İncil, Tevrat ve Kuran’ın doğduğu Ortadoğu’da; havada güneşin sıcaklığı belki de ondan daha da fazla yakıcı yıkıcı bitmek bilmeyen bombaların aktığı kanın sıcaklığı vardı. Bir dehlizden ötekine sürgün edilen çoluk çocuk, derine çöreklenen korkular, endişeler, oldum olası savaşın getirdikleri ile nerden gelip, nereye gittiklerini istemeden çaresizce bilmiyordu..
Yakınına bomba düşen ve çocuğunu kaybeden anne yere çömeldi. Civciv ayaklarının ucunda gezinmeye başladı bir yavru civciv şu sıra yaşasa ne olacaktı. Elindeki çubuğu istemeden civcivin kanatlarına şöyle bir dokundurdu. Debelenerek sırt üstü yere düştü civciv, küçük sarı bir yumak gibi. Ayaklarını birkaç kez gerdirerek uzattıktan sonra sesini çıkaramadan boylu boyunca cansız uzandı. Kanatlarının üzerine yığıldı.
Bomba çoktan düşmüştü anne dalgındı sadece sabahı bekliyordu aydınlık olsun önündeki kötülüğü daha net görebilecekti. Su gıda elektrik yoktu. Solup giden gölgesinden kurtulmak ister gibi ne yapacağını bilmiyordu!. Sebepler, içinden çıkılması zor sonuçlara girdap girdap işlevsiz dolanmış dönüp durmaktaydı en çok da çoluk çocuk aç ve sefil çare bekliyorlardı.
Çocuğunu saldırıda kaybeden Gazze’li anne, esen rüzgâr, uçuşan kumlara karşın, tutuşup yanan ve kavrulan yapılar arasında İsrail’li askerin yüzüne başını kaldırıp derin bir iç çekişle baktı ve önünde beliren moloz yığınlarına basa basa. yürümeye devam etti.
Elleri, kolları, kokuları ve renkleri eriyip birbirine karışıyor vurulan kâbusa dönüşen evlerin sessizliğinden yayılan ölen insanlarını yakınlarının feryatları ve bedenlerden taşan öfke sıcakta insanları daha bir kimsesiz kılıyordu. Kadın koşar adımlarla elindeki çubuğa var gücüyle dayanarak başka bir sokağa doğru yöneldi artık eve dönüş yoktu. Birkaç kez ayağı kaydı düşmemek için tutunduğu yarı yıkık duvardan kan damlıyordu.
Bu kan, ırk soy cinsiyet mezhep ayırmaksızın insanlığı korumak ve adalet sağlamak için kurulmuş uluslararası kuruluşların ne kadar aciz ve çakma olduğunun rengi idi.
Erdil Ünsal