Pamukova’yı geçince hemen,
Bir köy vardır Adapazarı’na gelmeden,
Adı Ali Fuat Paşa.
Her aydınlık kadın gibi,
Cumhuriyet sevdalısıdır,
Ali Fuat Paşa’lı Mahsune nene.
Cumhuriyetin kattıklarını bu vatana,
Saklamadan,
Gizlemeden,
Korkmadan,
Anlatır durur torunlarına.
Gene böyle bir gün,
O anlatırken Cumhuriyeti,
Kulak kabarttı oradan geçen Sakarya.
ve içine işledi Mahsune nenenin sesi.
Şöyle anlatıyordu o gün,
En küçük torununa,
Çağdaş Türkiye’nin kuruluş günlerini:
Bitmişti esaret,
Kurtulmuştu memleket.
Padişah efendi,
Toplamış tası tarağı İngiliz ile gitmişti.
Ama daha çok yol vardı bu milletin önünde.
Mesela çizilecek yeni sınırlar,
Mesela belirlenecek yeni yönetim şekli,
Mesela kurulacak yeni bir devlet.
Tarih yirmi dokuz ekim bin dokuz yüz yirmi üç.
Yeni bir rejim doğurdu meclisin elindeki güç.
Hani duyduğun,
Hani sevdiğin,
Hani gönül verdiğin,
Düpedüz Cumhuriyet.
Evet, bundan böyle, Ata’nın deyişiyle,
Kayıtsız şartsız, milletin elindeydi hâkimiyet.
Padişah değil reis-i cumhur vardı devletin en başında.
Kul değil yurttaş vardı artık Anadolu yurdunda.
Hanedanın değil halkın malıydı ülkenin toprakları.
Seçimle geliyordu devletin cumhurbaşkanı.
Bir devlet kuruldu
ki halkı özgürce
ki halkı uygarca
ki halkı insanca yaşasın diye.
Bir devlet kuruldu, ömrünü barış içinde geçirsin diye.
Evet, yeni bir devlet vardı tarihin sahnesinde;
Adı Türkiye!..
Bunları anlatan Mahsune nene,
Derin bir nefes aldıktan sonra çekildi köşesine.
Etkilenmişti yolculuğuna mola veren Sakarya.
Hislenmişti nenenin anlattıklarıyla.
Dökmek için içindekileri Karadeniz’e,
Acıkmış bir bebe gibi,
Sabırsızlandı,
Huzursuzlandı,
Yerinde duramaz oldu.
Ve acele bir izin isteyip hemen yola koyuldu.
Kerem Özakman
Sakarya Destanı’ndan