Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler, Halep’e ABD ve İsrail desteğinde , hem dolaylı hem doğrudan Türkiye’nin de yönlendirmesiyle ( Rusya açıkça bunu dün deklare etti, Rus Izvestia gazetesi Rus yetkililerine dayandırdığı haberlerde Türk istihbaratı yönlendirdi HTŞ yi dedi) yapılan HTŞ saldırısı, bölgenin siyasal, etnik ve mezhepsel fay hatlarını daha da derinleştirmiştir. Suriye özelinde, ABD, İsrail ve İngiltere’nin PKK ve Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi gruplara verdiği destek, bölgesel dengeleri sarsan en önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Bu destek, yalnızca Suriye’yi değil, aynı zamanda Türkiye’yi, İran’ı ve Rusya’yı da derinden etkilemektedir.
Rusya’nın Suriye’de bir liman kazanarak Akdeniz’e inmesi, tarihsel olarak büyük bir stratejik başarıdır ve Moskova’nın bu kazanımı hiçbir şekilde kaybetmek istemeyeceği aşikârdır. Dahası, Çin de kendi ekonomik ve stratejik çıkarları doğrultusunda Rusya ve İran ile birlikte hareket ederek ( HTŞ içinde Uygur ve Özbek ayrılıkçı ve islamcı kuvvetler var) , Suriye’de Esad yönetimini desteklemeye devam edecektir. Bu durum, Suriye’yi çok boyutlu bir uluslararası sorun haline getirmiştir.
Terör örgütleri HTŞ ve PKK’nın Ukrayna Bağlantısı: Suriye ve Ukrayna Düğümü
Bir başka önemli boyut ise, HTŞ ve PKK’nın Ukrayna gizli servisi ile iş birliği içinde çalıştığı ve bu grupların Rusya’ya karşı savaşçı gönderdiğinin artık belgelenmiş olmasıdır. Bu gelişme, Suriye ve Ukrayna meselelerini birbirine bağlayan yeni bir jeopolitik denklem oluşturmuştur. Ukrayna’nın Suriye’deki gruplarla olan ilişkisi ve onlara teknik eğitim ve material vermesi bölgedeki çatışmayı derinleştiren bir başka unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, ilerleyen süreçte Kuzey Kore ordusundan askerlerin, Rusya ve İran’a bağlı özel kuvvetlerin Suriye sahasında yer almasını da mümkün kılabilir. Böyle bir rekabetin doğması şaşırtıcı olmayacaktır.
Türkiye’nin Oynak Politikaları, BOP ve Bölgeye Etkisi
Türkiye’deki mevcut hükümet, dış politikada izlediği oynak ve dengesiz tutumlarla hem bölge ülkeleri hem de küresel güçler nezdinde güven kaybı yaşamaktadır. ABD ile, milli menfaatlere uygun olmayan biçimde Suriye’de yakınlaşmaya çalışan iktidarın, Rusya ve İran tarafından bu tutumunun asla makul karşılanmayacağı açıktır. Suriye denklemine ilişkin son hamlelerle ABD yanına dönen Türkiye’nin, bu güçlerin tepkisini çekeceği ve gerilim boyutunun daha da artacağı öngörülmektedir. Bu durum, ilerleyen süreçte Türkiye’nin bölgedeki milli menfaatleri açısından tehlike çanlarının çalmasına neden olabilir.
Türkiye’nin, sözde “hamilik” adı altında Ortadoğu’da ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında yürüttüğü politikalar, Suriye ve Irakta da Büyük Kürdistan’ın kurulmasına zemin hazırlayan bir taşeronluk faaliyeti olarak algılanmaktadır. Bu durum, bölge ülkelerinin gözünde Türkiye’yi yalnızca bir ABD taşeronu olarak değil, aynı zamanda bölgedeki parçalanmayı destekleyen bir unsur olarak konumlandıracaktır. Bu algı, Türkiye’nin bölgede yeni düşmanlıklar edinmesine ve uzun vadede kendi toprak bütünlüğüne yönelik tehditlerin artmasına neden olacaktır.
Bilindiği gibi Türkiye’nin, 2011 yılında ABD ve İsrail öncülüğünde komşu ülkelerle ilişkilerini bozacak şekilde izlediği mezhepçi politikalar, hem bölgeye hem de kendi ulusal çıkarlarına ihanet anlamına gelmiştir. Bu durum, Türkiye’nin içinde demografik değişikliklere yol açarak toplumsal yapıyı ciddi anlamda etkilemiştir. Bugün ülkede, özellikle Suriye’den gelen mültecilerin yarattığı sorunlar ve laiklik karşıtı, mezhep eksenli politikaların toplumsal ayrışmayı körüklemesi, gelecekte daha büyük krizlere yol açabilecek bir zemin hazırlamaktadır.
Türkiye’nin Suriye’de HTŞ ye göz kırparak ve sessizden yol vererek ( HTŞ’nin egemen olduğu İDLİP’de ki lojistiği, 3 milyona yakın halkın yaşamıda içinde Türkiye üzerinden sağlanıyor) tekrar ABD’nin yanında yer alması, yalnızca bölgesel dengeleri değil, aynı zamanda küresel denklemleri de etkileyecektir. Bu tutum, Türkiye’nin BRICS gibi alternatif uluslararası oluşumlara katılma şansını tamamen kaybetmesi anlamına da gelmektedir. Türkiye’nin bölgedeki oynak politikaları nedeniyle bölge dışındaki alternatif fırsatları değerlendirememesi, kısa, orta ve uzun vadede ülkenin ekonomik ve siyasi çıkarlarına büyük zarar verecektir. BRICS ve benzeri bloklardan dışlanma, Türkiye’nin küresel ölçekte yalnızlaşmasına ve ABD ekseninde sıkışıp kalmasına neden olacaktır.
Türkiye’deki Muhalefetin Rolü ve Gelecek Perspektifi
Türkiye’nin mevcut iktidarının, iç ve dış politikada zaman kazanma taktikleriyle sürekli bahaneler ürettiği ve bölgeye, hatta Türkiye’nin kendi geleceğine ihanet ettiği görülmektedir. Bu ihanetin boyutu bugün artık affedilemez bir seviyeye ulaşmıştır. Bu durum, Türkiye’nin yalnızca bölgesel olarak değil, içeride de mülteci ve yeni açılım süreçlerinden dolayı büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Bunun Türkiye’deki demografik değişimin giderek toplumsal huzursuzluğu artırdığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle, muhalif güçlerin söylemlerden eyleme geçerek güçlü bir muhalefet hareketi örgütlemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu iktidarın hatalarının bedeli, Türkiye’nin çok daha derin sosyal ve ekonomik sorunlarla ve uluslararası arenada güvenilmez bir ülke durumuna düşmesine yol açacaktır.
Rusya’nın Suriye’de ki Deniz ve Hava Üsleri ve Nükleer Boyut
Suriye’de, Suriye’nin Rusya ile yapılan anlaşma kapsamında Rusya tarafından elde edilen limanlar, sadece stratejik değil, aynı zamanda olası bir nükleer savaşta da kritik öneme sahiptir. Bu bağlamda, Suriye’nin (Esad yönetiminin) Rusya için bir kırmızı çizgi olduğu unutulmamalıdır. Rusya, bu kazanımlarından asla vazgeçmeyecektir ve bölgedeki diğer güçlerin bu gerçeği göz önünde bulundurması gerekmektedir. Bu da, Türkiye’nin bölgedeki yanlış adımlarının yalnızca kendi ülkesini değil, aynı zamanda tüm bölgeyi felakete sürükleyebileceği anlamına gelmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Türkiye’nin bölgesel barış ve iş birliğini önceleyen bir dış politika anlayışını benimsemesi ve Suriye devleti ile el sıkışıp anlaşması, beraber Suriye’nin bölünmesine karşı çıkıp ABD destekli terör örgütlerine karşı ortak. davranması bu kırılgan süreçten çıkış için tek çözümdür. Hükümetin, ABD’nin Türkiye’ye dayattığı politikalardan uzaklaşarak, bölge denkleminde Rusya ve İran ve dolaylı olarakta bu konuda Çin gibi ülkelerle dengeli bir ilişki kurması gerekmektedir. Aksi halde, Türkiye’nin sadece bölgesel değil, bunun yansıması olarak iç siyasette de büyük bir kaos ve sosyal , siyasal çatışma riskiyle karşı karşıya kalacağı öngörülmektedir.
Türkiye’deki muhalefetin önümüzdeki kısa ve orta vadedeki süreçte örgütlü bir şekilde hareket etmesi ve söylemlerden eyleme geçmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Aksi takdirde, “Yandı gülüm keten helva” misali, Türkiye hem bölgesel hem de uluslararası arenada büyük bir felaketin eşiğine sürüklenebilir.
Bölgeye ilişkin, Rusya, Çin ve İran gibi güçlerle yapılacak anlaşmalar ve bölgede sağlanacak denge politikaları, Türkiye’nin geleceği ve güvenliği için hayati önem taşımaktadır. Ancak bu politikaların başarısız olması halinde, Suriye’deki Suriye Hükümeti tarafından Rusya’ya verilen askeri üsler ve limanın hedef haline gelmesi, bunun tersi olarakta Türkiye’nin yanlış politikaları sonucu hedef haline gelmesi ve bölgenin geri dönülmez bir kaosa sürüklenmesi kaçınılmaz hale gelecektir.
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın