Bütün bunların Ukrayna dahil iki cephede yorulmuş olsa bile Rusya’ya rağmen gerçekleşmesi zordu. Bu yüzden Rusya’ya da bazı tavizler verilmiş olduğu ihtimali üzerinde durabiliriz.
Bunu ihtimali de şu an Batı medyasının dillendirdiği üzere, Trump’ın Rusya’ya şimdiden Ukrayna’da ele geçirdikleri toprakların önemli bir kısmını tutmalarını kabul etme ve Ukrayna’yı NATO’ya almayarak Rusya’ya tehdit oluşturmama taahhüttü sekliyle açıklayabiliriz.
Suriye’deki Gruplar ve Batı
Batının kendi kamuoyunu alıştırmaya yönelik olarak, Suriye’de Esad rejime karşı taarruza geçen HTŞ ve diğer silahlı İslami örgütleri “olumlu” gösterme çabası da ayrıca göze çarpmaktadır. Dikkat edilirse HTŞ’nin, aslında Hristiyan ve Dürzi azınlıklara dokunmayacağını taahhüt ettiğini ve onların daha ‘ılımlı’ bir İslam’ı temsil ettiği anlatılmakta yayın ve yayımlarında.
Bu grup da özenli bir çalışma ile (Muhtemelen Erdoğan’ında telkinleri ile), batıda rahatsızlık oluşturabilecek söylemlerden kaçınmaktadır. Özellikle kendilerinin artık El-kaide ile bir bağlantıları olmadığını, daha çok Taliban tarzı bir stratejiyi benimsediklerini vurgulamaktadırlar. Taliban; ‘Biz global cihatçı değiliz, coğrafi sınırlarımız içine odaklı bir İslami yönetim anlayışımız var ve uluslararası iletişime açığız’ demektedir.
İsrail’in Gazze’deki soykırımından sonra kuzeye yönelmesiyle, İran etkisinde olan ve Israil’e zor zamanlar yaşatan Suriye’de yer edinmiş Hizbullah grupları başka türlü nasıl etkisiz hale getirilebilirdi. Kaldı ki Batı’nın, İsrail’in güvenliği açısından ve Ortadoğu’daki doğal kaynakların güvenilir ellerde olması açısından, bu coğrafyalarda Şii anlayışındansa Sünni anlayışına sahip grupları tercih ettiği bir sır değildir.
Tabi tüm bunları Esad’ın okuyamamış olması tabi ayrı bir tartışma konusudur.
Yıllardır dünyaya aşılanan ‘Yöresel Değil, Küresel’ doktrininden tam bir ‘U’ dönüşü ile ‘Küresel değil, yöresel’ doktrinine geçiş sürecini seyrediyoruz. Ancak Türkiye’nin kendi sınırları içinde huzurlu ve müreffeh yasayabilmesi açısından, değişen bir şey olacak mı?
Türkiye açısından Suriye’nin üniter yapısının ortadan kalkması çok hassas bir konu olmaya devam edecek. ABD’nin İran da olabilecek gelişmelere bağlı olarak Kürt devleti coğrafyasını genişletme arzusundan vazgeçmesini beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Türkiye ile Suriye’de uzlaşılsa bile bunun sürdürülebilir olduğunu söylemek zor.
Suriye politikaları konusunda ne alırız ne veririz muhasebesini, Erdoğan’ın karakteri dışına çıkarak tüm muhalefetle ve tüm ilgili sivil toplum örgütleri ile yürütmesi hem kendisi için hem de Türkiye için hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştı.
Ender Ay -Londra
8 Kasım 2024