Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerinde izlediği mevcut politika, ülkenin uzun vadeli çıkarlarına zarar verme potansiyeli taşıyor. Suriye, uluslararası hukuk çerçevesinde bağımsız bir devlettir ve bu bağımsızlığa saygı göstermek, bölgesel barış ve istikrarın temel taşıdır. Ankara’nın Suriye yönetimine talimat verme veya kendi isteklerini dayatma yaklaşımı, Türkiye’yi yalnızlaştırma riski taşırken, aynı zamanda bölgesel ve küresel düzeyde işgalci olarak nitelendirilmesine yol açabilir.
Bu durum, özellikle Çin, Rusya, İran ve Irak gibi ülkelerin Suriye’nin egemenliğini savunan politikalarıyla birleştiğinde, Türkiye’nin BRICS ülkeleri ve diğer platformlardan ekonomik ve siyasi yaptırımlara maruz kalma ihtimalini artırır. Ayrıca, Batı Asya’da emperyalist planlar olarak nitelendirilen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) doğrultusunda Türkiye’nin hareket ettiği algısını güçlendirebilir. Bu, ülkenin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü tehdit eden sonuçlar doğurabilir.
Türkiye’nin bugüne kadar elde ettiği kazanımlar, özellikle “Kürt koridoru” olarak adlandırılan projeyi engellemek ve terörle mücadelede sağlanan başarılar, Suriye ile yapılacak rasyonel bir işbirliği olmadan sürdürülemez. Suriye’yi siyasi ve ekonomik olarak çökmüş bir halde tutmaya çalışmak yerine, iki devlet arasında karşılıklı saygıya dayalı bir diyalog tesis edilmelidir. Bu, bölgedeki tüm aktörler için bir kazan-kazan durumu yaratacak ve Türkiye’nin yalnızlaşmasını önleyecektir.
Suriye’de ki terör örgütlerini “muhalif güçler” olarak desteklemek veya meşrulaştırmaya çalışmak, kısa vadeli çıkarlar için izlenen ancak uzun vadede uluslararası arenada Türkiye’nin meşruiyetini zedeleyen bir politika olarak görülmektedir. Bu tür akbaba politikaları, bölge dışı aktörlerin Türkiye’nin iç ve dış politikasını manipüle etmesine kapı aralayabilir. Şunu Türkiye’deki iktidar iyi anlamalıdır ki, Suriye’yi Türkiye’ye yedirtmezler. Hele bu iktidara hiç yedirtmezler. Boşuna akbabalık yapmak, bugün için iktidarın ağzını sulandırıp millete gaz verebilir; ancak yarın Türkiye’ye tazminat da dahil olmak üzere ağır bedeller ödetebilir. Bu da ülkenin gidişatını ve bekasını ciddi şekilde etkileyebilir. Ayrıca, “Fırsat bu fırsat, ne koparırsak kârdır” anlayışıyla yürütülen bu tür maceracı politikalar, yalnızca uluslararası hukuka değil, aynı zamanda Türk geleneklerine ve siyasi değerlerine de aykırıdır.
Acilen Atılması Gereken Adımlar
1. Suriye ile Doğrudan Diyalog ve İşbirliği: Türkiye, Suriye Devleti ile masaya oturarak iki ülkenin çıkarlarını ortak bir zeminde buluşturmalıdır. Bu işbirliği, terörle mücadelede daha etkin sonuçlar alınmasını sağlayabilir.
2. Bölgesel İttifakların Güçlendirilmesi: İran, Irak ve Rusya gibi bölgesel aktörlerle daha uyumlu bir politika izlenmeli ve Türkiye’nin çıkarlarını savunan bir dış politika vizyonu geliştirilmelidir.
3. Bağımsızlık ve Egemenlik İlkesine Saygı: Türkiye’nin komşu ülkelerin iç işlerine müdahale ettiği algısını yıkacak adımlar atması ve uluslararası arenada saygın bir diplomasi yürütmesi elzemdir.
4. Dış Politika Hatalarını Gözden Geçirme: Türkiye’nin özellikle Suriye krizinde yaptığı stratejik hatalar, iç siyasi hesaplardan bağımsız bir şekilde ele alınmalı ve bu hataların tekrarlanmaması için geniş bir konsensüs sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin milli çıkarları, bağımsız bir dış politika ve bölgesel işbirliği ile korunabilir. Hoyrat, akbaba politikalarına ve “fırsatçı” yaklaşımlara dayalı kısa vadeli çıkar hesaplarının terk edilmesi, hem ülkenin hem de bölgenin istikrarı açısından hayati önem taşımaktadır. Aksi takdirde, Türkiye’nin ekonomik ve askeri yaptırımlarla karşılaşması, komşularıyla olan ilişkilerinin bozulması ve uluslararası arenada yalnızlaşması kaçınılmaz olacaktır.
Demedi demeyin!
Sefa Yürükel