Osmanlı’ya özenen AKP, ülkeyi aynen Osmanlı’nın son dönemine benzetti…
Son döneminde borç batağına saplanmış olan Osmanlı, borcu borçla kapatırken bir yandan da yeni saraylar yaptırıyor ve Padişah kalabalık mahiyetiyle birlikte büyük bir gösterişle Avrupa seyahatine çıkıyordu…
Aynı şekilde ülkeyi borç batağına sokan AKP de “itibardan tasarruf olmaz” diyerek yeni saraylar yaptırıyor, yurtdışına kalabalık, şatafatlı geziler düzenliyor, hatta Amerika sokaklarında renkli reklam kamyonları gezdiriyor!..
Fakat borcu borçla kapatmak için yeni borç bulamayınca içeriye yönelmek zorunda kaldı…
Zenginler “bana dokunursan bozuşuruz” deyince gözlerine aşağıya dikti…
Çöp bidonlarında yiyecek arayanlardan bir şey alamayacağını görünce, yok etmiş olduğu orta sınıfın son kalıntıları aklına geldi!..
Limiti 100 bin lirayı geçen kredi kartı sahiplerinden, “Savunma Sanayii Destekleme Fonuna katkı payı” adı altında yılda 750 lira almaya karar verince bunlar da ayağa kalkıp limitini düşürmek için bankalara koştu…
***
Geçenlerde vatanı bölmek isteğini dile getirmiş olan Cumhur İttifakı’nın minik ortaklarından birinin tersine, bu kez bir diğer minik ortak 750 lira vermek istemeyenleri vatan hainliği ile suçladı!..
Efendi sen, Sakarya Meydan Muharebesi öncesi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği Tekâlif-i Milliye (Ulusal Yükümlülük) emirlerini biliyor musun?..
Bu emri duyan bu millet “başım üstüne” dedi ve elinde avucunda ne varsa; bir çift çarık ya da iç çamaşırı, hatta canını verdi…
Çünkü emri verene inanıyordu ve verdiklerinin yerinde kullanılacağından emindi…
***
Milletin malı, canı ve kanı ile kazandığı Kurtuluş Savaşı yıllarını geçelim, daha sonraya gelelim:
Yıl 1964; Kıbrıs’ı Türklerden temizleyip Yunanistan ile birleşmek isteyen Rumlar katliamlara başladı.
Soykırımı önlemek isteyen Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayan Londra ve Zürih antlaşmalarından doğan müdahale hakkını kullanmak üzere harekete geçince karşısında Amerika’yı buldu.
ABD Başkanı Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye bir mektup göndererek, “bizim verdiğimiz silahları, iznimiz olmadan kullanamazsınız” dedi…
Bunun üzerine Türkiye sınırlı hava akınlarıyla katilleri korkuttu, Amerika ve İngiltere’nin de araya girmesiyle ateşkes ilan edildi ve geçici bir statü oluşturuldu…
Bu arada durum değerlendirmesi yapıldığında, başta çıkarma yapacak gemilerin yokluğu olmak üzere, Ordumuzun donanımının yeterli olmadığı görüldü…
Bu konuda bir araştırma yapan gazeteci Yılmaz Çetiner, Cumhuriyet gazetesinde yazdığı bir seri yazıyla gerçeği ortaya koydu:
1947’de imzalanmış olan Marshall Anlaşması sonrası, Amerika “ben size daha iyisini veririm” diyerek “Ulusal Savunma Sanayimizi” kapattırmıştı…
Yılmaz Çetiner yapmış olduğu araştırmada Amerika’nın, “daha iyisi” diyerek verdiklerinin çoğunun, İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılmış savaş artığı, genellikle işe yaramaz silah, araç ve gereçler olduğunu; askerlerimizin Türk insanının pratik zekâsıyla bunlardan yararlanmaya çalıştığını; ayrıca Yunanistan’a yapılan yardımlarla karşılaştırdığında, nüfusu bizim onda birimiz kadar olan Yunanistan’a bizden daha çok ve kaliteli yardımlar yapıldığını saptadı.
Bunun üzerine Cumhuriyet gazetesi, “BAŞKASININ VERMEDİĞİNİ MİLLET YAPAR” başlığı ile Ulusal Savunma Sanayii kurulması için bir kampanya başlattı…
Kampanya yurt çapında büyük ilgi uyandırdı ve Johnson mektubu nedeniyle Amerika’ya çok kızgın olan milletimiz, “Tekâlif-i Milliye” heyecanıyla Ordumuza bağış yapmaya koştu…
Kıbrıs’ta yakında gene olayların çıkacağı bilindiği için öncelikle çıkarma gemileri yapmak gerektiği düşünüldü…
Bu amaçla “Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı” kuruldu ve toplanan paralar bu vakfa aktarıldı.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı bu şekilde yapılan milli çıkarma gemilerimizle gerçekleştirdik.
Daha sonra aynı heyecanla Hava Kuvvetlerini ve Kara Kuvvetlerini Güçlendirme vakıfları kuruldu.
Genelkurmay Başkanlığı bunların hepsini Türk Silahlı Küvetlerini Güçlendirme Vakfı adı altında topladı…
Bu vakfa bağlı olarak kurulan Aselsan, Havelsan ve TAİ kısa zamanda dünyanın sayılı savunma sanayileri arasına girdiler.
***
Millete hain diyen efendi, demek ki millet size güven duymuyor ki 750 lira bile vermek istemiyor…
Milletin güvenini kazanmak istiyorsanız önce siz özveride bulunun…
Örneğin, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı çıktığında diğer ülkeler gibi Türkiye Cumhuriyeti de bunalımdan ekonomisinin zarar görmemesi için bazı önlemler aldı.
Bu kapsamda, en önce Cumhurbaşkanı, bakanlar ve milletvekillerinin aylıkları %50 oranında düşürüldü.
Bu önlemler nedeniyle Türkiye bunalımdan etkilenmedi ve en yüksek büyümeyi 1930’dan sonra elde etti. (Ekrem Pakdemirli’nin “Sayılarla Türk Ekonomisi” kitabına bak!)
Siz ne yaptınız, ne yapıyorsunuz?
Meclis’e bu yıl kaç tane yeni lüks araba alındı, biliyor musunuz?
Sizin ya da yakınlarınızın başı ağrıdığında istediğiniz özel hastaneye, hatta yurt dışına gidip bedava tedavi olabilirken, hastalanan milletin muayene olabilmek için 6 ay sonrası için bile randevu alamadığını biliyor musunuz?
Meclis Lokantasında, okul kantininde satılan bir tost fiyatına üç kap yemek yerken, bir tost alacak parası olmadığı için sınıfta açlıktan bayılan öğrencileri düşünüyor musunuz?..
Bakın bu lokantada sizlere daha iyi hizmet vermek, daha lezzetli/ güzel yemekler yemeniz, tatlı yiyip tatlı konuşmanız için Meclis Başkanlığı yeni garsonlar, aşçılar, dönerciler, kebapçılar, pideciler, pizzacılar, hatta pastacılar almak üzere ilan vermiş!..
Yiyin, afiyet olsun da ondan sonra bu lüksü, şatafatı, saltanatı gören halka hakaret etmeyin, bari!..