Ben 61 yaşımdayım, eminim nüfus kağıdı benden çok daha eski olanlar vardır.
Ben dahi Alzheimer, bunama endişesi yaşıyorum.
Bu çok doğal.
Kimi abiler önlem olarak sürekli bulmaca çözüyor, şiir ezberliyor, yeni bir dil öğrenmeye çabalıyor.
Günlük rutini bozan, düzensizlik yaratan yeni aktiviteler.
Son günlerde sosyal medyada yaşlılar için pek çok öneri anlatılıyor.
Bunların bazıları elbette olumlu.
Ancak, kaygıyı kaldırmaya yönelik, dünya işlerinden uzak durmaya yönelik, siyaset, ve benzeri tartışmaların dışında kalmaya yönelik tavsiyeler var.
Bu bence yanlış.
Kendi devre arkadaşları tarafından zekasıyla övülen, alay komutanlığı yapmış babam gözlerimin önünde bunadı.
Bu nasıl oldu?
İlk olarak ben kahvehaneye gidecek, pişpirikle vakit geçirecek adam değilim dedi ve kendini okumaya verdi.
Döneminin güncel kitaplarını harmanladı.
Türkiye gazetesi kuponla hadis, fıkıh setleri verirdi.
Onları da yedi bitirdi.
Ancak, bildiklerini, öğrendiklerini anlatacak bir mecra yoktu.
Malumunuzdur kullanılmayan, anlatılmayan bilgi baş ağrısı yapar.
Babam da ev ziyaretlerinde falan durup dururken hadisleri anlatmaya başladı.
Tepki gördü tabii.
Bir caminin bahçesinde anlatsa belki olur, belki olmaz÷
Ama kimselerin ilgilenmediği bilgileri öğrenmenin anlamsızlığını yaşadı babam.
Sonra TESUD dönemi başladı, kendisi çok iyi biriç, bezik oynardı.
Otobüs, metro işleri onu zorlayana kadar TESUD’a abone oldu.
Sonra bir yazlığımız oldu.
Orada yaşıtlarıyla sosyalleşti.
Ancak, kendisi topçuluktan geldiğinden, gençlik yıllarında da kulaklarını iyi korumadığından işitme sorunları ilerledi.
Briç oynarken duymayınca oyun oynadığı kişiler makaraya sarmaya başladılar.
Yaşlıların dünyası gerçekten çok acımasız.
Az yaşlılar, çok yaşlılarla acımasızca maytap geçiyorlar.
Bunu gördüm.
Babam briç, bezik işlerinden koptu.
Ağır işittiğinden sohbet de edemediği için içine kapandı.
Sitedeki kedilere ilgilenmeye başladı.
Her gün sistematik olarak sitenin uygun olan çeşitli yerlerinde kedileri beslemeye, hasta olanları tedavi ettirmeye başladı.
Bu sitede anormal bir cepheleşme yarattı.
Kediler için imza toplayanlar, site yönetimini kedi besleyenlere yönelik olarak uyaranlar.
Tehditler falan.
Ama babam ağır işittiğinden kimlerin ne dediğini asla duymadı, duymak için de çaba harcamadı.
Kendi iç dünyasında yaşamaya devam etti.
Taa ki, bir gün evin elektrikleri kesilene kadar, birkaç gün sonra da suları kesildi.
Annem sitede sular kesildi falan zannederken fark ettik ki, borcu nedeniyle kesilmiş.
Babam maaşını üç ayda bir alırdı, bankomatdan maaşını çekerken, kredili maaş hesabında gördüğü bütün parayı çekermiş.
Malum borç aylık, maaş ise üç aylık olunca bankalar icra takibi başlatmışlar.
Onların ihbar nameleri geldi.
Bankada yeterli bakiye de olmayınca otomatik ödemeler aksamış.
Hasılı o gün fark ettik.
Kendisi de çok mahcup oldu.
Konuştuk, dedik ki, sen bu kaygıları kafanda taşıma.
Küçük biradere vekaletname ver.
O senin banka işlerini halletsin.
Tamam dedi, uyumlu davrandı.
Birader bütün kredi kartlarını iptal etti.
Yalnızca elinde maaş hesabının bankamatik kartı kaldı.
Çok tembihlediğimiz halde, yine kredili maaş hesabında gördüğü paranın tamamını çekmeye bir süre daha devam etti.
Neyse ki, küçük birader hesaplara baktığından fark edip kısa zamanda telafi etmişti.
Çoğu zaman evde para yok gibi oluyordu.
Ancak, bankadan çektiği paraları nereye koyduğunu hatırlayamadığında sağdan solda, çekmecede, ceketin cebinden falan çok fazla, parça parça para bulduk.
Hesaplardaki açığı kapatmada bize bu paraların yardımı oldu.
Derken safra yolu kanseri teşhisi kondu.
Allem oldu, kallem oldu, bunaması da hastalığıyla birlikte ilerlemeye başladı.
Unutkanlıkla başlayan süreçte artık babam duygularını da yitirmeye başlamıştı.
Öfkelenmiyor, üzülmüyor, sevinmiyordu.
Bazen onu kızdırmak için ortaya politik kılçıklar atıyordum
Amaan sende gibi bir el hareketiyle geçiştiriyordu.
Uyanık olduğu halde yüzü duvara bakar halde gözleri açık öylece duruyordu.
Baba bak televizyon açık, bak Erdoğan şöyle etmiş, bak savaş çıkmış falan dediğimde de, aynı el hareketi geliyordu.
Şunu çok net hissettim, baba 3. Dünya Savaşı çıkmış, nükleer harp olmuş, 3,5 milyar insan ölmüş desem, yine o aynı el hareketini yapacaktı.
Açıksı artık üzülmüyor, öfkelenmiyor, sevinmiyordu.
Son söz olarak şunu belirtmek isterim, eğer hala TV ile kavga ediyorsanız, hala politik, ya da futbol gibi tartışmalarda tarafsanız şükretmelisiniz.
Dünya yansa, yıkılsa umrunuzda olmaz ise, işte durum kötü.
Kaygılanmalısınız, üzülmelisiniz, sevinmelisiniz, öfkelenmelisiniz
Bu iyidir.