Ortadoğu, büyük güçlerin hesapları ve bölgesel aktörlerin çıkar savaşları arasında yeniden şekilleniyor. Suriye, bu mücadelelerin tam merkezinde, parçalanmış bir coğrafya ve istikrarsız bir yapıya dönüşüyor. İsrail, PYD (PKK) ve HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam), bölgede farklı ideolojik kimliklere sahip görünse de, sahadaki pratikleriyle ortak bir zeminde buluşuyor. Bu durum, sadece Suriye’nin değil, tüm bölgenin geleceği açısından kaygı verici bir tablo ortaya koyuyor.
İsrail’in Güney Suriye Hedefleri
İsrail, Suriye’nin güneyinde fiili bir tampon bölge oluşturdu. Şam’a 25 km uzaklıktaki Katana’ya kadar ilerleyen İsrail tankları, neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan bu konuma ulaştı. İsrail’in bu bölgeden çıkmayacağı ve Suriye’nin güneyinin fiilen İsrail’in kontrolüne geçtiği artık açık. Bu durum, Filistin meselesi açısından da kritik bir dönüm noktası. İsrail’in bölgedeki bu ilerleyişi, Filistin davasını zayıflatan ve İsrail’in hegemonyasını pekiştiren bir adım olarak değerlendiriliyor.
Fırat’ın Doğusunda PYD’nin Devletleşme Süreci
Fırat’ın doğusunda PYD (PKK), ABD’nin desteğiyle özerk bir yapıya dönüşüyor. Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin benzeri bir model Suriye’de de uygulanıyor. Bu yapı, adım adım bir devlet statüsüne evrilirken, Suriye’nin toprak bütünlüğü hayal olmaktan öteye geçemiyor. ABD’nin desteği, PYD’yi bölgede kalıcı bir güç haline getirirken, bu durum Türkiye’nin ulusal güvenliği için ciddi tehditler doğuruyor.
HTŞ: İslamcı Görünümlü İsrail Dostu
Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), bir zamanlar “radikal” bir grup olarak tanımlanırken, bugün Batı tarafından “ılımlı” olarak nitelendiriliyor. HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Golani’nin “İsrail ile sorunumuz yok, düşmanımız İran” açıklaması, grubun asıl hedeflerini ve bölgede kiminle aynı çizgide hareket ettiğini gözler önüne seriyor. HTŞ, İsrail’in güney Suriye’deki ilerleyişine karşı herhangi bir direnç göstermiyor, aksine İran ve Esad Hükümetine karşı pozisyon alarak dolaylı şekilde İsrail’in çıkarlarını koruyor.
Erdoğan’ın İhaneti Tüm Bölgeye
Türkiye’nin Suriye politikasında yaptığı stratejik hatalar, yalnızca Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi kaosa sürükledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esad Hükümetini devirmek için İsrail ve Batı’nın çizgisinde attığı adımlar, Türkiye’nin güvenliğini zayıflattığı gibi, İsrail’in güney Suriye’deki ilerleyişine de zemin hazırladı. Erdoğan yönetimi, PYD’nin Suriye’nin doğusunda güçlenmesine dolaylı şekilde katkıda bulunurken, HTŞ’nin İdlib’deki hâkimiyetini de destekledi. Bu durum, Türkiye’nin Suriye politikasında kendi çıkarlarına ihanet ettiğini ortaya koyuyor.
İsrail’in güney Suriye’deki ilerleyişi ve PYD’nin doğuda devletleşmesi, Türkiye’nin yanlış politikalarının bir sonucu. Erdoğan yönetimi, mezhepçi ve ideolojik saiklerle Suriye’ye müdahale ederek, sadece Türkiye’nin değil, tüm bölgenin güvenliğini tehdit eden bir süreç başlattı.
ABD’nin Oyun Kuruculuğu ve Ortak Payda
ABD, bölgede HTŞ ve PYD gibi grupları çatışmadan uzak tutarak, kendi çıkarları doğrultusunda bir denge kuruyor. HTŞ ve PYD’nin birbirine düşmemesi, ABD’nin stratejisinin bir parçası. Bu süreçte İsrail’in güneydeki ilerleyişi de ABD tarafından örtük şekilde destekleniyor. Böylece HTŞ, PYD ve İsrail, farklı hedefler gibi görünse de, ABD’nin çıkarları doğrultusunda bir ortak paydada buluşmuş oluyor.
Filistin ve Bölgesel İstikrarsızlık
İsrail’in Suriye’deki müdahaleleri, Filistin davası üzerinde de büyük bir etki yaratıyor. Golan Tepeleri’nden başlayan genişleme, Filistin’in hak iddialarını daha da zayıflatıyor. Bu süreçte Filistin davası, Ortadoğu’daki yeni güç dengeleri arasında yok olmaya doğru sürükleniyor.
Kaosun Gölgesinde Yeni Tehditler
Suriye’de cezaevlerinden salıverilen binlerce mahkum, bölge için büyük bir tehdit oluşturuyor. Aralarında tecavüzcüler, katiller ve IŞİD militanlarının bulunduğu bu kişiler, kaosun yeni aktörleri olabilir. Bu tehdit, sadece Suriye’yi değil, tüm Ortadoğu’yu sarsacak yeni krizlerin habercisi.
Sonuç: Parçalanmış Suriye ve Öğretilmiş Çaresizlik
Suriye, artık eski Suriye değil. İsrail, PYD ve HTŞ gibi aktörlerin sahadaki kazanımları, bölgenin yeni bir düzene doğru evrildiğini gösteriyor. Türkiye ise bu süreçte stratejik hatalarıyla kendi güvenliğini tehlikeye attı. Erdoğan yönetiminin yanlış politikaları, İsrail ve ABD’nin bölgedeki hedeflerine hizmet ederken, Türkiye’yi zayıf bir pozisyona düşürdü. Bu tablo, Ortadoğu halklarının “kolektif öğretilmiş çaresizliği”nin bir yansımasıdır. Suriye’nin parçalanması, Irak benzeri bir istikrarsızlık ve kaosun habercisidir.
Sefa Yürükel