Suriye iç savaşı, sadece bölgesel değil, küresel güç dengelerini etkileyen bir çatışma olmaya devam ediyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin özellikle Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) ve PYD konusundaki politikaları, çelişkilerle dolu bir tablo sergilemektedir. Hem Suriye hükümetine karşı bir duruş benimseyen hem de PYD’yi hedef aldığını ifade eden Türkiye, sahadaki uygulamalarıyla bu söylemleriyle çelişen bir pozisyon sergiliyor. Bu çelişkili yaklaşım, Türkiye’nin terörle mücadeledeki inandırıcılığını ve bölgesel güvenlik stratejisini zayıflatmaktadır.
Suriye Hükümeti ve Türkiye’nin Tutumu
Türkiye’nin Suriye politikası, açık bir şekilde Suriye hükümetine karşı bir duruş sergilemek üzerine inşa edilmiştir. Ancak Suriye hükümetinin yerine ikame edilecek bir alternatifin bulunamaması, Suriye’de süregelen çatışmaları daha da derinleştirmektedir. Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğunu ifade etmesine rağmen, Suriye hükümeti karşısında “rejim” yerine “hükümet” ifadesini kullanmaktan kaçınması, bölgedeki diğer aktörler tarafından sorgulanmaktadır. Bu durum, özellikle Rusya, İran ve Çin gibi ülkelerle Türkiye arasındaki diplomatik ilişkileri de olumsuz etkilemektedir.
Terör Örgütü PYD ve Türkiye’nin Çelişkili Yaklaşımı
Türkiye’nin PYD’ye karşı tutumu da benzer bir çelişki içindedir. PYD’nin ABD tarafından açıkça desteklendiği, eğitildiği ve donatıldığı herkes tarafından bilinmektedir. Türkiye, PYD’yi yok etmek istediğini iddia ederken, sahada bu hedefin tam aksi bir durum gözlemlenmektedir. PYD’nin Fırat’ın doğusunda, Türkiye sınırının 30 km dışında özerk bir bölgede faaliyet göstermesine göz yumulması, Ankara’nın gerçek niyetine dair soru işaretlerini artırmaktadır. PYD’nin bu bölgede varlığını sürdürmesi, Türkiye’nin bu yapıyı zımnen kabul ettiğini ve PYD’nin özerk bölgesini koruma altına alan ABD ile koordinasyon içinde hareket ettiğini düşündürmektedir.
Türkiye’deki iktidar, PYD’yi yok edeceğini söyleyerek kamuoyuna güçlü bir mesaj vermektedir; ancak gerçekte, bu hedefin sahada gerçekleştirilmediği açıktır. Bu durum, Türk milletinin açık bir şekilde yanıltıldığını göstermekte ve iktidarın terörle mücadele politikasındaki çelişkilerini gözler önüne sermektedir.
Terör Örgütü HTŞ ve Türkiye’nin Desteği İddiaları
Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ), Suriye’nin kuzeybatısında önemli bir güç haline gelmiş ve İdlib bölgesinde etkin bir kontrol sağlamıştır. HTŞ’nin kökeni ve bağlantıları dikkate alındığında, bu örgütün uluslararası radikal unsurların ( Özbek, Çeçen, Uygur, Kırgız vs terör örgütlerinide içeriyor) bir araya geldiği bir yapı olduğu açıktır. ABD, HTŞ’yi resmi olarak terör örgütü olarak tanımlarken, aynı zamanda örgütü “ılımlı muhalefet” olarak lanse etme çabaları içerisine girmiştir. Türkiye’nin HTŞ’ye yönelik çelişkili tutumu ise ayrı bir sorun teşkil etmektedir.
İktidar, resmi olarak HTŞ’yi bir terör örgütü olarak tanımlasa da, sahadaki uygulamalarında HTŞ’nin İdlib’deki varlığına zımni bir destek sağladığı izlenimi vermektedir. İdlib bölgesine yönelik lojistik desteklerin büyük ölçüde Türkiye üzerinden sağlandığına dair iddialar, uluslararası kamuoyunda sıkça gündeme gelmektedir. Bu durum, Türkiye’nin terörle mücadeledeki tutarlılığını sorgulanır hale getirmektedir.
ABD ile Koordinasyon ve Türkiye’nin Zor Durumu
Türkiye’nin PYD ve HTŞ konusundaki politikalarının temelinde, ABD ile olan ilişkilerin belirleyici olduğu açıktır. Türkiye, bir yandan ABD’nin bölgedeki planlarına karşı durduğunu ifade ederken, diğer yandan bu planlara zımnen uyum sağlayan bir tutum sergilemektedir. Bu durum, Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlediği iddialarını zayıflatmakta ve ulusal çıkarlarına zarar vermektedir.
Rusya, İran ve diğer bölgesel aktörler, Türkiye’nin bu çelişkili politikalarını eleştirmektedir ve son sıralarda da Türkiye’yi “işgalci” bir güç olarak nitelemeye başlamıştır. Bu söylem, Türkiye’nin bölgedeki yalnızlığını artırmakta ve uluslararası alanda itibarını zedelemektedir.
Sonuç: Türkiye’nin Çelişkilerle Dolu Terör Politikası
Türkiye’nin HTŞ ve PYD’ye yönelik politikaları, çelişkilerle doludur ve bu durum, uluslararası arenada güvenilirliğini zedelemektedir. PYD’yi yok edeceğini iddia eden ancak gerçekte PYD’nin özerk bir bölge oluşturmasına zımni onay veren Türkiye, kendi halkına verdiği mesajlarla sahadaki gerçeklikler arasında ciddi bir uçurum yaratmaktadır. Benzer şekilde, HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlayıp bu yapıya sahada dolaylı destek verdiği izlenimini uyandırması, Türkiye’nin terörle mücadeledeki tutarlılığını sorgulatmaktadır.
Türkiye’nin bu çelişkili politikalarını sürdürmesi, yalnızca bölgedeki stratejik hedeflerine zarar vermekle kalmayacak, aynı zamanda ulusal güvenliği tehlikeye atacaktır. İktidarın bu politikalarını gözden geçirmesi ve net bir duruş sergilemesi, Türkiye’nin geleceği açısından kritik önem taşımaktadır.
Demedi demeyin!
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın