Site icon Turkish Forum

Halep Kırsalında HTŞ Hareketliliği ve Türkiye’nin Bölgedeki Konumu

Halep kırsalında ve şehir merkezinde, Batı ve İsrail destekli terör örgütü Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) unsurlarının düzenlediği saldırılar ve bölgedeki ilerlemeleri, Suriye krizine yönelik dengeleri yeniden şekillendirebilecek bir durum yaratmıştır. Rusya’nın, bu olaylarla ilgili Türkiye’yi Soçi ve Astana mutabakatlarına aykırı davranmakla suçlaması, özellikle bölgesel aktörler arasındaki gerilimi artıracak nitelikte bir açıklama olmuştur. Kremlin’den yapılan bu açıklamalarda, Suriye Hükümeti’nin bölgeyi yeniden ele geçirme çabalarına yönelik askeri operasyonların uluslararası hukuka uygun ve meşru olduğunu da belirtilmiştir. Bu gelişmeler, Türkiye’nin Suriye denkleminde karşı karşıya kalabileceği zorlukları işaret etmektedir. - syria 1886425 640

Halep - Suriye

Halep kırsalında ve şehir merkezinde, Batı ve İsrail destekli terör örgütü Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) unsurlarının düzenlediği saldırılar ve bölgedeki ilerlemeleri, Suriye krizine yönelik dengeleri yeniden şekillendirebilecek bir durum yaratmıştır. Rusya’nın, bu olaylarla ilgili Türkiye’yi Soçi ve Astana mutabakatlarına aykırı davranmakla suçlaması, özellikle bölgesel aktörler arasındaki gerilimi artıracak nitelikte bir açıklama olmuştur. Kremlin’den yapılan bu açıklamalarda, Suriye Hükümeti’nin bölgeyi yeniden ele geçirme çabalarına yönelik askeri operasyonların uluslararası hukuka uygun ve meşru olduğunu da belirtilmiştir. Bu gelişmeler, Türkiye’nin Suriye denkleminde karşı karşıya kalabileceği zorlukları işaret etmektedir.

Rusya ve İran’ın Yaklaşımı

Rusya, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını ve desteklediği grupları uzun süredir eleştiriyor. Soçi ve Astana mutabakatlarının temel amacı, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve çatışmaların azaltılmasıydı. Ancak HTŞ’nin kontrol sahasını genişletme çabaları, bu mutabakatların uygulanabilirliği konusunda soru işaretleri doğurmuştur. Rusya, Türkiye’nin İdlib’deki sorumluluklarını yerine getirmediğini iddia ederken, İran da benzer bir çizgide Türkiye’ye karşı eleştirilerini artırabilir.

İran ve Rusya’nın bu bağlamdaki ortak duruşu, Suriye Hükümeti’nin bölgeyi kontrol altına alma çabalarına daha güçlü destek verilmesini gündeme getirebilir. İran destekli milisler (Haşdi Şabi) ve Hizbullah gibi unsurların da Suriye Hükümeti ile ortak operasyonlara katılma ihtimali, bölgedeki dengeleri Türkiye’nin aleyhine çevirebilir. Böyle bir durumda, Türkiye’nin hem sahada hem de diplomatik alanda yalnızlaşma riski bulunmaktadır.

HTŞ ve YPG/PKK’nin Bölgedeki Etkisi

HTŞ’nin Halep kırsalında artan etkinliği, Suriye’deki muhalif gruplar arasındaki güç dengelerini de değiştirebilir. HTŞ’nin bu ilerlemesi, Suriye Hükümeti’nin daha sert bir şekilde karşılık vermesine zemin hazırlarken, batı ve İsrail destekli terör örgütü YPG/PKK’nın (ve onun Suriye kolu YPG’nin) bu süreçten fayda sağlayarak yeni alanlar kazanma ihtimali belirebilir. Türkiye’nin, PKK/YPG’ye yönelik operasyonlarını sürdürebilmesi, HTŞ’nin yarattığı krizle aynı anda başa çıkma zorunluluğu nedeniyle zora girebilir.

YPG ( PKK dışında gösterilerek) uluslararası arenada terör örgütü olarak tanınmamakla birlikte, ABD ve bazı Batılı ülkeler tarafından sözde IŞİD’e karşı etkili bir partner olarak görülmektedir. Bu durum, YPG/PKK’nın Halep kırsalındaki gelişmelerden faydalanarak uluslararası alanda ABD ve Batı desteği ile meşruiyet sağlama çabalarını destekleyebilir. Türkiye’nin, hem PKK/YPG’ye karşı askeri operasyonlarını hem de HTŞ’nin neden olduğu krizle mücadelesini eşzamanlı yürütmesi gerekliliği, sahadaki hareket alanını daraltabilir.

Türkiye’ye Göç Dalgası Riski

HTŞ’nin Halep kırsalındaki saldırılarının ardından Suriye Hükümeti’nin karşı operasyon başlatması, bölge halkını ciddi bir insani krizle karşı karşıya bırakabilir. Halihazırda İdlib ve Halep kırsalında yüz binlerce sivil, çatışmaların ortasında yaşamaya çalışmaktadır. HTŞ’nin eylemleri ve Suriye Hükümeti’nin karşı saldırıları, bu sivillerin Türkiye sınırına doğru yeni bir göç dalgası başlatmasına neden olabilir.

Türkiye, daha önceki göç dalgalarında yaklaşık resmi olarak 3,7 milyon Suriyeli mülteciye ( esasında bu rakam alternatif verilere göre üç mislidir) ev sahipliği yapmış ve bu durum, ülkede sosyal, ekonomik ve siyasi zorlukları artırmıştır. Yeni bir göç dalgası, Türkiye’nin zaten sınırlarının ötesinde kurduğu güvenli bölgelerdeki kapasiteyi aşabileceği gibi, Türkiye sınırları içinde de büyük bir insani yük yaratabilir.

Türkiye’nin Kontrolündeki Bölgelerdeki Askeri Hareketlilik

Türkiye’nin kontrolünde olan Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerde (örneğin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı bölgeleri), HTŞ’nin hareketliliği ve bölgedeki çatışmaların artması, bu alanlarda güvenlik risklerini yükseltebilir. Türkiye destekli muhalif grupların HTŞ ile çatışma riski, bu bölgelerdeki sivil halk üzerinde baskıyı artırabilir ve güvenlik dengesini bozabilir. Aynı zamanda, Türkiye’nin bu bölgelerdeki askeri hareketliliği artırması, uluslararası arenada Türkiye’ye yönelik eleştirileri yoğunlaştırabilir.

Türkiye’nin bu bölgelerdeki operasyonel varlığı, Suriye Hükümeti’nin ve Rusya’nın gözünde bir “işgal” olarak yorumlanmaya devam etmekte ve bu durum, diplomatik gerilimleri derinleştirmektedir. HTŞ’nin bu bölgelerde kontrolü artırma çabası, Türkiye’nin hem sahadaki askeri gücünü hem de uluslararası alandaki pozisyonunu zor durumda bırakabilir.

Türkiye-Suriye Mutabakatı ve Olası Riskler

HTŞ’nin artan etkisi ve Rusya’nın Türkiye’ye yönelik suçlamaları, Türkiye ile Suriye Hükümeti arasında olası bir diplomatik uzlaşıyı zora sokabilir. Son dönemde Rusya’nın, Türkiye-Suriye arasında doğrudan bir diyalog kurulmasını teşvik ettiği bilinmekteydi. Ancak HTŞ’nin yarattığı gerilim ve Rusya’nın Türkiye’nin Astana ve Soçi anlaşmalarına aykırı hareket ettiği ve iki yüzlü davrandığı yönündeki suçlamaları, bu mutabakat ihtimalini ya tamamen ortadan kaldırabilir ya da uzun bir süre erteleyebilir.

Bu süreçte, Suriye Hükümeti’nin Rusya’nın desteğiyle Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerden çekilmesini talep etmesi, Türkiye’yi uluslararası hukuk açısından daha zor bir pozisyona itebilir. ABD’nin, Türkiye’nin YPG/PKK’ya yönelik operasyonlarına karşı durduğu göz önüne alındığında, bu durumda Türkiye’nin Batı’dan herhangi bir destek alması da beklenemez. Bu, Türkiye’nin bölgedeki pozisyonunu daha da kırılgan hale getirebilir.

Olası Senaryolar

1.  Göç Dalgasının Yoğunlaşması: Suriye Hükümeti’nin Halep kırsalında başlatacağı operasyonlar, Türkiye sınırına yönelik yeni bir mülteci dalgasını tetikleyebilir. Bu durum, Türkiye’nin iç politikada baskı altında kalmasına ve uluslararası toplumla ilişkilerinin daha da karmaşık hale gelmesine yol açabilir.
2.  Türkiye Kontrolündeki Bölgelerde Gerilim: HTŞ’nin eylemleri ve artan askeri hareketlilik, Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerde çatışma riskini artırabilir ve bölge üzerindeki etkisini sorgulatabilir.
3.  Uluslararası Eleştiriler: Türkiye’nin hem HTŞ’ye yönelik pasif tutumu iddiaları hem de kendi desteklediği grupların bölgedeki rolü, uluslararası toplumun Türkiye’ye yönelik eleştirilerini yoğunlaştırabilir.
4.  Suriye Hükümeti ve Müttefiklerinin Baskısı: Suriye Hükümeti’nin İran ve Rusya’dan aldığı destekle HTŞ’ye yönelik kapsamlı operasyonlar başlatması, Türkiye’nin desteklediği grupların etkisini sınırlayabilir ve bölgedeki askeri durumu Türkiye aleyhine çevirebilir.
5.  Türkiye-Suriye Uzlaşısının Sekteye Uğraması: Rusya’nın suçlamaları ve HTŞ’nin faaliyetleri, Türkiye ile Suriye arasında diplomatik bir mutabakatın kurulmasını geciktirebilir.

Sonuç

Halep kırsalındaki HTŞ hareketliliği, yalnızca bölgesel güç dengelerini değil, insani durumu da ciddi şekilde etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, HTŞ’nin eylemleriyle gelen diplomatik ve askeri baskıların yanı sıra, yeni bir göç dalgası ve kontrol ettiği bölgelerde güvenlik risklerinin artmasıyla karşı karşıya kalabilir. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin Suriye ile doğrudan bir mutabakata gitme ihtimalinin zayıflaması, sahadaki durumunu daha da karmaşık hale getirebilir. Türkiye’nin, hem uluslararası yalnızlaşmadan kurtulması hem de sahadaki etkisini artırabilmesi için, dengeli ve çok yönlü bir politika geliştirmesi artık kaçınılmazdır. Ancak mevcut şartlar, bu denklemin Türkiye açısından daha da zorlaşacağını göstermektedir.

Sefa Yürükel

Exit mobile version