CUMA MESAJLARINA NEDEN KARŞIYIM

Bir arkadaş, özelden sormuş; “Ömer abi, cuma mesajı atanları neden engelliyorsun, Cuma mesajı seni neden rahatsız ediyor?”

Bu rahatsızlığımın birçok sebebi var, birkaçını aktarayım:

1-Bu ülkede asırlardır cuma namazı kılınmaktadır. İHL mezunu olarak en azından yarım hoca olduğum için ben de yarım asırdır bu namazı kılarım. Yakın zamanlara kadar böyle bir kutlama ve mesajlaşma yoktu. Son 10-15 yılda çıktı HAYIRLI CUMALAR mesajlaşması. Dolayısıyla bidattır, dinde yeri yoktur.

2- Bu mesajı, dinle, imanla, Kur’an İslamı ile alakası olmayanlarla kendilerine Cuma Namazı farz olmayan kadınlar da gönderiyor. Dolayısıyla; bu mesaj, sanki ortak bir şifre ve ortak kod haline geldi. Ben bu ortak şifrenin ait olduğu gruba dahil değilim.

3-Cuma Mesajları, adeta Siyasal İslam’ın ve dinci taifenin, ülkeyi laiklikten çıkarıp din devletine doğru götürmek isteyenlerin ortak mottosu haline gelmiştir. Düşünsenize; “Bu Bakara iyi makara, her cuma bir ayet sallıyorum” diyerek Kur’an ile dalga geçen adamlar da aynı mesajı gönderiyor. Ben onlardan değilim. Onlara benzemek istemiyorum. Ben, laik demokratik hukuk devletini savunuyorum. Atatürk ilke ve inkılaplarına sonuna kadar bağlıyım.

4-Cumhurbaşkanının, Cuma Namazı çıkışında cami kapılarında siyasi mesajlar vermesini ve onun da Cuma mesajları yayınlanmasını doğru bulmuyorum. Bu din istismarı ve dinin siyasete alet edilmesidir. Bunu “Benim ayetlerimi ucuza satmayın”(KK.2/41) ve “Benim ayetlerimi keyfinize göre yorumlamayın”(KK 2/75) ayetlerine aykırı buluyorum ve bu günaha ortak olmak istemiyorum.

5- Milli bayramlarımız önemsizleştirilirken, cumanın adeta bayram havasında kutlanmasını milli birliğimiz ve bütünlüğümüz açısından sakıncalı buluyorum.

6- Cuma akşamları, Cuma günleri, uzun uzun yüksek sesle sala verilmesi yetmiyormuş gibi, Cuma Namazı’nın sokaklara taşarak kılınmasını, namazla alakası olmayan Müslümanların, hasta ve sakatların, gayrimüslimlerin ve dinsizlerin haklarına tecavüz olarak değerlendiriyorum.

7- Instagram’ı vatandaşlara yasaklayan Sayın CB’nın Instagram’da Cuma Mesajı yayınlamasını ve aynı mesajı Arapça olarak da yayınlamasını, bilinç altındaki Ümmetçi düşüncenin dışa vurumu olarak değerlendiriyorum ve bunu anayasanın 104. maddesinde sayılan ilkelere aykırı buluyorum. Mesela “Cumhurbaşkanı milletin birliğini temsil eder” ilkesine aykırı buluyorum. Çünkü bu mesaj, Cuma namazı kılmayan vatandaşları ötekileştiren bir mesajdır. Instagram kullanıcıları ile inatlaşma anlamına gelmektedir..

8- Cuma mesajları, genelde süslü püslü görseller ve internetteki hazır sözlerden oluşmaktadır. Bu tür görseller telefonların hafızalarını doldurmaktan başka bir işe yaramıyor. Bunlar riya ve gösteriş içeren çöplük görsellerdir.

9- Tanrı kitabında “Bütün zamanlar Allah’ındır” diyor. Yani bütün günler aynı derecede önemlidir Allah katında. İşte bu vb. sebeplerle Cuma mesajları gönderilmesine karşıyım dostlarım.(11.08.2024)

Dün bir okurumun sorusu üzerine Cuma mesajlarına karşıtlığımın bazı sebeplerini yukarıda olduğu gibi 9 madde halinde sıralamıştım. Ancak özellikle Cuma Mesajlarını siyasi şifre olarak kullanan gruplara mensup olduğunu sandığım kişilerden itirazlar var. Geleneksel dini düşünce mensubu, tutucu din adamlarının da sanırım kafaları karıştı biraz. Şimdi Bilal’e anlatır gibi bir miktar daha bilgi vermek istiyorum. Daha doğrusu, “Hayırlı Cumalar” mesajını adeta “siyasi motto” ve “ortak şifre” olarak kullananları bir tarafa atarak, onları önemsemeyerek, bıngıldakları büsbütün bulamaç olmuş vatandaşları biraz daha aydınlatmak istiyorum ki; niyetim net olarak anlaşılabilsin.

Kur’an’da Cuma Suresi’nin 9. Ayetinde: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.”(1) denildikten sonra hemen takip eden 10. ayette “Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lutfundan nasip arayın. Allah’ı da daima çok anın ki kurtuluşa eresiniz.”(2) denilmekle, çalışmanın ve üretmenin en az namaz kılmak ve Allah’ı anmak kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır.

Ayetin orijinal metninde cami ve mescid kavramları geçmediği gibi, Cuma Namazı’nın bayram havasında, imam eşliğinde ve toplu olarak cemaatle kılınması ve hutbe okunması, dahası uzun uzun sala verilmesi gerektiğine dair herhangi bir hüküm de yoktur. Ayette geçen “Salât” kelimesi ise Arapça’da “Duâ-zikir” anlamlarına gelmektedir. Yani oradaki “koşun” emrini, camilere veya mescitlere koşun şeklinde anlamamak gerekir. “Allah’ı zikre/anmaya koşun” diyor ayet. Allah ise her tarafta zikredilir ve anılır.

Ancak müfessirler muhtemelen kinci ayette geçen “Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın..” ifadesinden hareketle, Cumanın geniş kalabalıklar halinde kılınması gerektiğine hükmetmişler. Öyle ya bu düşüncedeki âlimlere göre; dağılmak için önce toplanmak gerekir! Düşünce bu! Oysa bu, belki Peygamber döneminde Medine’de yaşayan az sayıdaki Müslüman için geçerliydi. Şimdi sayıları 2 milyarı aşan Müslümanlar için bu ayetin hükmünü uygulamak mümkün müdür?

Anlaşılıyor ki; Cuma Namazı bugünkü şeklini, sonraki zamanlarda almıştır. Hutbe ve hitabet bölümü Hz. Peygamber’in uygulamasıdır, ancak hutbenin iki rekâtlık farzın öncesine alınması Emeviler döneminde olmuştur.  Demek oluyor ki; Cuma’da esas olan iki rekâtlık farz namazı kılmaktır, hutbeyi dinlemek ise zorunlu olmayıp tercihe bağlıdır. Peygamberin uygulaması böyleydi. Cuma günleri “Salâ” verilmesi de sonraki zamanlarda ihdas edilmiştir. Sanıyorum sadece Türklere hastır! Başka ülkelerde var mı doğrusu emin değilim. Mesela Arabistan’da salâ verildiğini duyduğumu hatırlamıyorum bile…

“Zühr-i Ahir” adı altında kılınan ve gerçekte Öğle Namazı’nın farzı olan namaz da, tamamen bir şüphe üzerine kılınmaktadır. Bu şüphe, “Cuma Namazı bütün Müslümanların iştiraki ile toplu olarak kılınması gerekir. Ancak modern zamanlarda buna imkân yoktur. Bu durumda Cuma namazı belki yerine getirilmemiş olur, hiç değilse Öğle Namazı bari kılınmış olsun” şüphesidir. Yani Müslümanlar asırlardır böyle bir şüphe ile ibadet etmektedirler Cuma günleri.

Mehmet Nuri Yılmaz döneminde yanılmıyorsam “Zühri Ahir” denilen namazın kılınmasına gerek olmadığı, daha doğrusu tercihe bağlı olduğu şeklinde bir fetva verilmişti de yer yerinden oynamıştı Türkiye’de. Yani Cuma Namazı’nın edası konusunda bu ülkede örtülü bir mahalle baskısının olduğu kesindir.  Bereket versin, Arabistan’da olduğu gibi insanlar namaz vakitlerinde camiye gitmeye zorlanmıyor henüz Türkiye’de!

Öncelikle belirtmek gerekir ki; Kur’an’ın 103. Suresi’nin adı “Asr” dır. Yani “Zaman”. Allah surenin ilk ayetinde “Zamana yemin olsun ki…” diyerek zamanın önemine vurgu yaptıktan sonra, ikinci ayetinde “Muhakkak ki; insan hüsrandadır” der. Peki, hüsranda olan insan hangi insandır? Zamanı iyi değerlendirmeyen, zamanını boş ve faydasız işlerle geçiren insan olabilir mi? Bence olabilir. Çünkü ikinci ayet birinci ayetle bağlantılıdır. Tıpkı Kevser suresinde ki 1. ve 2. ayette olduğu gibi. Tanrı orada da “Biz sana kevseri verdik; o halde rabbin için ellerini boyun hizasında kaldırarak namaz kıl..” der.

Zaman denilen kavram, sadece belli bir günden, mesela sadece Cuma’dan ibaret değildir. Bütün günleri içine alacak derecede geniş bir kavramdır. Bu sebeple bu zamanın içinden sadece bir kesiti alıp onun dışında kalan zaman parçalarını değersizleştiren insan, surede geçtiği üzere gerçekten de hüsrandadır.

“Diyanetin tefsirine göre Asr kelimesi isim olarak (mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı) gibi anlamlarda kullanılır. Surede zikredilen asr kelimesini ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in(s.a.v.) asrı ve ahir zaman gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Diyanete göre bunlar içinde surenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni ‘mutlak zaman’ anlamıdır. Buna göre asr suresinin başında zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir.”(3)

Kur’an’da Nisa Suresi’nin  126’ıncı ayeti başta olmak üzere birçok ayette “yerde ve gökte ne varsa Allah’ındır. Allahın kudreti her şeyi kuşatır.” denilmekle,  arzda ve arşta ne varsa Tanrı’nın mülkiyetinde ve O’nun hükmüne tâbi olduğu belirtilir. Buna herhalde “zaman” mefhumu da dâhil olmalıdır. Demek oluyor ki; Allah’ın lüzum görerek yarattığı diğer bütün yaratılmışlar gibi Zaman kavramı da değerlidir ve kıymetlidir. Onun belli bir kesitini değerli saymak ancak insanoğlunun uydurmasıdır.

Bununla birlikte hangi gece olduğu belirtilmemekle birlikte Kadir Gecesi’nin diğer zaman kesitlerinden kıymetli bir gece olduğu Kur’an ayetiyle sabittir ki; Kadir Gecesi’nin kıymeti, salt zaman kesiti olmasından dolayı değil, ilk ayetine göre; Kur’an-ı Kerim’in o gece indirilmeye başlamasından ileri gelmektedir.

Kur’an, Kadir Gecesi’nde indirilmeye başladığına göre; Hz. Peygamber’in, bu gecenin, o gün Araplar tarafından kullanılan takvime (Kameri Takvim) göre, hangi ayın hangi gecesine denk geldiğini bilmesi ve ashabına söylemesi gerekirdi değil mi? Şu halde Kadir Gecesi’nin hangi gece olduğu neden kesin olarak bilinmemektedir? Peygamber neden o gecenin tarihini net bir şekilde bildirmek yerine, rivayete göre; neden “Kadir gecesini Ramazan’ın son 10 gününde arayın” (4) veya bir başka rivayete göre; “Kadir gecesini Ramazan’ın son 10 günündeki tekli gecelerde arayın”(5) demiştir?

Diyanet diyor ki; “Bununla birlikte, Buhârî ve Müslim’in kaydettiği, Hz. Âişe’ye isnad edilen, Alak sûresinde nakledilen  bir hadiste Hz. Peygamber’e ilk vahyin Ramazan’ın 27. gecesinde geldiği bildirilmiş… Âlimlerin çoğu, âyette ‘peyderpey indirdik’ anlamındaki nezzelnâ yerine ‘indirdik’ anlamındaki enzelnâ fiilinin kullanılmasını gerekçe göstererek burada Kur’an’ın tamamının ulûhiyyet makamından dünya semasına indirilmesinin söz konusu edildiğini ileri sürmüşlerdir.”(6)

Görüldüğü gibi; Kur’an’ın indirildiği gece olmasından dolayı, diğer zaman kesitlerine kıyasla, çok daha mübarek bir zaman kesiti olduğu Kur’an ayetiyle sabit tek zaman kesiti olan Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğu bile tartışmalıdır. Ulema, bir türlü görüş birliğine varamamıştır bu konuda. Cuma Günü’nün kutsal veya mübarek olduğu konusu ise Kadir Gecesi kadar bile kesin değildir. Çünkü bu konuda ayet yoktur. Cuma günü Allah’ı zikretmeye koşmanın, o gün namaz kılmanın veya Allah’ı bir şekilde anmamın, namaz kılmanın o güne kutsiyet kazandırması akla uygun mudur, onu da okuyucularımızın ferasetine bırakıyoruz. Öyle ya; Müslümanlar sadece Cuma günleri değil, haftanın her günü aynı ibadetleri yapmak durumundadırlar. Bununla birlikte ismi ayette geçmekle Cuma Günü’nün diğer günlere nazaran nispeten özel ve önemli olduğu kabul edilebilir.

Ancak bu durum, diğer günlerin ya da zamanların önemsiz olduğu ve ismi ayette geçiyor diye cumanın bayram ilan edilmesi anlamına gelmez. Peygamber “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” diyerek bir yandan çalışmanın ve üretmenin önemini vurgularken, bir yandan da zamanın, yani bütün günlerin aynı derecede önemli olduğunu vurgulamak istemiş olmalıdır.

Cuma Günü’nün ve Cuma Namazı’nın fazileti hakkında Peygambere nispet edilen birçok rivayet vardır ki; doğrululuklarını ancak Allah bilir. Onlardan Müslim rivayeti olan birisi şöyledir: “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı.”(7)

Bu hadisin uydurma olduğu o kadar belli ki. Öyle ya; Kur’an, peygamberlerin gaibi bilme yetenekleri olmadığını ve gaibi bilme kudretinin sadece Tanrı’ya ait olduğunu açık açık söylerken(8), Hz. Muhammed’in kendisinden binlerce yıl önce yaşamış Adem’in doğduğu ve cennetten kovulduğu günü bilmesi akla uygun değildir. Hz. Muhammed’in Cin Suresi’nin 27. Ayetindeki istisnaya girip girmediğini de Ancak Allah bilir.

Efendim “Allah kendisine bildirmiştir!” E bildirdiyse Kur’an’da bulunmalıdır bu bilgi. Peki, bu konuda ayet var mı? Ben bilmiyorum. Varsa gösterilsin. Hadis savunucuları “Kur’an, -Peygamber kendiliğinden bir şey söylemez. Onun söyledikleri mutlaka Allah tarafından ona vahyedilmiştir-diyor. Bu sebeple hadisler de bir nevi vahiydir” diyorlar. Hadis uydurucularının, Necm Suresi’nin 3. ve 4. ayetlerinde geçen bu hükme dayanarak sürekli hadis uydurdukları bilinmektedir.

Bakın onlardan birisi olan ve birçok kaynakta Hz. Ömer ve Hz. Aişe’nin, peygambere yalan isnat etmekle suçladıkları belirtilen Ebu Hüreyre ne diyor bu konuda: “Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur. ”(9)

Bu hadisin de uydurma olabileceğini düşünüyorum ben. Zira Peygamber ve ilk 4 halife döneminde hutbeler minberdeki hatip ile cemaat arasında soru cevap şeklinde veriliyordu. Cuma saatleri bir nevi eğitim-öğretim saatleriydi. Gelen ayetlerin tebliğ zamanlarıydı. Ashap önemli kararları o sırada Peygamberle veya halife ile karşılıklı konuşarak alıyordu. Bir keresinde Peygamber hutbe okurken, küçük torunlarının mescidin kapısından içeri girdiğini görmüş ve hutbeyi yarıda kesmiş, üzerinde durduğu hurma kütüğünden inerek torunlarını sevmiş, sonra tekrar çıkarak hutbesine devam etmiştir.

Ömer bir gün hutbe okurken “Ey cemaat, halifeniz olarak bir gün yanlış yola saparsan tavrınız ne olur” diye sormuş, cemaat de yanlarındaki kılıç ve mızraklarını havaya kaldırarak, “Seni bunlarla doğru yola sokarız Ey Ömer” demiştir. Yine kendilerine ganimetten elbise yapılamayacak çapta kumaş verilmesine karşılık, Ömer’in üzerinde yeni bir elbise olduğunu gören cemaatin bakışlarından durumu anlayan minberdeki Ömer, cemaatin içindeki oğluna seslenerek “Abdullah kalk durumu anlat” demesi üzerine oğlu Abdullah, kendisine düşen kumaş parçasıyla babasına düşen kumaş parçasını birleştirmek suretiyle babasına bir elbise yaptırdıklarını söylemiştir.

Yani camide konuşmamak, hutbe okuyana soru sormamak, hutbeyi sessizce ve can kulağıyla dinlemek, Emevi uydurmalarıdır. Çünkü o dönemde hutbeler, devletin aldığı kararların halka duyurulması için araç olarak kullanılıyordu. Camilerde konuşma olmasın, soru sorulmasın, tartışma yapılmasın ki; devletin/halifenin aldığı kararlar, daha çok kişiye net olarak tebliğ edilebilsin, daha çok kişi tarafından duyulsun, anlaşılsın ve devletten/halifeden korkulsun!

Dini yayınlar yapılan bir internet sitesinde deniyor ki; “Cuma gününün Müslümanlar için önemli olması, İslâm dininde, haftalık ibadet günü olarak seçilmesi ve hadislerde bu günün bir bayram olduğunun belirtilmesindendir.”(10)

Oysa Cuma gününün Müslümanlar için özel ibadet günü olması diye bir şey yoktur. Böyle bir kabul, Cumartesi gününü ibadet günü kabul eden Yahudilere ve Pazar gününü ibadet günü ilan eden Hıristiyanlara özenmek, hatta benzemek olur. Bir taraftan “Kim bir başkasına benzemeye çalışırsa o ondandır” hadisini iki de bir gündeme getirerek, batı kültürüne ve başka medeniyetlere özenmenin kötü olduğunu anlatıp, bir taraftan da başka din mensupları gibi özel ibadet günleri tayin etmek bir çelişkidir. Peygamberin hadisine aykırıdır.

Oysa Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi sadece haftanın bir gününde değil, haftanın her günü ibadet ederler.  Günde 40 rekât tutan 5 vakit namaza ilave olarak Ebabil, Teheccüt, Kuşluk, Bayram ve Teravih namazı gibi namazları da eklerseniz, Müslümanların nasıl bir ibadet yoğunluğu içinde olduğunu görürsünüz. Hele bir de bu namazların tamamının “27 kat sevaptır” diyerek camilerde cemaatle kılındığını düşünün. Çalışmaya ve üretmeye zaman kalmaz billahi!

İslam ulemasına teklifimizdir; buyurun gücünüz yetiyorsa günlük namazları kaldırın, sadece Cuma günlerini ibadet günü ilan edin, Müslümanlar da bayram ve şenlik havasında en güzel ve en temiz elbiselerini giyerek çoluk çocuğuyla camiye koşsunlar ve birbirine bayram havasında Cuma mesajları atsınlar!

Dolayısıyla; diğer günlere kıyasla (ayette adı geçmekle) önemli olduğu anlaşılan Cuma gününü de uydurma kandil günleri seviyesine indirgememek gerekir. Maazallah; bunun sonu, Cuma günlerinin resmi tatil günü ilan edilmesine kadar götürülebilir. Zaten bunu isteyen yobaz çevreler hiç de az değildir bu ülkede.

Unutmayın ki; Bahreyn, Ürdün, Kuveyt, Moritanya, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Somali,Yemen, Cibuti, İran, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve Mısır gibi Müslüman Arap ülkelerinde Cuma günleri resmi tatildir(11) ve Laik Türkiye’yi de bu ülkelerin yanına çekmeye çalışan ve Cuma günlerinin tatil edilmesini savunan, hatta Kameri/Hicri takvim kullanılmasını isteyen güruhların olduğu da bir gerçektir. Çünkü bunlara göre; Arabın her şeyi kutsaldır; yazısı ve alfabesi bile.

Bilindiği gibi; Diyanet bir ara Mevlit Kandili’ni, Miladi Nisan ayının üçüncü haftasına  sabitlemek istedi de başına gelmeyen kalmadı! Toplumun bir kesimi buna FETÖ icadı dedi, bir kısmı 23 Nisan’ı gölgelemek için böyle bir karar alındı dedi. Sonunda yine dönüldü Rebiü’l Evvel ayının 12. gecesi, nisneyn gecesine!

Cuma günlerinin resmi tatil ilan edilmesi o kadar da zor olmasa gerekir. Bir KHK’ye ya da meclis çoğunluğu bulunan iktidar partisinin çıkaracağa bir yasaya bakar! Tıpkı 15 Temmuz’un resmi tatil günü ilan edilmesi gibi…

Ömer Sağlam

12.08.2024

___________

1- Kur’an Yolu, DİB yayını;

https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=62&ayet=9

2- Aynı kaynak.

3- https://www.namazsitesi.com/sureler/asr-suresi.html

4- Buhârî, Leyletü’l-Kadr-3; Müslim, Sıyâm-219. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm-72

5- Buhârî, Leyletü’l-Kadr- 3

6- https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/97-kadir-suresi

7-Müslim, Cuma- 17, 18.

8- Hûd-31, Neml-65, En’am-59

9-Müslim, Cuma- 27

10- https://www.diyanethaber.com.tr/cuma-ne-demektir

11- https://www.dailyummah.com/cuma-gunu-resmi-tatil-olan-ulkeler


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir