Bu yazıda, yakın tarihte Türklere karşı işlenen üç soykırımı ele alacağım. Sırasıyla:
1. Ermenistan’ın, 12-26 Şubat 1992 tarihleri arasında Karabağ’da gerçekleştirdiği Türk soykırımı,
2. Batı destekli Barzani, Talabani ve PKK’nın Türkmeneli bölgesi olan Irak’ın kuzeyinde yaptığı Türk soykırımları,
3. Batı ve Yunanistan destekli Rumların Kıbrıs’ta 1962-1974 yılları arasında gerçekleştirdiği Türk soykırımlarıdır.
Türkler tarihte kahraman bir millet olarak bilinir. Ancak Türkler, aynı zamanda asırlar boyunca soykırımlara maruz kalmış bir millettir. Bu yönüyle, tarihimizin bu acı gerçeklerini irdelemeyi bugüne kadar ihmal ettik. Türkmeneli, Kuzey Kıbrıs, Azerbaycan ve Türkiye; Asya ile Avrupa’nın kesiştiği ve dünya siyaseti açısından hayati öneme sahip bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu bölgeler, geçmişte olduğu gibi bugün de emperyalist güçlerin hedefindedir. Türklerin soykırıma maruz kalmasının nedenlerini bu stratejik anahtar konumda aramak mümkündür.
Soykırım konusunu ele alırken bilimsel bir bakış açısı benimsemek gerektiğine inanıyorum. Bir olayın “soykırım” olarak tanımlanabilmesi için, Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli Soykırımların Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesini anlamamız gerekir. Bu sözleşmenin kriterleri çerçevesinde, 1948 sonrası Türklere karşı gerçekleştirilen üç büyük soykırımı ele alacağım.
1948 BM Soykırım Sözleşmesi
Bu sözleşme, soykırımı şöyle tanımlar:
Bir ulusal, etnik, ırksal veya dinsel grubu kısmen veya tamamen yok etme kastıyla gerçekleştirilen şu fiiller:
a) Grup üyelerinin öldürülmesi,
b) Grup üyelerinin fiziksel ve zihinsel sağlığını bozucu eylemler,
c) Grubun fiziksel varlığını sona erdirecek yaşam koşullarına tabi tutulması,
d) Grup içi doğumları önleyici önlemler alınması,
e) Gruba ait çocukların zorla başka bir gruba transfer edilmesi.
Soykırımların asıl amacı, yalnızca bir grup insanı yok etmek değil, dünya ve yerel bölgelerin egemenliğini ele geçirmek için stratejik hamleler yapmaktır. Bu durum, soykırımın ekonomik, stratejik ve siyasi bir araç olarak kullanıldığını göstermektedir. Eğer bir grubun bir tek üyesi bile bu nedenle öldürülmüşse, bu durum cinayet değil, soykırım olarak değerlendirilir.
Karabağ Türk Soykırımı
Karabağ, Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası ve stratejik öneme sahip bir bölgedir. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde, 1992 yılında Ermenistan ordusu, Azerbaycan sınırlarını ihlal ederek Karabağ’da ilk soykırım eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu süreçte Garadağlı, Meşheli ve Baganış-Ayrım gibi bölgelerde etnik temizlik yapılmıştır.
12 Şubat 1992’de Malıbeyli ve Kuşçular köylerinde 50 Türk soykırıma uğramış, ardından 25-26 Şubat gecesi Hocalı’da büyük bir katliam gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte, Ermeni subaylar, askerler ve Karabağ’daki 366. Rus Alayı, Hocalı kentini ele geçirerek burada planlı bir soykırım yapmıştır.
Bu soykırımda:
• 613 kişi öldürülmüş, bunların 83’ü çocuk ve 106’sı kadındır.
• 487 kişi ağır yaralanmış, 1275 kişi rehin alınmıştır.
• 156 çocuk, ailesini kaybederek öksüz kalmıştır.
Türk tarihçi ve Azerbaycan Milletvekili Havva Memmedova’nın verilerine göre, 150’ye yakın Türk kadını hâlâ Ermenilerin elinde kayıp olarak geçmektedir. Hocalı’da kurtulanlar, Azerbaycan Milli Ordusu ve Türk mukavemet güçlerinin yardımıyla güvenli bölgelere ulaşabilmiştir.
Hocalı Soykırımının Tanıkları
Soykırımı tanıklıklarla anlamak mümkündür:
Fransız gazeteci Jean-Yves Junet:
“Biz Hocalı faciasının şahidiyiz. Yüzlerce kadın, çocuk ve yaşlının cesedini kendi gözlerimizle gördük. Helikopterlerimiz ateş altına alındığı için video çekimi yapamadık ama gördüklerimiz Ermenilerin insanlık dışı gaddarlığını anlamaya yetiyordu.”
Moskovskiy Komsomolets Gazetesi:
“Bir Ermeni’nin, bir çocuğu ikiye böldüğünü gördüm. Çocuğun parçalanmış bedenini annesinin yüzüne vurdu. Annesi bu vahşet karşısında delirdi ve gülmeye başladı.”
Zori Balayan’ın İtirafları:
Ermeni yazar Zori Balayan, “Ruhumuzun Canlanması” adlı kitabında soykırımdaki suç ortaklığını şu sözlerle itiraf etmiştir:
“Biz, 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çiviledik. Çocuğun bağırmaması için annesinin kesilmiş göğsünü ağzına tıktık. Onun başını, göğsünü ve karnını soyarak 7 dakika içinde ölmesini sağladım. Aynı gün 3 Türk çocuğuna daha aynı işlemi yaptık ve akşam kilisede dua ettik.”
Sonuç
Karabağ Türk soykırımı, BM 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin tüm maddelerine uygun bir şekilde gerçekleşmiş, planlı, hedefli ve belgeli bir soykırım olarak tarihe geçmiştir. Ermenistan’ın, özellikle Hocalı’daki vahşeti, insanlığa karşı işlenmiş büyük bir suç olarak kabul edilmelidir.
Irak’ta Türk Soykırımı
Irak’ta Türkmen nüfusunun 2,5-3 milyon arasında olduğu bilinmektedir. Türkmeneli bölgesinin merkezi olan Kerkük, dünya petrol rezervlerinin çok önemli bir bölümüne sahiptir. Azerbaycan gibi stratejik bir öneme sahip olan bu bölge, Batı için Asya’ya açılan kapı niteliğindedir.
1932 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanan Irak’ta, İngiltere başta olmak üzere emperyalist güçlerin (ABD ve Fransa dahil) bölgedeki çıkar hesapları değişmemiştir. Bu güçler, bölgedeki iç istikrarsızlığı koruyarak ve kışkırtarak bölgedeki hegemonyalarını sürdürmüşlerdir.
Bu bağlamda, Irak Türkleri hem güçlü tarihsel bağları hem de Türk coğrafyasının bir parçası olmaları nedeniyle emperyalist güçlerin ve onların yerel işbirlikçilerinin (Saddam Hüseyin, Barzani, Talabani ve günümüzde PKK) hedefi olmuştur. 1947’den günümüze (modern zamanları ele alırsak 1918’den itibaren) Türkmenler sistematik bir şekilde etnik temizlik, ekonomik baskı ve fiziksel soykırımlara maruz kalmıştır. Ellerinden toprakları zorla alınmış, liderlerine suikastler düzenlenmiş, akıl almaz işkenceler yapılmış ve bombalamalarla kitlesel katliamlar gerçekleştirilmiştir.
Soykırımın Tarihsel Süreci
Türkmenlere yönelik katliamlar 1918’den itibaren şu şekilde sıralanabilir:
1. 1920 – Kaçakçılar ve Telafer Katliamı
2. 1924 – Levi Katliamı (Kerkük)
3. 1946 – Gavurbağı Katliamı (Kerkük)
4. 1959 – Kerkük Katliamı (14-17 Temmuz)
5. 1979 – Tazehurmatü Katliamı
6. 1990 – Türkmen Liderlerine Suikastler
7. 1991 – İkinci Tazehurmatü Katliamı (25 Mart)
8. 1991 – Altunköprü Katliamı (28 Mart)
9. 1996 – Erbil Katliamı (31 Ağustos)
10. 2003 – Üçüncü Tazehurmatü Katliamı (22 Ağustos)
11. 2004 – Telafer Katliamı (9 Eylül)
12. 2005 – İkinci Telafer Katliamı (21 Şubat)
13. 2005 – Musul Katliamı (24 Eylül)
14. 2006 – Yengiçe Katliamı (10 Mart)
15. 2006 – Karatepe Katliamı (4 Haziran)
16. 2006 – Kerkük Katliamı (13 Haziran)
17. 2007 – Tavuk Katliamı (8 Haziran)
18. 2007 – Amirli Katliamı (7 Temmuz)
1950’lerden itibaren artan soykırım olaylarının başlıca failleri arasında yerel işbirlikçiler olan Barzani, Talabani ve onların destekçisi olan Kürt Peşmergeleri yer almıştır.
1959 Kerkük Katliamı
1959 yılına gelindiğinde, Peşmerge güçleri ve komünist destekçiler Kerkük’teki Türkmen nüfusu hedef alarak etnik temizlik girişimlerine başladılar. Kürt grupları ve yerel işbirlikçiler, Türkmen liderlerini evlerinden zorla alarak infaz etmiş, işkence yapmış ve halkı sindirmeye yönelik saldırılar gerçekleştirmiştir. O dönemde Türkmen liderlerin katledilmesine ilişkin The New York Times, 21 Temmuz 1959 tarihli bir haberinde şu ifadeyi kullanmıştır:
“Kerkük’te Kürt birlikleri, komünist gruplarla işbirliği içinde, Türkmen liderlerini evlerinden zorla alarak katlettiler.”
Telafer Katliamları (2005 ve Sonrası)
Şubat 2005’te, ABD ve Barzani-Talabani kontrolündeki Irak Milli Muhafızları, 400.000 Türkmenin yaşadığı Telafer’e yönelik bir saldırı başlattı. Bu saldırılarda, havadan ve karadan yapılan bombardımanlarla çok sayıda Türkmen öldürüldü ve yaralandı. Türkmeneli’ndeki tarım alanları tahrip edildi, yüzlerce genç ve çocuk keyfi bir şekilde tutuklandı. Telafer halkı, hem evlerini hem de işyerlerini terk etmek zorunda bırakılarak etnik temizlik yapılmıştır.
Irak Türkmen Cephesi (İTC) Telafer İl Başkanı Siyasi Sorumlusu Adil Selvi, 20 Şubat 2005’te şu açıklamayı yapmıştır:
“ABD ve Milli Muhafız birlikleri rastgele çevreye ateş açtı. Telafer’deki sokağa çıkma yasağı nedeniyle ölü ve yaralı sayısı netleşmemiştir, ancak yüzlerle ifade edilmektedir.”
Prof. Dr. Ümit Özdağ ise Mart 2007’de Telafer’deki olayları şöyle özetlemiştir:
“Barzani’ye bağlı güçler, Türkmenleri gıda yardımı bahanesiyle bir kamyonun çevresinde toplayıp bombalamış, ardından sünni Türkmenlerin evlerini basarak insanları infaz etmiştir. Türkmenlere yönelik bu saldırılar, planlı bir etnik temizliğin göstergesidir.”
Soykırımın Devam Eden Süreci
Irak Türkmenlerine yönelik soykırım süreci hala devam etmektedir. Türkmenler, 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesindeki tüm kriterlere göre soykırıma uğratılmıştır. Bu soykırımların failleri arasında İngiltere, ABD, İsrail ve onların desteklediği yerel unsurlar (Barzani, Talabani ve PKK) bulunmaktadır. Türkmeneli bölgesindeki “günlük soykırımlar” ise sürecin devam ettiğini göstermektedir.
Kıbrıs’ta Türk Soykırımı
Doğu Akdeniz’in stratejik önemdeki ve çevresi petrol ve gaz yataklarıyla dolu Kıbrıs Adası, 1948 sonrasında yaşanan soykırımlar açısından dikkatlice incelenmesi gereken bir yer olmuştur. 1962-1963 ve 1974 yıllarında, Batı destekli Yunan subaylarının yönetimindeki “Akritas Planı” çerçevesinde, Türklerin adadan yok edilmesi ve adanın Yunanistan’a bağlanması amacıyla ciddi bir soykırım gerçekleşmiştir. Günümüzde, ABD’nin gizliliği kaldırılmış belgelerinden ve dönemin Rum yönetimindeki yetkililerin açıklamalarından, bu planların yapıldığı ve uygulandığı açıkça anlaşılmaktadır.
Tanıklıklar ve Soykırımın Tanımı
Dönemi yaşayan tanıklar, Türklerin uğradığı soykırımı farklı şekillerde anlatmaktadırlar. Yazar James Rayner, Crushed Flowers (1982) adlı kitabında, “Kıbrıslı Rumlar, 20. yüzyıldaki tavırlarıyla katliamlar yaparak barbarlığı temsil ettiler. Türkleri katletmekle kalmadılar, onları yarı canlı olarak mezarlara gömdüler. Bu toplu mezarlardan çıkarılan iskeletler, Rumların vahşetinin bir göstergesidir” demektedir.
The Times muhabiri David Leight ise, 1974’teki Türk Barış Harekâtı sırasında yaşananları şöyle aktarır: “Yüzlerce Türk, Rum Milli Muhafızları tarafından esir alınmış, esir alınan kadınlar tecavüze uğramış, çocuklar sokak ortasında katledilmiş ve Limasol’daki Türk mahallesi yakılıp yıkılmıştı.”
Soykırımın Nihai Amacı
Meşhur EOKA liderlerinden Nikos Sampson’un, Eleftherotipia gazetesine verdiği röportajda Türkler’e karşı yürütülen soykırımın nihai amacını şu şekilde ifade etmiştir: “Eğer Türkiye adaya müdahale etmeseydi, sadece Enosis’i deklare etmekle kalmayacak, adadaki tüm Türk varlığını ortadan kaldıracaktım.”
Soykırımların Önlenmesi İçin Ne Yapılmalı?
Yukarıda verilen örneklerde de görüleceği üzere, Türkler, Karabağ, Kıbrıs ve Türkmeneli gibi farklı bölgelerde soykırıma uğramışlardır. Peki, soykırımlar nasıl önlenebilir? Bu sorunun cevabını bulabilmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin 1974 Kıbrıs Harekâtı’nı doğru bir şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Türkiye, 1960 Londra ve Zürih Antlaşmaları’ndan doğan garantörlük hakkını kullanarak adaya müdahale etmiştir. Bu müdahale, Türklerin hayatını kurtarmış ve adada soykırımların durmasına neden olmuştur. 17 Aralık 1986 tarihinde Londra’da yaptığı konuşmasında Lord Willis, “Türkiye’nin müdahalesi Kıbrıs Türklerinin hayatını kurtardı. Bu konuda Türkiye kredilendirilmelidir. Türkiye’nin müdahalesi sonrası, Kıbrıs’ta 12 yıldır kimse öldürülmüyor veya katledilmiyor” demiştir. Bu müdahale, soykırımların önlenmesi için bir örnek teşkil etmektedir.
Türk Dünyası ve Ulusal Hareketler
Türk dünyasının, özellikle Karabağ, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkmeneli’ndeki durumlara karşı daha aktif bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Türk dünyası, bu acil meseleler üzerine birleşerek çözüm üretmeli ve bu konuda daha fazla inisiyatif geliştirmelidir. Türk kimlikli sivil toplum kuruluşları, Türk milletinin tarihsel bir sorumluluğuyla hareket etmeli, bilimsel çalışmalar ve uluslararası raporlarla soykırımların belgelenmesi ve suçluların yargılanması için adımlar atmalıdır.
Sonuç
Bugün hem içerden hem de dışarıdan Türklüğe karşı yapılan saldırılara karşı karamsar olmamak gerekir. Türk milletinin tarihindeki büyük liderlerden ilham alarak, uluslararası arenada Türkler’e karşı yapılan soykırımları durdurmak için gereken adımları atmalıyız. Bu süreç, toplumsal bilinçlenme, bilimsel araştırmalar ve uluslararası dayanışma , uluslararası hukuk mücadelesi ve Türk Devletlerinin Türklere yapılan soykırımlara karşı ortak fiili müdahalesi ile gerçekleştirilebilir.
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın