Olası İran-Azerbaycan Savaşında Güney Azerbaycan Faktörü
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ikinci defa bağımsızlığını ilan ettiği 1991 yılından itibaren iki ülke arasındaki ilişkiler daima karşılıklı güvensizlik temelinde ilerlemiştir.
Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımakta uzun süre tereddüt eden ve ilk sırayı Türkiye’ye kaptıran İran, kendi bünyesinde yer alan 35-40 milyonluk Azerbaycan Türkü nüfusunun varlığından dolayı Azerbaycan’ın bağımsızlığını bir fırsat olarak değerlendirip, kendi Türk vatandaşlarının haklarına saygı duyup, özen göstererek ilişkilerini kardeşlik ve dostluk ekseninde geliştirmek yerine Azerbaycan’ı (Kuzey ve Güney) potansiyel tehdit olarak görmeyi tercih ettiği için bu ülkenin topraklarını işgal eden Ermenistan’ın yanında yer aldı.Kimi zaman Ermenistan tanklarının yakıtını, kimi zaman Ermenistan halkının günlük ihtiyaçlarını ve kimi zaman da silahlarını temin etti.
Üstelik, eğitim görmek veya dinî ziyaretlerini gerçekleştirmek için İran’a giden Azerbaycan vatandaşlarından müteşekkil geniş bir casusluk ağı oluşturarak Azerbaycan’da kargaşa yaratmak, şeriat devleti kurmak ve Azerbaycan’ı bölmek amacıyla Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Hüseyniyun adı altında Şiici bir terör örgütü oluşturdu.
Öte yandan sistemli bir şekilde Güney Azerbaycan Türklerine karşı baskılarını artıran, bu bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yangından mal kaçırırmış gibi yağmalayan ve çeşitli yasalar ve genelgelerle yatırımcıların Güney Azerbaycan’da yatırım yapmasını engellemek suretiyle sermayenin Fars bölgelerine aktarılmasını sağlayan İran, 44 günlük Karabağ Savaşı sırasında da açık bir şekilde Ermenistan’a desteğini sürdürdü.
Azerbaycan’ı bir tehdit olarak göstermek için sınırda peş peşe askerî tatbikatlar düzenleyip sınırı ziyaret eden Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in hedef alındığını ima eden görüntüleri paylaşarak düşmanca tavrını bir kez daha ortaya koydu. İran’ın bu tavırları, ilk başta güç gösterisi veya meydan okuma gibi görünse de aslında ciddi bir paniğin sonucuydu.
Nitekim Karabağ Zaferi’nin ardından Azerbaycan ve Türkiye cumhurbaşkanlarının katıldığı askerî geçit sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okuduğu Aras şiirine İran Dışişleri Bakanı Zarif’in tepkisi veyaTebriz Araştırmaları Enstitüsü başkanının özgürleştirilmiş Şuşa’da 5.si düzenlenen Dünya Azerbaycanlıları Kurultayı’na davetli olarak katılmasından dolayı İran Dışişleri Bakanlığı temsilcisinin itirazı, Tahran’ın ne kadar korktuğunu ve paniklediğini açıkça gösteriyordu.
Uluslararası diplomatik çizgileri aşan, Azerbaycan’la ilişkilerini yönetmekten aciz olan İran’ın bu tavırları, bir kez daha Güney Azerbaycan’ın stratejik konumu ve gücünü, iki ülke arasındaki ilişkilerde ne kadar önemli bir noktada yer aldığınıbir kez daha dünya gündemine getirdi.
Bundan önce de İkinci Karabağ Savaşı sırasında İran’ın Ermenistan’a gönderdiği yardım tırlarının Güney Azerbaycan Türkleri tarafından durdurulması, tüm baskılara rağmen Tebriz ve Tahran gibi şehirlerde İran’ın Azerbaycan karşıtı politikalarına itiraz gösterilerinin düzenlenmesi Güney Azerbaycan’ın belirleyici bir faktör olduğunu Tahran yönetimine hatırlatmıştı. Fakat tüm bunlara rağmen Türk ve Azerbaycan düşmanlığını sürdüren, baskı ve tehdit yoluyla bu sorunu çözebileceğini düşünen İran, hata üstüne hata yapmakta ısrar etmektedir. Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliği’ne terör saldırısı gerçekleştirerek ve en son da İran’ın Azerbaycan’a karşı sinsi planlarını parlamento kürsüsünden dile getiren Milletvekili Fazi Mustafa’ya suikast düzenleyerek, tehditlerini sürdürmektedir.
İran’ın giderek artan düşmanca tavırlarına karşılık, Azerbaycan’dan da ciddi hamleler gelmektedir. Bir yandan Cumhurbaşkanı Aliyev hemen hemen her platformda Güney Azerbaycan Türklerinin maruz kaldığı zulme dikkat çekerek, onların haklarını savunacağını ve güvenliğini sağlayacağını dile getirirken; öte yandan Azerbaycan’daki İran casusluk şebekesini birer birer çökerterek İran’ın olası savaş veya çatışma öncesi nüfuzunu tamamıyla yok etmeye çalışmaktadır.
Ayrıca Azerbaycan-Türkiye arasındaki “tek millet, iki devlet” temelli stratejik ittifak, bu ittifak çerçevesinde imzalanan Şuşa Beyannamesi ve Türkiye’nin Azerbaycan’a sağladığı askerî yardımlar, İran’ın Azerbaycan’a karşı politikalarını belirli ölçüde dizginlemektedir. Buna ek olarak Azerbaycan’ın bugüne kadar beklettiği İsrail Büyükelçiliği’nin açılması da Azerbaycan’ı, İran’a karşı avantajlı kılmaktadır.
Askerî açıdan bakıldığında, her ne kadar İran füze sistemi, savaş deneyimi ve asker sayısı bakımından üstün konumda olsa da, Azerbaycan ordusunun sahip olduğu savaş uçakları ve askerî teçhizatı daha modern ve savaş kabiliyeti açısından daha gelişmiş olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Bir yandan ülke nüfusunun aşağı yukarı yarısını oluşturan Türk varlığı, diğer yandan Türk olmayanlar arasında bile, hatta dünya çapında meşruiyetini tamamen kaybetmiş bir Fars yönetimi ve Ukrayna ile başı dertte olan Rusya gibi bir müttefik, öte yandan ise dünyada başarılı bir denge politikası yürüten, yabancı sermayenin merkezi hâline gelen, Türkiye gibi güçlü bir devletle sarsılması imkânsız bir ittifak içinde bulunan Azerbaycan Devleti’nin boy göstermesi, İran ve Azerbaycan arasındaki savaş olasılığını oldukça düşürmektedir. Buna ek olarak İran yönetiminin hemen hemen her katında millî bilince sahip, Türklüğü ve Azerbaycan’ı seven, yeri ve zamanı geldiğinde Azerbaycan safında yer alabilecek kişilerin varlığı da İran rejiminin işini zorlaştırmaktadır.
Kuşkusuz bölgemizde herhangi bir savaşın başlaması hiç kimse tarafından arzu edilen bir durum değildir. Fakat sürekli hatalar yapan ve komşularına karşı düşmanca politikalar izleyen İran’ın böyle bir yanılgıya düşmesi durumunda Güney Azerbaycan Türklerinin İran safında yer almayacağı, Tebriz-Bakü-Ankara ekseninde hareket edeceği ve olası savaşın seyrini Azerbaycan’ın lehine değiştireceği kesindir.
Dr. Mehmet Rıza Heyet– Tebriz Araştırmaları Enstitüsü Başkanı / TURKISHFORUM -ABDULLAH TÜRER YENER
Yazıları posta kutunda oku