Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler, bölgedeki aktörlerin ve olayların derin bir stratejik planın parçaları olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Özellikle Suriye denkleminde HTŞ’nin (Heyet Tahrir el-Şam) hızla sahada ilerlemesi, geçmişte IŞİD’in yükselişini hatırlatıyor. O dönemde İslamcı kesimler nasıl IŞİD’in ilerleyişine coşkuyla destek verdiyse, bugün de benzer şekilde HTŞ’nin saha kazanımlarını alkışlayanlar var. Ancak, bu gelişmelerin arkasında hangi güçlerin olduğunu ve nasıl bir planın yürütüldüğünü anlamadan sahadaki olayları doğru bir şekilde analiz etmek mümkün değil.
HTŞ ve IŞİD: Benzer Taktikler, Aynı Hapishaneler
Teör örgütü lideri HTŞ’nin lideri Ahmed Şara ile IŞİD’in lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin, CIA kontrolündeki aynı hapishanelerde tutuldukları ve eğitildikleri bilgisi, bölgedeki pek çok gelişmeyi açıklıyor. IŞİD, bir dönem sahnede kendisine biçilen rolü oynadıktan sonra “terör örgütü” olarak lanse edildi ve askeri operasyonlarla sözde sahadan büyük ölçüde silindi. Ancak bu süreçte, kaldıraç olarak kullanılan bu örgüt bölgede kaos ve istikrarsızlık yaratarak İsrail ve ABD’nin jeopolitik çıkarlarına hizmet etti. Bugün benzer bir senaryo HTŞ üzerinden yürütülüyor gibi görünüyor.
HTŞ, başta “terör örgütü” olarak tanımlanmış olmasına rağmen, zamanla farklı bir konuma evrildi. Ahmed Şara’nın CNN gibi platformlarda demeçler vermesi ve örgütün uluslararası medyada meşrulaştırılmaya çalışılması, CIA ve diğer Batılı istihbarat birimlerinin bu yapıya yeni bir rol biçtiğini gösteriyor. Bu durum, Ortadoğu’da kullanılan “kontrollü kaos” stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
AKP’nin Rolü: Bir Taşeron Hükümet
AKP’nin kuruluşu ve iktidar süreci de bu büyük resmin önemli bir parçası. AKP’nin özellikle ilk yıllarında ABD ve İsrail ile olan yakın ilişkileri, Türkiye’yi Ortadoğu’da “ılımlı İslam modeli” olarak pazarlama stratejisiyle örtüşüyordu. Ancak zamanla bu model, Suriye iç savaşında AKP’nin üstlendiği taşeron rolüyle başka bir boyuta evrildi. Türkiye’nin Suriye’de HTŞ gibi yapılarla dolaylı ya da dolaysız ilişkiler geliştirdiği açıklaması, bu stratejik planın sahadaki yansımalarıdır.
Türkiye’nin Suriye’deki ABD ve İsrail lehine hamleleri , hem sahadaki grupların koordinasyonunu sağlayan hem de bölgede askeri operasyonları yürüten bir aktör konumunda. Ancak bu rol, Türkiye’nin çıkarlarına değil, büyük güçlerin Ortadoğu’daki hesaplarına hizmet ediyor.
Matruşka Stratejisi ve Büyük Ortadoğu Projesi
Ortadoğu’daki gelişmeler, bir matruşka gibi iç içe geçmiş planların parçası olarak ilerliyor. Her bir olayın ardında, daha derin bir stratejik hedef bulunuyor. HTŞ’nin yükselişi, Türkiye’nin Suriye’deki hamleleri, ABD ve İsrail’in bölgedeki çıkarları ve İngiltere’nin sessiz desteği, bu matruşkanın farklı katmanlarını oluşturuyor.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), yıllar önce açıklandığında, bu projenin hedefleri arasında İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve bölgede Batı’nın çıkarlarına hizmet edecek bir istikrarsızlık ortamının yaratılması yer alıyordu. Bugün gelinen noktada, bu planın adım adım işlediğini görmek mümkün. IŞİD ve HTŞ gibi yapılar, bu planın uygulayıcıları olarak sahaya sürüldü. Türkiye ise hem bu yapıların yükselişine zemin hazırlayan politikalarıyla hem de sahadaki operasyonlarıyla bu planın bir parçası haline geldi.
Türkiye’nin Geleceği: Kaosun Kapıda Olduğu Günler
Bugün HTŞ’nin yükselişi ve Suriye denklemindeki gelişmeler, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi de derinden etkileyebilir. Suriye’de yaşanan kaosun bir benzeri, Türkiye’nin kapısını çalabilir. Ekonomik kriz, toplumsal kutuplaşma ve bölgesel istikrarsızlık, Türkiye’yi daha kırılgan bir konuma sürüklüyor.
Ancak bu süreçte AKP’nin iktidarda olup olmayacağı da büyük önem taşıyor. Erdoğan sonrası dönemde Türkiye, geçmişteki hatalarını telafi edebilecek bir liderliğe kavuşamazsa, Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni hedeflerinden biri haline gelebilir. İsrail ve ABD, bölgedeki çıkarlarını korumak için Türkiye’yi de bir kaos ortamına sürüklemekten çekinmeyecektir.
Sonuç: Kına Yakanların Sonra Yaktıkları Yere Dikkat Etmesi Gerekiyor
Bugün HTŞ’nin ilerleyişine sevinen ya da bu süreci meşrulaştırmaya çalışanların, geçmişte IŞİD konusunda yaptıkları hataları tekrarladıkları açık. Ancak bu sevinç, uzun vadede İsrail ve ABD’nin çıkarlarına hizmet etmekten başka bir işe yaramayacak. Türkiye için asıl mesele, bu matruşka stratejisinin farkına vararak ulusal çıkarları ön planda tutan bir dış politika benimsemektir. Aksi takdirde, “beka sorunu” olarak ifade edilen tehlike, kaçınılmaz bir gerçeklik haline gelecektir.
Türkiye için önemli olan, dış politikadaki taşeronluk rolünden sıyrılarak, kendi bölgesel çıkarlarını ön planda tutan bağımsız bir strateji geliştirmektir. Ancak bu strateji, mevcut iktidarın politikalarıyla mümkün görünmemektedir. Erdoğan sonrası dönemde, Türkiye’nin yeni bir yol haritası belirlemesi kaçınılmazdır.