Hatırlar mısınız seneler önce Amerika da bir büyük sanayi dalı vardı, SİNEMA. Sinema denilince her şey dururdu. Büyük yatırımlar bu sanayiye yapılırdı. Her film için olmasa da önemli filmlere ayrı stüdyolar inşa edilirdi. Universal Stüdyoları gezerken ‘Zelzele‘, orijinal ismi ile THE EARTH QUAKE filminin bir sahnesi için özel bir metro istasyonu inşa edilmiş olduğunu görmüştüm. Zelzele sahnesi metroda fiilen yaşanmakta bu mekanda . Gezen her gurup insanlara bu dehşeti göstermekteler. Vagonlar devrilmekte, helikopter düşmekte, üzerinde durduğunuz platform kaymakta, izlerken korkulu dakikalar içinde gerçek bir depremi, bir metro istasyonunda size yaşatmaktalar. O sahneyi yaşamak yani depremi fiilen yaşamak ilginç bir duygu. Neredeyse gerçek deprem diye bir duvar dibi , yahut bir masa altı arıyorsunuz. İnanılması güç bir gerçekliğe yaklaştırmışlar sahneleri.
Hele 2005 yılında çekilen KİNG KONG adlı filmin çekildiği stüdyoları gezerken karşılaştığınız sahnelerde, ürkmemek için kendinizi zor zapt edersiniz.
Hele 1969 yapımı JAWS adlı filmin çevrildiği plajı ve uzaktan kumanda ile çalıştırılan yapay köpek balığı için hazırlanan film setinin yerini hayranlıkla izledim. JAWS olarak kullanılan Yapay köpek balığını görseniz, gülersiniz.
İşte bu film sanayinin başlangıç noktalarında birkaç film yıldızı vardı, delikanlı çağımda bakmaya doyamazdım. 1926 doğumlu esas ismi Norma Jeane Mortenson olan , büyük bir ihtimalle kökleri İsveç’e dayanan, ve ‘sarışın bomba ‘ olarak bilinen Marilyn Monroe, hem güzelliği hem de oyunculuğu ile seyredenlerin beğenisini kazanırdı.
Aslında ilginç bir hayat hikayesi vardır bu kadının. Yetimhanede büyüyen Norma , buradan kurtulmak için, çocuk yaşta koruyucu ailelerde yaşamına yön vermeye çalışırken, bir kaç kez tacize maruz kalmış, sonunda 16 yaşında iken, komşu çocuğu James Doughtery evlenir. Ancak bu evliliği 4 yıl kadar sürer. Bu arada mankenlik ve oyunculuk kurslarına katılır.
Deneme filmi çeviren Norma için 20 th Century FOX bir adım olur. Burada ismini değiştirirler. Norma gider Marilyn gelir. Bu arada 1954 yılında ünlü beyzbol oyuncusu Joe Di Maggio ile evlenen Marilyn, şöhret basamaklarını tırmanmaya başlamıştır.
Ancak bu evlilikte 274 gün sürer. Bu evlilik basın tarafından reklam olarak nitelenir. Magazin malzemesi yapılması için evlendiğini söylerler. Bir çok filmde rol teklifi bu sürede gelir.
Bu arada bir çok filmlerde baş rol almaya ve bu filmlerde oyunculuğunu ispat etmeye başlaması önemlidir. ‘The Bus Stop ‘ gibi filmler sinemalarda gösterilir. Ben bütün Marilyn Monroe filmlerini hayranlıkla seyretmişimdir. Hatta bir sahnesi vardır bu güzel kadının, sokakta yürürken metro havalandırmaları üzerinden geçerken aşırı hava akımından etekleri havalanır. Bundan hoşlandığını yüz ifadesi ile gülüşü , hafızalarda hala iz olarak kalan bir sahnedir.
1956 yılında evlendiği son eşi, Arthur Miller, Marilyn için eş den ziyade, bir babalık görevini yaptığı söylenir. Arthur Miller Amerika da meşhur bir yazardır . Yazdığı kitaplar arasında biri vardır ki; hem hikayeye hem de içinde işlediği karakterlere hayran olmuştum. ‘ The Death Of A Salesman’ Türkçe olarak tercümesi ‘Satıcının Ölümü’ adlı kitap. Burada satıcı WİLLY LOMAN , önemli bir karakterdir. Hayal dünyasında yaşayan bir insan. Kapitalist düzeni eleştiren bu eser, PULİTZER ödülü almış bir yapıttır. Willy, olmamış hadiseleri olmuş gibi hissedip ve buna inanan , hatta bu inandığı hayal aleminde yaşamayı seven bir karakterdir. Eşi Linda ise gerçekçi bir kadın. Kitapta bir çok çarpıcı sözler vardır. Willy işten kovulduğunda, patronuna söylediği bir sözü ilginçtir: ‘İnsan, baharda gelip giden bir kuş değildir’. Ancak bu sözleri hayal aleminde söylediğini anlıyoruz.
Bu eserdeki Willy karakterini, ülkemizdeki TUİK başkanı ve Hazineden sorumlu bakana çok benzetmekteyim. Her ikisinin de beyanatlarını tekrar okuyun, kendi hayal alemini yansıtmakta. Bakan ve Başkan, tıpkı WİLLY gibi, yapay bir ülkede hayal aleminde yaşadıklarına gönülden inanmaktayım diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Bir yanıt yazın