Almanya araba, tren yaparken sizin ataputçularınız napıyordu diyorlar.
Aslında soru yanlış, Osmanlının çağdaşları çelik çağına geçmişken Osmanoğulları napıyordu demeleri lazım.
Büyük bir yanılsama var, sanki Osmanlı çağdaşlarına benzer sosyal, bilimsel, teknolojik, ekonomik bir varlıkmış gibi anlatılıyor.
Hayır Osmanlı demir çağından çelik çağına asla geçemedi.
Batılı ülkelerde çelik 1500’lü yıllardan itibaren üretiliyordu.
Çeliği üretmenin yanı sıra, çeliği işlemenin sayısız yönetmi vardı.
Soğuk işlemler, sıcık işlemler.
Dövme, çekme, tavlamak.
Talaşlı işlemler, torna, frez vb.
Bunlar Osmanlı topraklarında asla görülmedi.
Batıda devasa şahmerdanlar, çelik fırınları, varken bizde hiçbir zaman olmadı.
Olmadı da noldu?
Osmanoğulları tarihin hiçbir devrinde çelikten mamul silahları, sivil araç ve gereçleri yapamadı.
Tren, tren rayı, lokomatif, zırhlı savaş gemileri, deniz topları, kara topları, buharlı yük gemileri vb
Toplu iğne üretmeyi bile bilmiyordu Osmanlı.
Savaştığımız ülkelerin tamamı da kendi ordularını kendi tasarımları, üretimleri çelikten mamul ürünlerle donatıyordu.
Beğenmediğimiz Polonya bile demir çelik endüstrisine sahipti.
Osmanlı dağıldı, işte bu nedenle dağıldı.
Çelik, buhar çağına giremedi.
Savaştığımız her yerde düşmanlarımız ağır zırhlı, büyük kalibreli gemiler ile bizi karaya hapsetti.
Savaştığımız her yerde bizim derinliklerimize uzanan demir yolları inşaa ettiler.
Kanal ve Filisitin cephesinin olayı budur.
Oysa Anadolu’da Sivas’tan öteye demir yolu yoktu.
Bize denk zannettiğimiz Rusya ise Sarıkamışa kadar demiryolu ile gelmişti.
Sarıkamış harekatına denizden ikmal yapmayı denedik.
Rus donanması asker, silah ve malzeme taşıyan gemimizi yükünü boşaltamadan Trabzon açıklarında batırdı.
Osmanlı Sinop ve İnebahtı baskınlarından sonra ne Ege, Akdeniz, ne de Karadenizde yok hükmündeydi.
İngilizler parasını ödediğimiz gemilere el koydu.
Zaman zaman sonraki düşmanlarımızdan tüfek, top, mühimmat dahi satın almak durumunda kaldık.
Bütün bunlar neden oldu, Osmanlı neden tarihe karıştı?
İşte bu soruların cevabıdır, çelik teknolojilerinin yokluğu.
Cumhuriyet kuruldu, bütün gayretlere rağmen en erken ne zaman çelik üretebildik?
SSCB bize demir çelik endüstrisi kurana kadar yaprak kımıldamadı.
Bu gün bile özel çeliklerin, yüksek mukavemetli alaşımların, titanyum gibi metallerin işlenmesini güç bela yeni yeni yapıyoruz.
Atıp tutmak kolay, devletin kurucu babalarını, sonraki hükümetleri suçlamak,
Ve en kötüsü tarihi kendi hükümetleriyle başlatmak olabilecek en büyük şerefsizliktir.
Süleyman barajlar kıralıdır, çünkü onun döneminide devletimizin ve teknolojinin imkanları bize fırsat verdi.
Özal telefon sisteminin dijitalize edilmesinin kahramanıdır, çünkü onun devrinde dijital teknolojiler tabana yayıldı.
Ve AKP devlet hizmetlerinin otomasyonundan gurur duyar, çünkü yazılım ve donamın onun döneminide tabana yayıldı.
Benzer şekilde dev iş araçları, tünel kazma makinaları da bu döneme nasip düştü.
1900’lerin şartlarıyla, kazma kürekle, dinamit patlatarak, küfeyle toprak taşıyarak inşaa edilen günümüzde süs havuzu kıvamındaki barajları küçümsemek, aşağılamak atalarımızla alay etmektir.
450 ton taşıyan damperli kamyonlar, 150 ton yükleyebilen yükleyiciler, 100 metrenin üzerine yük kaldırabilen offroad vinçler, devasa tünele kazma makinalarını kullanmamak düşünülemezdi bile.
Devletin, milletin parasını sanki bahşedermiş, kesesinden ödemiş gibi bütün başarılara sahiplenmek de sakat bir mantığın ürünüdür.
Bizler kul, köle değiliz, sizler de devletin zimmetine geçirmiş, beyler, sultanlar, padişahlar değilsiniz.