Türkiye’nin Bölgesel ve Küresel Politikada Konumu: BOP’un Suriye’de ki Taşeronu Rolü
Türkiye’nin son dönemdeki dış politika hamleleri ve iç siyaset dinamikleri, yalnızca bölgesel dengeleri değil, aynı zamanda küresel güç mücadelelerini de etkileyen bir boyut kazanmıştır. Özellikle Suriye ekseninde gelişen son olaylar, İsrail, ABD ve İngiltere’nin bölgedeki çıkarlarını koruma ve genişletme stratejileriyle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda, Türkiye’nin mevcut hükümeti, gerek ekonomik gerek siyasi sıkışmışlık “gerekçesiyle” bu planlara destek vermiştir. Bu durum, Türkiye’yi hem bölge ülkeleri hem de Çin ve Rusya gibi küresel aktörler nezdinde “güvenilmez ortak” statüsüne doğru sürüklemektedir.
İsrail ve Netanyahu’yu Kurtarma Operasyonu
İsrail’in Gazze ve Lübnan’da yaşadığı prestij kaybı ve Netanyahu hükümetinin iç politikada artan baskılara karşı manevra alanı daralmış durumdaydı. ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsü, bu sıkışmışlıktan çıkış yolu olarak Suriye’de Esad yönetimini hedef aldı. Sahada ABD-İsrail-İngiltere yapımı ve Türkiye destekli HTŞ kullanılarak, Esad’ın devrilmesi, İsrail’in bölgedeki güvenlik kaygılarını bir nebze olsun hafifletecek Rusya ve İran’ın etkisini sınırlayacaktır. Bu operasyonun, NATO’nun üst düzey temsilcileri tarafından desteklenmesi, Türkiye’ ye saha operasyonu koordinasyonunu görevinin verilmesi ( NATO Genel Sekreteri Mark Rutte zaten bunun için Türkiye yeye gelmişti) , Türkiye’nin bu süreçte taşeron bir rol üstlendiğini açıkça göstermektedir.
Türkiye’deki mevcut iktidarın, kendi ömrünü biraz daha uzatmak için ülkeyi sürükledikleri ekonomik darboğaz, uluslararası tefecilere borç ödemesinin zar zor yapılması, Erdoğan’ın hataları ve zayıflıklarına karşı şantaj ve artan iç siyasi baskılar nedeniyle bu operasyona destek verdiği görülmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli, bu rolün iktidarlarının devamı için bir fırsat sunduğunu değerlendirerek operasyona onay vermiştir. Ancak bu tercih, Türkiye’yi uzun vadede ciddi bir diplomatik ve güvenlik açmazına sürükleme riski taşımaktadır.
Kaybedenler: Suriye, İran, Rusya, Irak ve Türkiye
Bu süreçte en büyük kaybı, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi istikrarı açısından Esad yönetimi yaşamaktadır. Rusya ve İran, Esad yönetiminin düşmesiyle birlikte Suriye üzerindeki etkilerini büyük ölçüde kaybedecek, bu da bölgedeki güç dengelerini Batı lehine değiştirecektir. Türkiye ise kısa vadede operasyonun koordinatörü olarak kazanım sağlıyor gibi görünse de, bu durum uzun vadede hem bölgesel hem de küresel ölçekte ciddi bir bedel ödemesine neden olabilir. Türkiye’nin NATO adına hareket etmesi, Rusya ve Çin gibi BRICS ülkeleri tarafından olumsuz karşılanacak, bu da Türkiye’yi jeopolitik bir hedef haline getirebilir. Çanlar bu yüzden süreç böyle devam ederse Türkiye için de çalabilir.
Türk Milletine ve Muhalefete Düşen Görev
Türkiye’nin bu tehlikeli gidişatı, yalnızca iktidarın serseri mayın ve iktidar bencili politikalarıyla açıklanamaz. Muhalefetin de yeterince somut, organize ve etkili bir politika üretememesi, bu durumu daha da derinleştirmektedir. Türk milleti, bölgesel ve küresel ABD-İsrail politikalarının bir parçası haline gelen bu iktidardan kurtulmadığı sürece, ülke çıkarlarının uluslararası emperyal güçlerin taşeronluğuna kurban edilmesi devam edecektir.
İşte bu yüzden muhalefetin acilen şu adımları atması gerekmektedir:
1. Somut Politikalar Üretmek: Bölgeye ve dünyaya yönelik gerçekçi, somut bir dış politika vizyonu oluşturulmalıdır.
2. Halkı Mobilize Etmek: Ekonomik sıkıntıların yanı sıra, Türkiye’nin uluslararası taşeron bir ülke konumuna düşürüldüğüne dair bilinç uyandırılmalıdır.
3. Ulusal Birlik Sağlamak: İdeolojik ayrılıkları bir kenara bırakarak, milli çıkarlar doğrultusunda geniş bir muhalefet cephesi kurulmalıdır.
Türkiye’nin Geleceği: Riskler ve Fırsatlar
Eğer bu gidişata müdahale edilmezse, Türkiye önümüzdeki birkaç yıl içinde bölgede yalnızlaşabilir ve küresel ölçekte BRICS ülkeleri tarafından hedef alınabilir. Bu, Türkiye’nin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve askeri güvenliği açısından da büyük bir tehdit oluşturacaktır. Türkiye’nin bölgedeki ülkelerle ilişkilerini onarması, Çin ve Rusya gibi küresel aktörlerle dengeli bir iş birliği kurması ve ABD-İsrail eksenli taşeron bir ülke olmaktan kurtulması gerekmektedir.
Bu süreç, Türk milletinin ve milli muhaliflerin kararlı, örgütlü ve bilinçli bir mücadele yürütmesini zorunlu kılmaktadır. Eğer bu başarılamazsa, Türkiye’nin bölgesel ve küresel düzeyde karşılaşacağı zorluklar katlanarak artacaktır.
Sefa Yürükel