Bu yazının başlangıçdaki amacı, Kuran’da geçen elçi, peygamber, muhammad vs. gibi terimlerin Arap peygamberi Muhammed’i ne kadar kastettiğine bir açıklık getirmekti. Yöntem olarak ise, 9., 10. yüzyılda ortaya çıkmış olan İslam Literatürünün etkisinde kalmayarak ve sadece elde bulunan eşzamanlı tarihi belgelere dayanarak konuyu irdelemek amaçlanmıştı.
Konu ilerledikce yazının kapsamı da arttı. Kuran’ın oluşumu, gelişimi, İslam’ın ortaya çıkışı gibi konulara, bunlarla birlikte elde az da olsa günümüze kadar erişebilmiş tarihi belgelere değinmek zorunluluğu ortaya çıktığı için, yazının konusu genişlemek zorunda kaldı.
İnternet taramaları haricinde yararlanılan kaynaklar: K.H. Ohlig, Volker Popp, Christopher Luxenberg, A. Sprenger, çeşitli kitapları ve/veya makleleri.
Elde bulunan kaynaklara ulaşma, dil ve tarih konusunda bilgi yetersizliği gibi sorunlardan dolayı, elbette açık kalmış bir çok konu bulunuyor. Bunu garipsememek gerek, çünkü İslam Tarihinde, özellikle de Erken İslam zamanında (7. yüzyılın başları) karanlıkta kalan çok fazla konular mevcut. Ama umarım, eleştiriye ve tartışmaya açık bir yazı ortaya çıkmıştır.
Kuran
HADİS DERLEMELERİ:
1. Buhari (Ö. 870). Sahih-i Buhari.
Müslüm (Ö. 875). Sahih-i Müslüm.
3. Ebu Davut (Ö. 888). Kitab as-sunan.
4. Tirmizi (Ö. 892). al-Dschami as-sahih fi s-sunan.
5. Nesai (Ö. 915). Kitab as-sunan.
6. İbn Mace (Ö. 886). Kitab as-sunan.
BİYOGRAFİLER:
1. İshak (Ö. 768) tarafından başlanıldığı sanılan fakat Hişam (Ö. 833) tarafından bitirilen Siyer.
2. Waqidi’nin (Ö. 822) yazdığı Savaşların Tarihi (Kitab al Magazi).
3. Ibn Saad’ın yazdığı “Kuşaklar” (veya “Sınıflar”) (Kitab at tabakat al kabir)
4. Taberi’nin (Ö. 922) yazdığı “Tarih”.
İKİNCİL KAYNAKLAR
Kuran; hem İslam tarihi hem de Muhammed’in yaşamı konusunda tarihi kaynak olarak işe yaramaz. Kuran’da muhammad kelimesi sadece dört yerde geçer ve bunların sadece birisinde Arap peygamberi ifade edilir –ki bu yazının ana konularından birisidir-. Kuran’da sadece bir yerde Mekke Vadisi geçse de, ne veya nerede olduğu hakkında somut bir ip ucu bulunmaz. Dört yerde medine kelimesi geçse de, “Yesrib şehri” (şimdiki ismi ile: Medine şehri) anlamında mı, yoksa sadece medine kelimesinin karşılığı olan “şehir” anlamında mı kullanıldığı belli değildir. Arap Yarımadası hakkında ise Kuran’da hiç bir bilgi yoktur.
Arap peygamberi Muhammed için “bilgi” içeren ilk eserler yukarda verilen hadis derlemeleri ve biyografilerdir. Geleneksel İslam Tarihi ise Taberi’nin “Tarih” kitabından ibarettir.
Geleneksel İslam tarihinin iddiasına göre Muhammed 570 ile 632 yılları arasında yaşamıştır. Fakat bu verinin kaynağı olan ve isimleri yukarda belirtilen eserlere baktığımızde, hemen göze batan bir nokta var: Bu eserlerin yazarları M’den 200-300 yıl sonra yaşamışlar. Tek başına bu gözlem dahi, Muhammed’in yaşam tarihinden şüphelenmemiz için yeterli bir nedendir.
Ama tarihsel sorunlar bununla da bitmiyor: Bu eserlerin orijinalleri mevcut değil. Elimizde bulunan el yazmaları ancak, eser sahiplerinin ölümünden yüzlerce yıl sonra, başka kişilerin el yazmaları olarak günümüze kadar gelebilmişlerdir. Yani elimizde bulunan en eski el yazmaları; orijinal eserlerin (eğer gerçekten var idiyseler) kopyalarının kopyalarının kopyalarının… kopyasıdırlar. Bu kopyalama esnasında sık sık yapılan yazım hataları,
değiştirmeler, eklemeler, çıkarmalar konusunda ise henüz bilimsel bir araştırma, inceleme mevcut değildir.
Muhammed biyografileri Kuran’da geçen bazı imaları alır, süsler, püsler ve masalımsı bir dil ile efsaneler anlatırlar. Anlatılan efsane içindeki tarihi bilginin ise; önce efsanenin çerçevesinden süzülmesi gerekir ki, yine de tutarlı bir bilgi edinmek çoğu zaman mümkün değildir.
İsmi geçen biyografiler bize ancak 9. ve 10. yüzyılın yazarlarının, kendi zamanları içindeki İslam ve Muhammed görüşünü yansıtabilirler. Fakat kendi zamanlarından 200-300 yıl önceki olaylar için kaynak olamazlar. En azından ama, birincil kaynak olamazlar.
İslam’ın ilk iki yüzyılı için elimizde hiç bir tane eşzamanlı islami literatür bulunmamaktadır. Eşzamanlı Pers ve Bizans kaynakları da Arap Yarımadası’nda ortaya çıkmış yeni bir peygamberden veya yeni bir dinden bahsetmezler. Maalesef bu basit ve temel gerçek, İslam Tarihini konu edinen eserlerde dile getirilmez. Dile getirildiğinde ise, önemsenmez, göz önüne alınmaz.
Origenes’in (Ö. 253) yazılarına dayanarak bir İsa biyografisi yazmaya kalkmak ne kadar anlamsızsa, şu biyografilere dayanarak bir Muhammed yaşamı yazmaya yeltenmek de o kadar akıl dışıdır. Günümüzde; Origenes’den tarihi bir İsa yaşamı çıkarmaya çalışan birisi, kendisini çok gülünç bir duruma düşürdüğünü bilir. Fakat maalesef, Siyer ve benzeri biyografilerden bir tarihi Muhammed yaşamı yazanlar, kendilerini İslam bilimcisi ilan etmeye yeltenir.
Aslında bu kadarı dahi Arap peygamberi Muhammed’in hiç bir zaman yaşamamış olduğunu anlamak için yeterlidir.
İSLAM LİTERATÜRÜ DIŞINDA KALAN KAYNAKLAR
İsalam Literatürü haricinde günümüze kadar gelebilen kaynaklar şunlardır:
Yahudi ve özellikle hristiyan kaynakları. Yedinci yüzyılın hristiyanları sadece Çine kadar misyonlarını yayıp kiliseler, manastılar yapmakla kalmadılar, günümüze kadar ulaşabilen literatür de bıraktılar: Kronikler, mektuplar, vaizler, konsey kararları, apocalypseler, mezheplerarası tartışmalar vs. Bu konuda bir araştırmanın Türkçe tercümesi (henüz tamamlanmamış hali ile) burada veya şurada mevcut. Bu araştırmadan da anlaşılacağı gibi, yazarlarının bir çoğu Orta Doğu’da yaşadığı halde, eşzamanlı hristiyan literatüründe, yani 7. yüzyılda, Erken İslam’ın ve Muhammed’in izine raslamak mümkün değil. Bu literatürde Arap Yarımadası da bulunmamaktadır.
Eğer 7. yüzyılda yeni bir din ve bunun peygamberi ortaya çıkmış olsaydı, Orta Doğu’da yaşayan hristiyan yazarları, sadece mezhep tartışmaları ile yetinmez, bu yeni din ile de tartışmaya girerlerdi.
Bu eserlerde bölgede araplar egemendirler. Onlardan ismaililer ve sarazenler diye bahsedilir. Az da olsa bir Arabiya’dan bahsedilir. Fakat bu Arabiya ile Arap Yarımadası değil, ya Mezopotamya bölgesi kastedilir, ya da Bizans’ın provincia arabia’sı olan Ölü Deniz’in çevresi.
İsmaili ve sarazenlerin inançlarına değinildiğinde ise, bu inanç sistemi bir Hristiyanlık mezhebi olarak eleştirilir. Yani bölgeye hakim olan araplar hristiyandırlar.
YAZITLAR: BULABİLDİĞİM KADARI İLE
1. Ürdün’de Gadara kaplıcaları’ndaki Muaviye’nin yazıtı. Tarihi 664.
► Mısır’da Fustat’da (şimdi Kahire’nin bir parçası) bir köprü üzerindeki yazıt (691).
3. Kudüs’de Abdul Melik tarafından 693 yılında yaptırılan Kaya Kubbesi’nin içinde ve dışında bulunan yazıt.
4. Yine Abdul Melik tarafından, Şam-Kudüs yolu yapımında dikilmiş olan bir kaya üzerindeki yazıt (695).
5. Şam’da I. Velid tarafından yaptırılan mabet üzerindeki yazıt (708) (Şimdiki ismi: Emevi Camisi).
6. Suriye’de, Humus yakınlarında Qasr al-Hayr üzerindeki yazıt. Muhtemelen Hişam tarfından 732’de yazdırılmış.
7. Medine’de mabetdeki (Şimdiki ismi: Peygamber Camisi) yazıt (757).
Bu yazıtlardan bazılarına bu yazıda da değiniliyor. Bu yazıtlardan da anlaşıldığı kadarıyla, 750 yıllarına dek ne bir İslam var Orta Doğu’da, ne de onun peygamberi olduğu iddia edilen bir Muhammed.
SİKKELER:
Muhammed ve peşinden gelen dört halifeye dair para mevcut olmadığı gibi; bu kişiler eşzamanlı tek bir tarihi iz bırakmamışlar. İsmi de bilinen ilk sikkeler Muaviye tarafından bastırılmış olup açık seçik Hristiyanlık sembolleri taşımaktadırlar: Haç işaretleri, balık, palmiye vs. Bu durum 8. Yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir.
Sikkelerde bulunan bu semboller de, Orta Doğu’da yaşamış olan hristiyanların verdiği literatür ile örtüşmektedirler: 8. yüzyılın ortalarına dek bölgedeki arapların inancı Hristiyanlıktır. Bu süre içinde bölgede ne bir İslam dini mevcuttur ne de onun peygamberi olduğu iddia edilen bir M.
Bir yanıt yazın