Site icon Turkish Forum

HAZRETİ VE CENABI SIFATLARI KUTSAL KAVRAMLAR MIDIR?

Sosyal medyadaki takipçilerimden birisi, benim "Ali ile Muaviye arasında 657 yılında cereyan eden Sıffin Savaşı..." tabirimden hareketle; "hazretı alı ra demek lazım asker arkadaşınız degıl hzretı alı efendımız sav damadı ılk musluman genc" demiş. - Haci Bektas Veli Hazretleri

Sosyal medyadaki takipçilerimden birisi, benim “Ali ile Muaviye arasında 657 yılında cereyan eden Sıffin Savaşı…” tabirimden hareketle; “hazretı alı ra demek lazım asker arkadaşınız degıl hzretı alı efendımız sav damadı ılk musluman genc” demiş.

Belli ki eğitim seviyesi biraz düşük ve kulaktan dolma dini bilgilere sahip. İmla kurallarına uygun olarak yazdıklarını düzgün hale çevirdikten sonra gerekli izahatı yapalım o zaman. Diyor ki: “Hazreti Ali (RA) demek lazım. Asker arkadaşınız değil Hazreti Ali. Efendimiz’in (SAV) damadı, ilk Müslüman genç”

Takipçimin yukarıdaki eleştirisini okuyunca vaktiyle bir “Ceviz Kabuğu” programında Edip Yüksel ile Diyanet Eski Başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş’in arasında geçen bir tartışma geldi aklıma. Edip Yüksel’in sürekli “Muhammed Peygamber” demesine ve “Muhammed” kelimesinin başına “Hazreti” sıfatını ve sonuna “SAV” ibaresini eklememesi üzerine Süleyman Ateş, kendisini birkaç kere uyardı, ancak Edip Yüksel’in uyarısını dikkate almaması üzerine programı terk edip gitmişti.

Gelelim şimdi de takipçimizin eleştirisine.

En başta eminim ki; “RA” ve “SAV” kısaltmalarının ne anlama geldiğini tam olarak bildiğinden bile şüphem vardır. “RA”, Arapça “Radıyallahu Anhü” nün kısaltmasıdır ve “Allah ondan razı olsun” demektir, “SAV” ise Arapça “Sallallahü Aleyhi ve Sellem” ibaresinin kısaltması olup, “Salat ve selam onun üzerine olsun” demektir.

Peki, gerek peygamberin, gerekse sahabenin başına “Hz.” sıfatını koymazsak ya da Peygamberin isminin sonuna “SAV” eklemezsek günah işlemiş olur muyuz? Asla; ne münasebet!

Böyle bir şey yok!

Esas olan Peygamberin ve sahabenin isimlerinin başına “Hz.” sıfatı ekleyerek, onları boş yere överek, tabiri caizse onların maneviyatına yalakalık yapmak değil, Peygamberin getirdiği öğretiyi ve sahabenin iyi huylarını hayatımıza tatbik etmek olmalıdır.

“Hazreti” ve “Cenabı” gibi Arapça kelimeler, birer saygı ve ululama sözcükleridir.

Tıpkı, sayın, muhterem, aziz, yüce gibi.

Batı dillerindeki ekselans, sinyör vs. kelimeler de aynı anlama gelir.

Hazreti kelimesini belki de batılı bir kavram olan “Saint” kelimesi ile de eşleyebiliriz.

Saint (kısaltması St.), yani “Aziz” kelimesiyle.

Öte yandan “Hazreti” ve “Cenabı” sıfatları, gelişigüzel kullanılan kelimelerdir.

Sahabe için de kullanılır, Peygamber için de ve hatta Allah için de.

Hz. Ali, Hz. Muhammed, Hz. Allah diyenler de vardır.

Cenabı Allah, Cenabı Peygamber diyenler de vardır.

Görüldüğü gibi burada kul ile Tanrıyı eşitleme riski de söz konusudur.

Hatta dini yayınlar yapan ve dini sorulara cevap veren “sorularlaislamiyet.com” isimli internet sitesinde, Muaviye için bile “Hz. Muaviye” deniliyor(1).

Öte yandan Hazreti ve Cenabı sıfatları, Cumhuriyet öncesi dönemde kişiler için de kullanılıyordu.

Örneğin bakın Kurtuluş Savaşı sırasında komutanlar arasındaki yazışmalara, sürekli olarak kullanılan kelimelerdendir bu “Hazreti” sıfatı.

Telgraflar hep “Erzurum’da Kâzım Paşa Hazretlerine”, “Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” diye başlar.

Osmanlı padişahları için de “Hazreti” sıfatı kullanılıyordu.

Mesela İslamcı Padişah II. Abdülhamid saray ressamı olan İtalyan Fausto Zonaro’ya “Ressam-ı Hazret-i Şehriyari” unvanı vermiştir.(2)

Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Müfettişliği’ne atandığında, Havza’dan Harbiye Nezaretine çektiği 29 Mayıs 1335(1919) tarihli bir telgrafta “Dokuzuncu Ordu Kıtaat-ı Müfettişi Yaveri Hazret-i Şehriyari Mustafa Kemal” unvanını kullanmıştır mesela.  Aynı unvanı, 31.10.1334 tarihli telgrafında da kullanmıştır (3)

“Hazreti” gibi, “Cenapları” kelimesi de insanlar için rahatlıkla kullanılıyordu Cumhuriyet öncesi dönemde.

Mesela son Osmanlı Sultanı Vahideddin, İstanbul’dan kaçarken İngiliz işgal kuvvetleri komutanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Dersaadet İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına,

İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan başka bir yere naklimi talep ederim efendim.

16 Kasım 1922

Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin”(4)

Dolayısıyla; bu tür ayrıntılara takılmamak gerekir.

Bu şekil davranışlar, dini şekle indirgemek, özünü kaçırmak anlamına gelir.

Bizim caminin imamı da bize eleştiri yönelten takipçimiz gibidir.

Hutbede veya vaazda hadis naklederken der ki: “Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve sellem Efendimiz…”

Yani “Efendimiz” kelimesini hem salat selam cümlesinin başında, hem de sonunda kullanır.

Ali’nin başına “Hz.”, sonuna “Kerremallahu Vecheh/Allah onun yüzünü ak etsin” koysak ne olur, koymasak ne olur.

Ali zaten büyük bir insandır, âlimdir, fâzıldır ve yüzü de, alnı da apaktır.

Senin ve benim gibi adamların övmelerine de hiç ihtiyacı yoktur…

29.09.2024

_________

1- https://sorularlaislamiyet.com/hz-muaviye-hakkinda-bilgi-verir-misiniz-hz-muaviyeye-ehl-i-sunnet-alimlerinin-ve-bilhassa-imam-azam

2- https://www.arthill.com.tr/urun/2494594/fausto-zonaro-1854-1929-ressam-i-hazret-i-sehriyari-iki-adet-constantinople

3-  https://www.msb.gov.tr/Content/Upload/Docs/askeritariharsiv/ATBD_27.pdf 4-  https://www.sozcu.com.tr/vahdettinin-kacisi-wp5456491

Exit mobile version