Site icon Turkish Forum

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTININ 50. YIL DÖNÜMÜNDE DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTININ 50. YIL DÖNÜMÜNDE DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER:

KIBRIS’IN TARİHÇESİ

1570-1571’de 70.000 şehit vererek Venediklilerden aldığımız Kıbrıs adasında Osmanlı Devleti 307 yıl hüküm sürmüş ve bu süreçte ada halkı hayatının en refah dönemini yaşamıştır. 

İngiltere 1878’de Rus tehdidine karşı Osmanlı Devleti’ni koruma taahhüdü karşılığında Kıbrıs adasının kendisine verilmesini talep etmiş ve diplomasi yoluyla Kıbrıs’ı alamadığı takdirde adayı zorla işgal edeceği tehdidinde bulunmuştur. Kendisine zorla dayatılan antlaşmaya Osmanlı Padişahı “hukuk-u şâhaneme bir halel gelmemek kaydıyla anlaşmayı onaylarım” şeklinde şerh koymuştur. 

Rusya; Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri verdiği zaman Kıbrıs’ı Osmanlı Devleti’ne iade etme yükümlülüğü olan İngiltere bu yükümlülüğü yerine getirmediği gibi 1914’te adayı ilhak etmiştir. 

Rumların İngiliz sömürge yönetimine karşı baş kaldırmasından sonra İngiltere adayı asıl sahibi ve Osmanlı Devleti’nin murisi olan Türkiye’ye devretmek yerine Türklerle Rumlar arasında paylaştırmayı tercih etmiştir. Bunu yaparken de Ortadoğu bölgesine ve Doğu Akdeniz’e hâkim konumuyla stratejik önem sahibi olan adada kendisine iki askeri üs ayırarak İngiliz toprağı olarak tescil ettirmeyi de ihmal etmemiştir. 

Böylece Zürih ve Londra Antlaşmalarından sonra 1960’ta ortaklık devleti kurulmuş ancak Rumlar ve Yunanlılar kısa süre sonra adadaki Türkleri kitlesel olarak imhaya yönelmişlerdir. Rumların 1963’teki barbar saldırılarından sonra 1963 Aralık ayında yeşil hat çizilerek ada ikiye ayrılmış ve 1964’te BM Barış Gücü askerlerinin adaya gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu dönemde Rum saldırıları sonucunda 103 köydeki Türkler topraklarını bırakarak 3 köyde toplanmış ve Rumlar 500’den fazla sivil Türk’ü katletmiştir. Türk hükümetinin Türklerin can emniyetini sağlamak üzere adaya müdahale kararı ABD Başkanı Johnson’ın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği mektupla önlenmiş ve Kıbrıs Türklerinin çilesi 1974 yılına kadar devam etmiştir. 

Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rum papazı Makarios’un ENOSİS’i gerçekleştirme yolundaki çabalarını yetersiz gören Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta bir askeri darbe yaparak adayı ele geçirmiştir. Darbeci Nickos Samson’un adayı Yunanistan’a bağladığını ilan etmesi üzerine Türk ordusu garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs’a müdahale etmiş ve Kıbrıs Barış Harekâtı sonunda Kıbrıs Türklerinin can emniyeti sağlanarak uzun süren esaret yıllarından sonra Kıbrıs Türk halkı vatanına ve özgürlüğüne kavuşmuştur. 

YARIM GÜNDE KIBRIS'IN TAMAMINI ALABİLİRDİK | LÜTFİ TAŞÇIOĞLU |TANIK 9

Darbeden kurtularak İngiltere’ye kaçan Makarios BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada Kıbrıs Devleti’ni yıkan tarafın Yunan Cuntası olduğunu dünyaya ilan etmiştir. 

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTININ 50. YIL DÖNÜMÜNDE DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER: - kibris baris harekati

BARIŞ HAREKÂTI SONRASINDAKİ GELİŞMELER 

1975 yılında KTFD kurulmuş ve güneydeki Türkler kuzeye, kuzeydeki Rumlar ise güneye gönderilerek ada Türklerle Rumlar arasında bölünmüştür. 

BM’nin adadaki ortaklık devletini yıkan Rumları adanın meşru temsilcisi sayan ve Türk birliklerinin adadan çıkmasını isteyen 13 Mayıs 1983 tarihli Yunan/Rum yanlısı kararını müteakip 15 Kasım 1983’te KKTC ilan edilmiş ve Rauf Denktaş KKTC Cumhurbaşkanı olmuştur. 

KKTC’nin ilanından sonraki süreçte ABD, AB ve batılı ülkeler ile Yunanistan ve GKRY Türklerle ortak bir federasyon kurularak Kıbrıs Türklerinin Rumlara azınlık olarak bağlanması çalışmalarına hız vermişler ve 2004 yılında hem Zürih ve Londra Anlaşmalarına ve Kıbrıs Anayasası’na hem de AB’nin kendi hukukuna aykırı olarak GKRY AB üyesi yapılmıştır. Türkiye’nin bu dönemde GKRY’nin hukuka aykırı şekilde AB üyesi yapılmasına sessiz kalması büyük hata olmuştur.

Takip eden süreçte Türkiye ve KKTC Annan Planı dayatmalarıyla Rumlarla federasyona zorlanmış ancak yapılan referandumda Rumların hayır oyu kullanması sonucunda Türklerin Rumlara azınlık olarak bağlanmasını öngören Annan Planının kabul edilmesi tehlikesi önlenmiştir.  

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTININ 50. YIL DÖNÜMÜNDE DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER: - kibris baris harekati cikartma gemisi

HAREKÂTTAN 50 YIL SONRA GELİNEN DURUM

 Kıbrıs Barış Harekatının üzerinden tam 50 yıl geçti. Bu süre içinde Kıbrıs’ta birçok başarıya imza atıldı. Ama Kıbrıs’ı Yunan toprağı yapmak ve Kıbrıs Türklerini Rumlara azınlık olarak bağlamak isteyenler Türkiye Cumhuriyeti’nin ve KKTC’nin yöneticilerini ülkelerinin milli menfaatlerine aykırı kararlar almaları için sıkıştırmaya devam ediyorlar.  Söz konusu sıkıştırmalar bazı liderlerin dönemlerinde ağırlık kazanmıştır. Türkiye’de Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı yaptığı dönem ile KKTC’de Mehmet Ali Talat’ın ve Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemlerde “Türk” liderler KKTC’nin tanınmasını engellemenin yanı sıra Yunanlılara ve GKRY’ne birçok taviz vermişlerdir. KKTC’nin Pakistan ve Bangladeş tarafından tanınması Abdullah Gül tarafından engellenmiş, Talat ve Akıncı ise Türk ordusunun Kıbrıs’tan çıkartılması için Rumlarla iş birliği yapmıştır.  “Barışın önündeki en önemli engel Türk ordusunun işgalidir” ifadesi maalesef Hristofyas’ın değil Mehmet Ali Talat’ın sözüdür.

Benzer şekilde “karşımızda oturanlar düşmanımız değil, ortak gelecek üreteceğimiz ortağımızdır” ifadesi maalesef Mustafa Akıncı’ya aittir. Akıncı’nın sözcüsü ve müzakerecisi Barış Burcu da Yüksek Lisans Tezinde “Türkiye işgalcidir” ifadesini kullanmıştır.   

RUMLARIN PETROL VE DOĞAZ GAZ ARAMA ÇALIŞMALARI

GKRY, bir bölümü Türkiye’nin Kıta Sahanlığı içinde kalan bir bölümü ise KKTC hükümranlık alanı içinde kalan Afrodit adını verdiği alanı 2007 yılında 13 parsele ayırmış ve parsellerin tamamına “hidrokarbon yatağı arama ruhsatı vermek amacıyla uluslararası şirketlerin katılımıyla ihale açmıştır.  

12. Parsele ait ihaleyi kazanan Texas Houston merkezli bir Amerikan şirketi olan Noble Enerji ile İsrail’in Delek Firması ortaklığı Türkiye’nin savaş nedeni saymasına rağmen bölgede doğalgaz-petrol arama ve sondaj işlemlerine başlamış ve İsrail ile GKRY arasında, Noble-Delek enerji platformunun İsrail tarafından korunması konusunda anlaşmalar yapılmıştır.  İki ülke arasında yürütülen temaslar kapsamında İsrail GKRY’nden deniz ve hava üsleri talebinde de bulunmuştur.

İsrail ayrıca GKRY topraklarında MOSSAD için büro açmış ve Gazze’de katledilen Filistinlilere karşı kullanılan askeri malzeme GKRY üzerinden İsrail’e nakledilmiştir.  Esasen İsrail 2017’den beri Yunanistan, GKRY, ABD, İngiltere, Fransa ile Türkiye’yi düşman olarak tanımlayan Noble Dina ve Nemesis gibi ortak askeri tatbikatlar icra etmektedir. 

TÜRKİYE’NİN KARŞI HAMLELERİ 

GKRY’nin Doğu Akdeniz’de 19 Eylül 2011’de tarihinde petrol ve doğalgaz arama çalışmalarını başlatmasına tepki olarak Türkiye 21 Eylül 2011’de KKTC ile “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” imzalamış ve KKTC Türkiye’ye, KKTC’nin 12 mil açığında petrol arama hakkı vermiştir. Ancak takip eden süreçte Türkiye Yunanistan’ın Ege’de, GKRY’nin ise Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’ye ait deniz alanlarında araştırmalar yapmasına tepki olarak bölgeye göndermesi gereken sondaj gemilerini ihtilaflı sahalar yerine Türk karasuları içinde görevlendirmeyi tercih etmiş, bir anlamda geri adım atmıştır. 

Bu arada Türkiye Yunanistan’ın ve GKRY’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki oldubittilerine karşı Libya ile MEB belirleme Anlaşması imzalamış, ancak daha sonra Libya Hükümeti AB’nin ve özellikle ABD’nin baskılarıyla anlaşmayı iptal etmiştir. 

KIBRIS’TA BAŞARDIKLARIMIZ

Gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin gerekse KKTC’nin liderleri ve halkları Kıbrıs’ta Rumlarla Türkleri aynı federasyon çatısı altında birleştirme dayatmalarının hedefinin Kıbrıs Türk halkının Rumlara azınlık olarak bağlanması anlamına geldiğini nihayet anlamıştır. Bu nedenle Rumlarla artık müzâkere edilecek bir husus kalmadığından iki devletli çözümün tek çıkar yol olduğu artık devlet politikası olarak benimsenmiştir. Kıbrıs konusundaki en önemli kazanım bu gerçeğin kavranmış olmasıdır.

Kıbrıs meselesinde kavranan bir diğer gerçek Türkiye’nin KKTC’yi kendi kaderine terk etmesinin Kıbrıs Türklerini GKRY’nin ve Yunanistan’ın saldırılarına açık hale getireceği hususudur. Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin birlikte hareket etmesi gerektiği ve KKTC’yi yutmaya çalışan Yunanistan, GKRY, AB ve ABD ile ancak bu şekilde başa çıkılabileceği artık kavranmıştır.

Türkiye KKTC’nin savunması için Kıbrıs’ta deniz ve hava üsleri kurarak Kıbrıs’ta çıkacak bir çatışmaya Hava ve Deniz Kuvvetleriyle acil müdahalede bulunma ve kısa sürede Kıbrıs Türk halkının yardımına koşma imkânına kavuşmuştur. 

Kıbrıs’ta 1974’ten beri kapalı tutulan Maraş harekâttan 46 yıl sonra kademeli olarak açılmıştır.

Türkiye Alaköprü barajındaki suyu KKTC’nin Geçitköy barajına taşıyarak Kıbrıs Türk halkının tarım ve refahına önemli bir katkı sağlamıştır. Türkiye’den KKTC’ye elektrik naklinin de tamamlanması ile Kıbrıs Türk halkı Rumlara muhtaçlıktan kurtarılacaktır.

Ercan hava alanı terminali ve uçak pistleri yenilenerek Kıbrıs Türk halkına yakışır hale getirilmiştir.

KIBRIS’TA BAŞARAMADIKLARIMIZ

ABD ve AB; KKTC’yi Rum ve Yunan potasında eritebilmek ve Kıbrıs’ın tamamına sahip olabilmek için BM Güvenlik Konseyi’ni devreye sokarak KKTC halkını GKRY ile halâ müzâkereye zorlamaktadır. Referandumdan sonra verdikleri ambargoların kaldırılması sözünü tutmayan ABD’nin ve AB’nin bir tür ahlaksız teklif olan Türkleri Rumlara bağlama çabaları karşısında gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin gerekse KKTC’nin artık Rumlarla hiçbir şekilde müzâkere yapılamayacağını deklare etmeleri ve artık ihtiyaç kalmayan BM Barış Gücü’nün Kıbrıs’ı terk etmesini talep etmeleri gerekmektedir.

KKTC’nin Türkiye dışındaki ülkeler tarafından tanınması sağlanamamıştır. Bu konuda Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerin KKTC’yi tanımasına Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı döneminde karşı çıkılarak KKTC’nin tanınmasının engellemesi, ayrıca Loizidou davasında Türkiye’nin davaya taraf olması Türkiye’yi ve KKTC’yi AİHM’nde açılacak emsal davalar üzerinden yüklü tazminatlar ödenmesi ve toprak kaybıyla karşı karşıya bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra KKTC’yi ilk tanıyan ülke olma şerefi kardeş ülke Azerbaycan’a ait olmalıdır. Azerbaycan’ı diğer Türk Cumhuriyetleri ve dost ülkelerin de takip etmesi ile tanınma sorunun kısa sürede çözülmesi mümkündür. Bu kapsamda KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üye yapılması önemli bir adımdır ancak yeterli değildir.

Diğer yandan Türkler ders kitaplarından Rumlarla ilgili menfi ifadeleri çıkardıkları halde Yunanistan ve GKRY ders kitapları halen Türklerle ilgili aşağılayıcı ifadeler ve hakaretlerle doludur. KKTC ders kitaplarına Rumların ve Yunanlıların Kıbrıs Türk halkına uyguladıkları katliam ve saldırılar tekrar yazılmalı ve yeni yetişen Türk gençliği hayal aleminden çıkarılmalıdır.

EGE VE AKDENİZ’DEKİ TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ VE TÜRKİYE’NİN ATMASI GEREKEN ADIMLAR

Kıbrıs’ın Türk-Yunan ilişkilerinden ayrı olarak ele alınması mümkün değildir. Ancak maalesef Türkiye Yunanistan’ın Türk karasularını ve hava sahasını ihlallerine, Yunanistan ana karasında, Ege’de ve Akdeniz’de ABD’ye askeri üsler vermesine, gayrı askeri statüdeki adalara birlik konuşlandırmasına ve adaları silahlandırmasına, hattâ 20 Türk adası ile 2 kayalığı işgal etmesine seyirci kalmakta ve gereken tepkiyi göstermemektedir. Söz konusu tutum Yunanistan’ın saldırganlığını artırmakta ve Türk kara sularına girerek Türk balıkçı teknelerine saldırmaktan bile çekinmemektedir. Türkiye mevcut tutumunu sürdürdüğü takdirde Yunanistan’ın işgal ettiği adalara yenilerini ekleyeceği ve saldırgan tavrını sürdüreceği açıktır. Türkiye Cumhuriyeti bir an evvel silkinmeli ve Yunanistan’ın yaptığı uluslararası hukuka aykırı uygulamalarına karşı gereken tepkiyi vermelidir. 

KKTC’NİN ATMASI GEREKEN ADIMLAR

KKTC’de trafiğin halâ İngiliz sömürge yönetimi döneminde olduğu gibi ters istikametten akmaktadır.  KKTC’nin sömürgelikten kurtulamadığı imajını veren bu hatalı uygulamaya son verilmelidir.

KKTC ‘de İsrail vatandaşlarının sahibi olduğu inşaat şirketlerinin büyük siteler inşa ederek İsrail, Rusya, Ukrayna ve Avrupa Yahudilerine sattığına, hattâ bunların KKTC’de sinagog açmak üzere kendilerine toprak tahsis edilmesi için Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC makamlarına başvurduklarına dair haberler alınmaktadır. Kıbrıs üzerinde hedefi olan ülkelerin başında gelen İsrail vatandaşlarının KKTC ‘den yoğun toprak alımları önlenmediği takdirde Filistin’de yaşanan toprakların asli sahiplerinin kendi vatanlarında mülteci durumuna düştükleri gibi KKTC topraklarının bir bölümü de İsrail’in eline geçecek ve Kıbrıs Türkleri ileride Filistinliler gibi kendi vatan topraklarında mülteci durumuna düşebilecektir. Bu kapsamda KKTC Meclis’inden yabancıların mülk edinmesini kısıtlayan bir kanun çıkarılmıştır. Ancak İsrail vatandaşlarının KKTC vatandaşları üzerinden de toprak alımlarını sürdürdüklerine ilişkin haberler alınmaktadır. Bu faaliyetler dikkatle izlenmeli ve toprak alımları ciddi bir denetim altında tutulmalıdır. 

Diğer yandan KKTC topraklarında çok sayıda ev kiliseleri ile Katolik, Protestan ve Ortodoks kiliseleri açıldığına ve misyonerlik faaliyetlerinin giderek arttığına ilişkin haberler basında yer almaktadır. Bunların uzun vadede KKTC gençliği için büyük bir tehdit oluşturduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalı ve misyonerlik faaliyetleri yasaklanmalıdır. 

AB ve ABD’nin uzun yıllardır sivil toplum örgütlerine kaynak aktararak KKTC’deki gençlik örgütlerini manipüle etmeye ve Rumlarla federasyon fikrine alıştırmaya çalışmaktadır. Gürcistan’ın çıkardığı yurt dışından yardım alınmasını sınırlayan yasa benzeri bir yasanın hem Türkiye hem de KKTC için çıkarılması bazı vatan hainlerinin menfaat karşılığında ülkelerine zarar verecek faaliyetler içine girmelerini önleyecektir.

NATO’nun ve ABD’nin Finlandiya, İsveç ve Ukrayna’dan sonra GKRY’yi de NATO’ya üye yapma ve NATO karargâhını GKRY’ye taşıma planları vardır. Türkiye bu konuda dik durmaz ve geri adım atarsa KKTC Rum ve Yunan potasında erimek ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Şayet GKRY’nin devlet olarak tanınması ve NATO’ya alınması kararlarının altına imza atmayı düşünen yetkililer varsa bunlar atacakları imzanın Türk tarihine vatan haini olarak tescil edilmeleriyle sonuçlanacağının bilincinde olmalı ve bu düşüncelerinden vaz geçmelidir.

Son olarak Atatürk’ün Kıbrıs hakkındaki ifadelerini hatırlatarak yazımı tamamlamak istiyorum:

“Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir.”

E. Kur. Alb. Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşcıoğlu

Exit mobile version