İŞİN DOĞRUSU BEN EN ALTLARDAN İNSANLARI RÜTBE TAKIP HIZLICA ÜST MAKAMLARA ATANMASININ PEK UYGUN GÖRMÜYORUM.
Şunu gördüm.
Bölük, tabur, alay, tugay, kolordu, ordu komutanlıkları ve ara basamak olarak bir üst komutanlığın karargahında çalışmış olmak her basamakta bir sonrakine hazırlanma imkanı sağlıyor.
Bazı insanlar iyi tabur komutanı olabiliyor, ama iyi alay komutanı olamıyor.
Ölçek büyüdükçe vizyon değişiyor.
Asker idaresinden, kurumsal idareye, paranın idaresine doğru evriliyor.
Örneğin, alay ölçeğinde doğru gözüken bir şey ordu komutanı ölçeğinde doğru bulunmayabiliyor.
Açıkçası karada, havada, denizde ve diğer bütün kurumlarda her makamda uygun bekleme sürelerelerinin şart olduğunu düşünüyorum.
AKP sistemi bozdu, ama bu tamamıyla bekleme süreleri kadrolaşmasına engel olduğundan yapıldı.
Doğru ve ideal olan bu değil.
Öylesinen ki, hayvanat bahçesinden TUBİTAK’a atama yapıldı.
Hukuçu olmayandan yüksek yargıya atama yapıldı.
Yayını olmayan adamı rektör yaptılar.
Bölümlerin başına başka bölümlerden dekan atadılar.
Hasılı liyakat sistemi allak bullak oldu.
Mecburiyet karşısında elbette yarbaylar tugay, hatta tümen komutanlığı yapabilir.
Ama bu olağanüstü bir şeydir.
Tıpkı 1. Dünya savaşı ve sonrasındaki Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi.
O zamanlar da Balkan Harbi öncesi ve sonrasında her iki cepheden de tenkisatlar olmuştu.
Osmanlının binlerce subayı o zamam da küserek köyüne kasabasına kaçmıştı.
Geride kalanlar o kadar azdı ki.
Savaş ateşten gömlek, gönül rızası ile bu gömleği herkes giyemez.
Askerliği uzun zamandır teknik bir iş olarak düşündük.
Oysa liderlik, inisiyatif kullanma, devre ve silah arkadaşlığının güvencesi önemli.
Atatürk Samsuna çıktığında Anadolu’da hala daha ondan emir almaya hazır silah bırakmamış generaller vardı.
Mücedele geliştikçe eski silah arkadaşları, bu güven çemberinde yerini aldı.
Bu gün pek çok harikatta küçük birlik komutanlarının sürekli olarak yukarıya baktığını, komutanların ise pek çok kez maiyetini harcadığını yaşadığımız netameli dönemlerde gördük.