Son yıllarda Türkiye’nin siyasi manzarasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin izlediği politikalar, ulusal birliği tehdit eden, Türk milletinin kimliğini yok sayan bir sürece doğru evrilmektedir. Bu sürecin temelinde, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde şekillenen dış ve iç politikalar bulunmaktadır. Erdoğan ve Bahçeli’nin “Kürt” politikalarındaki stratejiler, yalnızca bir “çözüm süreci” veya “barış” arayışı değil, Türk devletini içten çökertmeyi ve Türkiye’yi bağımsızlığından mahrum bırakmayı hedefleyen bir projeye hizmet etmektedir. Bu, Türk milletini ve ülkenin geleceğini tehdit eden bir durumdur.
“Kürt” Politikaları: Stratejik Bir Manipülasyon mu, İhanet mi?
AK Parti hükümeti ve MHP, “Kürt meselesini” çözme adı altında Türk milletini bir süreliğinede olsa manipüle etmeyi başarmıştır. Ancak bu politikaların asıl amacı, Türkiye’yi içten parçalamaya ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin yerel uygulamalarına hizmet etmektir. Erdoğan ve Bahçeli, çözüm süreci adı altında PKK gibi terör örgütleriyle müzakere yaparak, bölücü unsurları meşrulaştırmış ve halkı kandırmışlardır. Bu süreçte, PKK’nın faaliyetleriyle mücadele yerine, bölücü güçlere destek verilmiş, bu da Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir yaklaşım olmuştur.
Cumhur İttifakı’nın, özellikle ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikalarıyla uyumlu hareket etmesi, bu sürecin bir parçasıdır. ABD’nin PKK’yı, Suriye ve Irak’taki çıkarları doğrultusunda desteklemesi, Türkiye için ulusal güvenlik tehdidi oluştururken, Erdoğan ve Bahçeli de bu dış baskıya teslim olmuştur. ABD’nin, PKK’yı desteklemesi ve Suriye’deki terör örgütü PYD/YPG ile olan ilişkilerini sürdürmesi, Türkiye’nin iç işlerine doğrudan müdahale etme stratejisinin bir parçasıdır. Bu bağlamda, Türkiye’de PKK lideri terörist Abdullah Öcalan’ın, TBMM’de konuşma talebinin gündeme gelmesi, Cumhur İttifakı tarafından “ABD’nin istediği bir adım” olarak değerlendirilmelidir. Öcalan’ın TBMM’de konuşma yapma isteği, PKK’nın meşrulaştırılması ve Türkiye’deki bölücü hareketlerin daha da güçlendirilmesi anlamına gelir. ABD’nin Türkiye’deki iç politika üzerinde etkisini arttırma çabası, Erdoğan ve Bahçeli’nin siyasi hamleleriyle örtüşmektedir.
Türk ve Türkiye Düşmanlığı: İhanet Üzerine Kurulu Bir Siyasi Strateji
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin son yıllardaki söylemleri, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine yönelik ciddi bir tehdittir. Muhaliflere yönelik “Türk düşmanı” ve “Türkiye düşmanı” suçlamaları, aslında iktidarın ve Bahçeli’nin kendi siyasetini gizleme, örtbas etme çabasıdır. Bu söylemler, iç siyasetteki kutuplaşmayı derinleştirerek, kendi ihanetçi politikalarını maskelemek amacıyla kullanılmaktadır. İktidar, her eleştiriyi “Türk düşmanlığı” olarak nitelendirerek, aslında Türkiye’nin ulusal güvenliğini riske atan stratejik adımlarını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Erdoğan ve Bahçeli, Türk halkının duyduğu haklı öfkeyi kendi politikalarına karşı yönlendirmek, muhalifleri susturmak ve demokratik bir muhalefeti ortadan kaldırmak için bu söylemleri bir araç olarak kullanmaktadır. Türk kimliğini ve milliyetçiliği savunuyor gibi görünen bu liderler, aslında Türkiye’yi bölmeye çalışan bir dış gücün yerel aktörleri gibi hareket etmektedirler. Bu durum, iktidarın ve Bahçeli’nin milli güvenliği tehlikeye atmalarına göz yuman bir tutumun sonucudur.
BOP Çerçevesinde Türkiye’yi Parçalamak: Erdoğan ve Bahçeli’nin İcraatları
Erdoğan ve Bahçeli’nin yönetiminde, Türkiye’nin iç politikaları, dış güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirilen bir stratejinin parçası haline gelmiştir. BOP’un Türkiye özelindeki hedefi, ülkenin merkeziyetçi yapısını ortadan kaldırmak, Türkiye’yi federal yapılara doğru yönlendirmek ve Türk milletini kimliğinden mahrum bırakmaktır. AK Parti ve MHP’nin “Kürt “ politikaları, bu hedeflere hizmet etmektedir.
Bu bağlamda, Erdoğan ve Bahçeli’nin adımları, sadece iç politikayı değil, aynı zamanda Türkiye’nin ulusal güvenliğini de tehdit etmektedir. PKK ve diğer bölücü örgütlerle yapılan müzakereler, Türk milletinin birliğini ve bütünlüğünü zayıflatmaktadır. Erdoğan’ın dış politikasındaki zafiyet ve Bahçeli’nin milliyetçi söylemlerindeki çelişki, Türkiye’yi bölgesel ve küresel düzeyde güçsüzleştiren adımlardır. ABD’nin Türkiye’deki etkisini artırmaya yönelik bu strateji, Türk milletinin çıkarlarına tamamen aykırıdır.
Milli Güçlerin Ortak Mücadelesi: Atatürk İlke ve Devrimlerine Dayalı Bir Direniş
Bu noktada, Türk milletinin geleceği için milli güçlerin ortak hareket etmesi zaruridir. Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına sahip çıkmak, ülkenin bölünmesine karşı direnmek ve ulusal bütünlüğü savunmak, her Türk vatandaşının sorumluluğudur. Milliyetçi ve devrimci güçlerin, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin temellerini koruyarak ve onun izlediği yolu takip ederek mücadele etmeleri gerekmektedir. Bu, yalnızca bir siyasi mücadele değil, aynı zamanda Türk milletinin kimliğini, tarihini ve kültürünü savunma meselesidir.
Bugün, Türk milletinin karşı karşıya olduğu tehditlere karşı verilen mücadele, sadece bireysel bir çaba değil, ortak bir direniş hareketi olmalıdır. Milliyetçi, devrimci ve Atatürkçü güçler, tüm bölücü hareketlere karşı yek vücut olmalı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk’ün belirlediği hedefler doğrultusunda güçlü, bağımsız ve çağdaş bir devlet olarak geleceğe taşımak için mücadele etmelidirler.
Sonuç: Türkiye’nin Geleceği ve Milletin Uyanışı
Erdoğan ve Bahçeli’nin izlediği politikalar, Türkiye’yi ulusal güvenlik açısından büyük bir tehdit altına sokmaktadır. “Kürt” politikaları adı altında, Türk milletinin birliği yok edilmekte, Türkiye ise dış güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmektedir. Ancak bu politikaların en tehlikeli yanı, iktidarın ve Bahçeli’nin kendi siyasi ihanetlerini örtmek için, her türlü eleştiriyi “Türk düşmanlığı” olarak nitelendirerek, halkın tepkisini savuşturmak istemeleridir.
Türk milleti, bu ihanetin farkında olarak, ulusal bir direniş ortaya koymalı ve kendi geleceğini savunmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve Türk milletinin birliği, yalnızca ulusal bir bilinç ve cesaretle korunabilir. Artık, Erdoğan ve Bahçeli’nin izlediği bu yıkıcı siyaseti sorgulama zamanı gelmiştir.
Sefa Yürükel