1996 yılında, Sultanahmet’te bir evde pek çok fotoğraf ve evrak bulduk. Bir çanta mektup, 7 albüm fotoğraf ve sayfalar dolusu nota.
Bir kemancı vardı fotoğraflarda ama tanıyamadım. Ev sahibi de tanımadığını söyledi. Hepsi çatıdaki bir sandıktan çıkmış. Şaşılacak şey…
O kadar çok nota sayfası vardı ki ve öylesine özenle yazılmışlardı ki hayran kaldım.
Aklıma bir anda Cihat Aşkın’a haber vermek geldi. Cihat Aşkın, memlekette keman işi konusunda bir otorite. E tabii o vakitler telefon falan yok. Birkaç örnek alıp Cihat Hoca’ya götürdüm.
Cihat hoca notaları görünce çok heyecanlandı.
► Tekin Bey, bunların devamı var mı? dedi.
► Bir sandık, dedim. Gözlerinin içi parıldadı.
► Gidelim hemen, dedi. Gittik.
Meğer tam bir hazine bulmuşuz. Çakmıyorum ki müzik işinden. Fakat Cihat hoca alıyor bir sayfa mırıldanıyor.
Baktım sahiden nefis ezgiler. Seyyan Hanım isminde bir şarkıcı varmış, ona ait eşsiz fotoğraflar. Sonra sahipsiz mektupların içindeki tarihi vesika niteliğindeki bilgiler…
Dayanamadım, sordum sonunda:
► Cihat Hocam kim yazmış bunları? Kim bu müzisyen?
► Necip Celal, dedi.
Arkadaş tanımıyorum ki… İçimden “Çok güzel” dedim. Necip Celal’se iyi. Anlamadığımı görünce o ünlü şarkıyı mırıldandı Cihat Aşkın:
“Sevdim bir genç kadını
Ansam onun adını
Her şey beni ona bağlar
Kalbim durmadan ağlar”
Yuh, bu şarkıyı kim bilmez! Tango gibi tango!
Çok acayip bir şeyler bulduğumuza bir kere daha ikna oldum. Ev sahibi bunları çöpe atacaktı. Ev temizliği diye giriştikleri işten nasıl bir hazine çıktı!
Ev sahibi kadın çok bir para istemedi.
► Aman alın götürün de yeter, dedi. Aldık, götürdük. Taksiye yükledik her şeyi.
Takside konuşuyoruz Cihat Hoca’yla. Daha doğrusu o sevinçten havalara uçmuş vaziyette. Şu ekteki fotoyu gösterdi.
► Kim bu? dedi.
► Bilmem ki hocam.
► Yahya Kemal
► Nasıl Yahya Kemal hocam bu?
► Gençliği, Paris yılları.
► Necip Celal’de ne işi var?
► E soyadı
► Soyadı mı?
► Necip Celal’in soyadı Andel. And içen kişi demek. Bu soyadını ona veren de Yahya Kemal. Böyle bir ahbaplıkları var.
► Vay be! Peki şu kadın kim?
► Ha o mu, meşhur Seyyan Hanım. Seyyan Oskay.
► Ben tanıyamadım. Çıkaramadım adını.
► Necip Celal’in şarkısını söylüyor.
► Hangi şarkısıydı?
“Mazi kalbimde bir yaradır
Bahtım saçlarımdan karadır
Beni zaman zaman ağlatan
İşte bu hazin hatıradır”
► Aaaa bildim, bildim. Bu şarkıyı söyleyen Seyyan Hanım mı yani?
► Evet, yalnız sözler Necdet Rüştü’nün. Müziği ise Necip Celal Andel’in.
► Nefis!
Cihat Aşkın’ın evine gittik. Büyükçe bir masa vardı. Koyduk evrakları üstüne.
Heyecanla hepsini seçiyoruz. Elime bir gazete haberi geçti, ünlü Alman sinema artisti Evelin Hold, Necip Celal’in meşhur “Mazi” şarkısını okumuş. Nerede? Kadıköy Hale Sineması’nda!
Vay be! Süpermiş.
Bir başka notta bu gazete haberinin hikâyesini anlatmış Necip Celal.
Haliyle inanmamış böyle dünyaca ünlü bir starın ülkemize gelip onun tangosunu söylemiş olduğuna:
“Çok hoşuma giden bu Alman artisti ne münasebetle ülkemize gelsin de benim tangomu okusun” demiş.
İnanmamakta ısrar eden Necip Celal’e bir arkadaşı gazetedeki bu haberi göstermiş.Haber doğru!
Beyoğlu’ndaki meşhur Tokatlıyan’da kalıyor Evelin Hold.Telefon ediyor Necip Celal.Teşekkür ediyor.Evelin Hold da kendisini uzun süredir aradığını, muhakkak görüşmek istediğini söylüyor
Necip Celal Andel de tıpkı Rodrigo gibi âmâ… Evelin Hold, Andel’in gözlerinin iyileşmesi için temennilerde bulunuyor ve Hale Sineması’ndaki konsere davet ediyor.
Evelin Hold, sahneye adımını atar atmaz salon yıkılıyor alkıştan. Hınca hınç dolu o gece Hale Sineması
Vaktiyle Londra’da duvarlara:
“Clapton is God” yazarlarmış. Evelin Hold da o gece öyle alkışlanıyor.
Sırasıyla; Fransızca, İtalyanca, Almanca şarkılar söylüyor ve nihayet sıra Türkçe şarkıya, yani Necip Celal’in Mazi’sine geliyor.
İşte o an Evelin Hold’un jesti geliyor…
Elini kaldırıp Necip Celali işaret ediyor Evelin Hold ve
“Mazi, Necip Celal” diyor.
“Ne göğsünde uyuttu beni
Ne buseyle avuttu beni
Geçti ardından uzun yıllar
O kadın da unuttu beni” diyor!
Şarkıyı o gece 4 defa söyletiyorlar Evelin Hold’a. Ortalık alkış kıyamet..
Şarkı bitince kulise gidiyor Necip Celal. Evelin Hold’a bir kere daha teşekkür ediyor ve ellerinden nazikçe öpüyor.
Fakat Evelin Hold sahiden hayran olmuş Necip Celal’e. O şiveli konuşmasıyla:
► Ne harika tangolar bunlar Necip Bey, diyor.
Velhasılıkelâm iyi dost oluyorlar…
Ertesi gece için randevulaşıyorlar. Nerede? Suadiye Plaj Gazinosu’nda.
Günlüğüne yazdığı notta Necip Celal o geceyi şöyle anlatmış:
“Suadiye plajı bana bu akşam her zamankinden daha güzel geliyor. Mehtap denizin üzerine vurmuş, etraf sessiz, konuşmadan geceyi dinliyoruz.
Oldukça kalabalığız, kıymetli artistimiz Feriha Tevfik, ağabeyim, Yusuf Kenan, Holywood muhabiri Turan Aziz ve daha bir çok sevdiğim arkadaşlarım…
Şimdi ellerimde akordeon, parmaklarım tuşların üzerinde, içimden kopup gelen bütün duygularımı söylüyor…
Kendimden geçmiş bir halde mütemadiyen çalıyorum. O da etrafın isteği üzerine Mazi’yi söyledi. Bu kadar duyarak çaldığımı hatırlamıyorum. Benden bizzat keman çalmamı istedi.
Schuman’ın Akşam şarkısı, Fibich Poem ve onun çok sevdiği Toselli serenad…
Kemandan yükselen sesler yavaş yavaş sönerken, mehtap da artık kayboluyordu.
Gazino tamamiyle bizim için kapatılmıştı. Onunla tadına doyulmaz, rüya gibi bir dans ettik, eğlendik.
Dans ederken bana:
‘Mazi’yi hiç unutmayacağım, dudaklarımdan hiç eksik etmeyeceğim’ dedi
Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. İçimden çoşup gelen bir takım sesler var. Kafamın içinde mütemadiyen dolaşıyor, fakat bir türlü toparlayamıyorum. İsteği üzerine akordiyonu elime alarak, ‘Ayrılık’ı çaldım.
Yanıma yaklaştı, dans eder gibiydik yine ama ele ele tutuşmuyorduk.
İşte o anda bana, üzerine çok samimi sözler yazılmış bir fotoğrafını verdi ve sonra tekrar dans etmeye başladık.
Ona bir cesaret:
‘Ne olur bu gece hiç bitmese’ dedim. Ben bu sözleri söylerken, plajın saati 3’ü çalıyordu. Sabah gidecekti. ’Beni unutma” dedim. ‘Sen de’ dedi.
O akşam ağabeyimin Erenköy’ündeki köşkünde kalacaktım. Yayan yürümeyi tercih ederek sessizce eve geldim.
Zihnim hep onunla meşgul..
O melodiyle meşgul.
Öylece pencerenin kenarına oturdum. Dışarıda yaz böcekleri, kurbağalar ve sık çalılar arasında duyulan bir tek bülbül sesi…
Ortalık hafifçe aydınlanır gibi oldu. Gayri iradi piyanoya doğru yürüdüm. Başımda inanılmaz bir ağrı.
Hemen oturup en sessiz pedala basarak içimden gelen sesleri yavaş yavaş çalmaya başladım. Çünkü başka türlü olmayacaktı. Mümkünü yoktu.
O gece yazdığım beste ise şöyleydi…
Sevdim bir genç kadını
Ansam onun adını
Her şey beni ona bağlar
Kalbim durmadan ağlar
Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer
Bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer
Ne yazıkki deniz engin şu ufuklar ölgün
Bin elemle doluyor her yeni gün…”
Necip Celal, yazmamış: Yaşamış!
Biz Cihat hoca ile evrakları toplarken, eşi Nisan Hanım geldi. Ortada bir koli ve bizi harıl harıl çalışırken görünce şaşırdı:
► Hayrola Cihat, bunlar nedir? dedi.
► Görmen lazım. Çok şaşıracaksın.
Nisan Hanım fotoğrafları görünce sahiden pek şaşırdı:
► Dayım, dedi.
Ben konudan uzağım tabii…
“Arkadaş” dedim içimden, “Konu nereden nereye geldi.”
Elbette cehaletime de ayrıca yandım.
Bütün o evraklar Cihat Hoca”da kaldı. Uzun yıllar o notolarla uğraştı durdu. Derledi,topladı,düzeltti.
Nihayet o gün bulduğumuz eserleri bir albüm haline getirmiş.Sahiden çok sevindim buna.
Var olsun, benim için Necip Celal Andel albümünü ithaflı bir şekilde imzalamış Cihat Aşkın.
Daha böyle pek çok hikâye vardı o günlüklerin içinde. Pek çok şarkının yazılış serüveni vardı.
Tango da ne güzel bir icat be kardeşim. Yüreğini şenlendiriyor insanın..
Mazi kalbimde bir yaradır
Bahtım saçlarımdan karadır
Beni zaman zaman ağlatan
İşte bu hazin hatıradır
Ne göğsünde uyuttu beni
Ne buseyle avuttu beni
Geçti ardından uzun yıllar
O kadın da unuttu beni.
Tekin Deniz
Dünya Gözüme Kaçtı