Hakan Fidan’ın son açıklamaları, Türkiye’nin Suriye politikasındaki çelişkileri ve Suriye’de bulunan terör örgütleri konusundaki tartışmalı pozisyonunu yeniden gündeme getirdi. İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile yapılan ortak basın toplantısında Fidan, Suriye’yi hedef alarak “meşru talepler” vurgusu yaptı. Ancak bu söylemler, Türkiye’nin mevcut iktidarının bölgedeki terör örgütleriyle olan ilişkileri hakkında soru işaretlerini artırdı.
Fidan’ın açıklamaları, Türkiye’nin Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) gibi gruplarla ilgili sorumluluğunu reddeden önceki ifadelerinin tutarsızlığını ortaya koydu. HTŞ’nin sadece ABD, İsrail ve İngiltere gibi dış aktörler tarafından değil, aynı zamanda Türkiye hükümeti tarafından da dolaylı olarak desteklendiği iddiaları giderek daha sık dile getiriliyor. Bu durum, Türkiye’nin bölgesel politikalarının ulusal güvenlik açısından riskli bir noktaya doğru ilerlediğini gösteriyor.
HTŞ ve Türkiye’nin Rolü
HTŞ, uluslararası arenada terör örgütü olarak kabul edilen ve bölgede radikal ideolojilerin yayılmasında önemli bir aktör haline gelen bir yapı. Türkiye’nin bu örgütle doğrudan bir ilişkisinin olmadığını savunmasına rağmen, sahadaki gelişmeler ve dolaylı destek iddiaları, bu savunmayı zayıflatıyor. Türkiye’nin, ABD gibi ülkelerin terörle mücadele söylemleriyle çelişen adımlar attığı ve Hatay sınır kapılarından HTŞ’ye lojistik destek sağladığı iddiaları, bu konudaki tartışmaları daha da büyütüyor.
HTŞ’nin güçlenerek varlığını sürdürdüğü ve bu nedenle Suriye’de bazı bölgelerde hareket serbestisi kazandığı da bilinmektedir. Son HTŞ saldırısının perde arkasında kimlerin olduğu, hem bölge ülkeleri hem de uluslararası kamuoyu tarafından yakından takip edilmektedir. Bu durum, Türkiye’nin dış politikasında daha geniş çaplı bir sorgulama yapılması gerektiğini göstermektedir.
Türkiye’nin Geleceği ve Bölgesel Gerilimler
Türkiye’nin mevcut politikalarının, Rusya, Çin, İran ve Irak gibi ülkelerle karşı karşıya gelme riskini artırdığı gözlemlenmektedir. İktidarın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında hareket ettiği yönündeki eleştiriler, özellikle bu projeye yönelik tepkilerin yoğun olduğu kesimlerde yaygınlık kazanmıştır. Bu eleştiriler, Türkiye’nin kendi ulusal güvenliği ve bölgesel istikrarı için daha dengeli bir politika izlemesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Türk Milleti ve Aydınların Rolü
Türk Milleti’nin, mevcut iktidarın propaganda söylemlerine kapılmadan, ülkenin geleceğini düşünen aydınlara ve bağımsız kalemlere kulak vermesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin, iktidarın şahsi hırsları veya uluslararası projelerin dayatmaları nedeniyle bir çıkmaza sürüklenmesine engel olunmalıdır. Bu bağlamda, muhalefet partileri, akademisyenler ve toplumun diğer bilinçli kesimleri, seslerini örgütlü ve etkili bir şekilde yükselterek çözüm önerileri sunmalıdır.
Aksi halde, Türkiye yalnızca bölgesel değil, küresel arenada da hedef haline gelme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, siyasi aktörler ve halk, ortak bir akıl etrafında birleşerek Türkiye’nin geleceği için daha güvenli ve istikrarlı bir yol haritası oluşturmalıdır.
Demedi demeyin!
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın