İNSANCA YAŞAM…

HAK ETMİYOR MUYUZ?
Usta sanatçı ve yazar Sayın Zülfü Livaneli “Son Ada” isimli kitabında günümüze de gayet uyan bir konuyu çok güzel bir şekilde işlemiş…
Yalın bir dille…
Kitabı herkese “acizane” tavsiye ediyorum….
***
Adeta cennetten bir köşe olan bu adada yaşayan insanlar, geçimlerini balıkçılıkla sağlamaktadır…
Ada sakinleri herkesi ilgilendiren kararları birlikte alır, kimse kimsenin dinsel ya da kültürel inançlarına karışmaz, hiç kimse etnik kimliği nedeniyle dışlanmaz…
Ada tam bir huzur adasıdır…
Fakat gel gör ki bir gün adaya bir tekne yanaşır ve tekneden bir emekli general iner. İşte o günden sonra adanın üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlar.
Bu faşist general kendisiyle birlikte adaya kendi kurallarını da getirir. Yol boyunca uzanan ağaçlara savaş açarak başlar işe, ardından martılar derken en sonunda bütün ada bir yangın yerine döner…
Sonuçta o huzur adasından geriye eser kalmaz…
***
Son ada kitabı bugün yaşadıklarımızla benzerlikler taşıyor…
Toplumun, önüne “düşmanlar” konularak yapay temellerde nasıl kutuplaştırıldığını gösteriyor. Özellikle son süreçte, rejimin saldırıları dur durak bilmezken, bu saldırılardan sokak hayvanları da hatta kadınlar da nasibini alıyor.
Üstelik “YENİ ANAYASA” önerisini gündeme taşıyarak 2028’e kadar işleyecekleri cinayetleri, yapacakları siyasi ve sosyal ahlaksızlıkları yasal kılıfa büründürmek istiyorlar…
***
Kaç’Ak Saray şürekasının ve sözcülerinin gerekçesine göre sokak hayvanları insanlara ve özellikle de çocuklara zarar veriyormuş…
Sanki kadınları…
Kız-erkek çocuklarını çok düşünüyorlarmış gibi…
İnsanın gözleri yaşarıyor…
Allah’ın belaları, bu ülkede hemen her gün bir kadın öldürülüyor. Küçücük kız çocukları taciz ve tecavüze uğruyor, çocuk evlilikleri sınır tanımıyor…
Çocuk gelinlerin ve çocuk anaların sayısını yazmaya elim gitmiyor…
İlginçtir; çocukların iş cinayetlerinde ölmesini engellemek için kıllarını kımıldatmayanlar sokak hayvanlarının zarar verdiği çocukları düşündüklerini iddia ediyorlar…
***
İkiyüzlülüğün dibini sıyıran bu işçi, emekçi kadın düşmanı siyasi iktidar her alanda olduğu gibi bu alanlarda da büyük bir dolap çeviriyor…
Oysa: Toplumun sorunları dağ gibi birikmiş durumda…
Milli paramızın pul olması…
Hayat pahalılığı…
Zamlar…
Ücretlerin sürekli erimesi…
İşsizlik, emeklilerin, kadınların, depremzedelerin maddi-manevi ve sağlık sorunları, yağmalanan tabiat derken iş çığırından çıkmış…
***
İşte böylesi bir dönemde hiçbir sorunu çözmeyen ve zaten öyle bir derdi de olmayan bu dinci gerici yobaz faşist rejim yine bildiğini okuyor…
Onların esas derdi bu ortamda toplumu yapay temellerde kutuplaştırmak ve esas sorunlardan uzaklaştıracak gündemler bulmaktadır…
İddia ediyorum: Hiçbir sokak hayvanı, özellikle son 22 yılda bu rejim güçleri kadar, ülkeye topluma zarar vermemiştir…
Veremez…
***
Bugün her türlü, vurgunu, talanı, kayırmayı, halkı soyup soğana çevirmeyi, sokak hayvanları değil, kol kola girmiş sermaye sahipleriyle Kaç’Ak Saray şürekası yapıyor…
Destekçileri de…
Bir tarafta korkunç bir yoksulluk varken, diğer tarafta sınırsız bir israf ve görgüsüzlük ortaya saçılmış durumda…
Yönetenlerin alayı; bilmem kaçıncı kez “Lale devrini ve sultan saltanatını” yaşıyorlar…
Vatandaşa;
Ne bir gelecek sunuyorlar, ne adam akıllı bir güven veriyorlar…
***
Koskoca ülkenin ve 85 milyon halkın yaşamı tehdit altında…
Din tüccarları, gerici,  dinci sözde muhafazakar “Müslümanlar” yobazlar kan kusturuyorlar…
Yer altı ve yer üzeri kaynaklarımızı…
Toprakları, fabrikaları, tesisleri, kazanımları, dağları, ormanları sattılar, satıyorlar…
Doymadılar…
Denizleri kirletiyor, ormanları yakıyor, doğayı talan ediyor, sokak hayvanlarını toplu kırımdan geçirmeyi hedefliyorlar…
***
Kadınlara ise zerre-i miskal kadar önem vermiyorlar…
Onlar adına kafalarına göre “kararlar” alıyorlar; mesela dün “normal yolla doğumu” teşvik için “sezaryenle doğumu” kötülemeye başladılar…
Söylediklerinin, verdikleri örneklerin ilimle bilimle uzaktan yakından alakası yok…
Safsata…
Belli ki; yakında sezaryenle doğum ya yasaklanacak ya da kısıtlanacak…
Eski bir akademisyen olarak iddia ediyorum;
Bugün devlet liselerinde, üniversitelerde başarılı olmuş dereceye girmiş öğrencilerin çok büyük çoğunluğu “sezaryenle” doğmuş öğrencilerdir…
Çünkü doğum sırasında “bedenlerindeki hiçbir uzuvları zarar görmüyor…”
***
Uzatmadan: İnsana kadına ve doğaya düşman olan bu sisteme karşı mücadele etmek, bu sitemi yıkmak, insanlığın ve tüm canlıların huzur içinde yaşayacağı bir dünyayı kurmak için; 
Kadın erkek, işçi memur, emekli köylü esnaf çiftçi vs el ele vermek, omuz omuza, birleşmek ve örgütlenmek zorundayız…
İnsanca “insan gibi” yaşamak ve biyolojik ömrün sonunda huzur içinde yaşama veda etmek için…

Hak etmiyor muyuz?

Erdoğan ÖZGENÇ
İstanbul 08.10.2024 03.40


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir