Kara Harp Okulu’ndaki mezuniyet töreninin ardından yaşanan gelişmeler, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik ciddi bir tehdit ve iktidarın TSK’yı kendi ideolojisine göre siyasallaştırma çabalarının bir yansıması olarak görülmelidir. 30 Ağustos’ta düzenlenen törende, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını atarak yemin eden 5 teğmenin ihracı istenmiş, bu karar Yüksek Disiplin Kurulu’na (YDK) gönderilmişti. Ancak, YDK dosyayı yeniden sınıf okullarına göndermek zorunda kalmış ve komutanlarının ‘olumsuz kanaat’ vermemesi nedeniyle, teğmenlerin yasal durumu belirsizleşmişti.
Bu olay, sadece bu teğmenlere yönelik bir saldırı olmanın ötesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içindeki bağımsızlık ve Cumhuriyetçi değerlerle doğrudan bir çatışmanın habercisidir. İktidarın ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, TSK’nın Cumhuriyet değerlerinden saparak, siyasetin emrine girmesi gerektiğine dair verdiği sinyaller, her geçen gün daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Bahçeli ve iktidar, TSK’yı “Mustafa Kemal’in askerleri” olarak tanımlayan ve Cumhuriyetin temel ilkelerinden sapmayı reddeden subaylara karşı bir tür ‘purge’ (temizlik) uygulamaktadır. Bu durum, askeri disiplinin ve görev aşkının ötesinde, bir ideolojik mühendislik süreci olarak görülmelidir. İktidarın her fırsatta TSK’yı devre dışı bırakma, orduyu islamcı bir biçimde siyasallaştırma ve muhalif sesleri susturma çabaları, bu sürecin somut örneklerindendir.
Teğmenlerin dosyasının sınıf okullarına gönderilmesi, bir yandan da TSK’daki üst düzey amirlerin gözden geçirilmesi, askeri hiyerarşiyi sarsmaya yönelik adımların bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu durumu bir ‘denge’ unsuru olarak görmek yanıltıcı olacaktır; zira burada, gerçek amaç orduyu Cumhuriyetçi değerlere bağlı subaylardan temizlemektir.
Bir yanda, Mustafa Kemal’in askerleri olmaktan gurur duyan, Cumhuriyetin ve halkın çıkarlarını savunan subaylar; diğer yanda, kendi siyasi çıkarlarını korumaya çalışan, orduyu bir iktidar aracı olarak kullanan ve ona sadık olmayanları dışlayan bir yönetim anlayışı vardır. Bu mücadelenin sadece bir disiplin sorunu olmadığını, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için çok daha önemli bir stratejik savaş olduğunu unutmamak gerekir.
Bugün, TSK içindeki bu sorgulamalar ve tehditler, sadece bu 5 teğmenin yaşadığı haksızlıkla sınırlı kalmayacaktır. Gelecekte, daha fazla subay, asker ve memur, “Cumhuriyetin askerleri” olmanın bedelini ödemek zorunda kalabilir. Bu sadece bir askeri mesele değil, tüm Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin bir parçasıdır.
İktidarın, TSK’ya yönelik bu tehdidi gözler önüne sererken, Cumhuriyetin ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasının, yalnızca askerlere değil, tüm millete ait olduğunu unutmamalıyız. Eğer iktidar bu yolu sürdürürse, Türkiye’nin geleceği, askeriyle, halkıyla ve tüm değerleriyle daha da kutuplaşacaktır.
Demedi demeyin!
Sefa Yürükel