ALLAH-TANRI-KUR’AN-Önyargı;
HAK Teslimi??!
Einstien:”Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.” demiş; az bile demiş!
Son yazdığım ‘Peygamber üzerinden DİN….’ başlıklı yazıda;
“Tarihsel bilgi gerektiğinde; ALLAH-TANRI, KUR’AN içinde gerekli olanı, gerektiği kadar vermiş. Örnek mi? Peygamber eşi Ayşe’ye namusu üzerinden yapılan iftirayı…” diye betimlediğim cümlenin Ayetinde; peygamber, eşi, Ayşe kelimeleri geçmiyor.
Yıllar öncesinden zihnime oturtulmuş hikaye(önbilgilerin) etkisiyle ve çok büyük bir saygısızlıkla TANRI anlatımı yerine,
AYET sanki kişiler üzerindenmiş bilgisi verdim?!.
Ne BÜYÜK Hata!
Bu büyük yanlış için çok büyük ÖZÜR; hem TANRI’mdan,
hem de okuyanlardan.
Arapça kökenli ‘ifk’ sözcüğü;
bir suçu birine yükleme, iftira, yalan haber, kötü zan gibi olumsuz-yalan, yanlış haber yayma.
Ayette TANRI kişilere değil, olaya, kavramlara, eyleme vurgu yapıyor.
İbrahim peygambere gökten koç indirilme uydurma hikayesinin KUR’AN içinde yer almadığını ‘farket’tiğimde de Ayeti önceleri, önbilgiyle okuduğumu anlamıştım!
TANRI, KUR’AN nasıl okunmalı bilgisini verirken muhteşem uyarısını (Nahl,98) Ayetinde yapmış!
(Nahl,98)”Kur’an okuduğun zaman, recmedilmiş¹ şeytandan Allah’a sığın(her türlü ön yargılardan, geleneksel bilgi ve düşüncelerden, Kur’an dışındaki yanlış algı, anlatım, hikayelerden sıyrılarak, Tanrı eğitimine, Sözü-Ayeti anlamaya çalış)!”
KUR’AN’ın indiği çağ,
‘ifk’ olayının, kadına zulmün sınırsız olduğu, kadının YOK sayıldığı,
kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü(?!),
ekonomik-bedensel köleliğin yaşandığı, doymak bilmez tefeci, zengin, açgözlülerin bölgeyi yönettiği dönemden;
gelelim bu çağın Türkiye’sine! Ülkemiz de aynı sorunlarla başbaşa. Uydurma hikaye, rivayetlerle peygamber üzerinden
‘din’ anlatan, önyargı oluşturan sayısız dinci yapılanma(tarikat vb.);
dedeleri yaşında sapkınlarla küçücük kız çocuklarını evlendirerek diri diri toprağa gömüyor,
‘ahlâk’ kavramını kadının namusuna eşitleyerek boşanmak, özgürleşmek, özgür yaşamak isteyen kadınların vahşetle YOK edilmelerine sebep oluyor.
Ve ülkeyi, ‘adaletle, ekonomik gelişmişlik, hak-hukuk, hakça bölüşüm ile’ yönetme sözü ile seçilenlerse; sadece menfaatleri ve sermayedarlar için çalışıyorlar!
İktidarı da muhalefeti de sömürdükleri kişi, kavram üzerine saltanat kuruyorlar.
Aynı iktidar gibi, muhalefet de özel araçlar, sürekli artan maaşlar, ayrıcalıklı uygulamalar ile donanmış ve erişilmezler(içlerinde bir, iki halk için çalışan istisnalar olsa da)!
Hepsi kamu kaynaklarından besleniyorlar, seçimlerde(!?), aldıkları büyük parasal hazine yardımlarını da hiçbir zaman halk faydasına harcamıyor, artık her biri devlet olmuş partilerine, lükslerine saçıp savuruyorlar!
TEK yaptıkları da sürekli ve sadece birbirlerine laf yetiştirip, bas bas bağırarak birbirlerini şikayet etmek.
Şikayeti, sızlanmayı halk yapar!
Siyasetçinin görevi;
şikayetleri, sızıları dinleyip,
akılcı, bilimsel, ahlâkî çözümlerle;
iş yapıp değer üreterek, eyleme geçerek sorunları gidermektir.
Siyasetçinin görevi; seçilmek için verdikleri sözlerini yerine getirmek, halktan aldığı vekaletin, maaşın, üzerlerindeki halkın,
‘HAK’kın hakkını’ vermektir.
Halk için, ‘HAK’ için;
KUR’AN’ın çok önem verdiği kadın özgürlüğü, kadın hakları için çalışan siyasetçiye örnek mi?!
Değeri hâlâ bilin(e)meyen Atatürk.
Hakkını teslim etmek gerek!
Ama her şeyden önce de;
ALLAH-TANRI HAK’kını teslim etmek ŞART!
(Nahl,3-Tegabün,3-Casiye,22-Zümer,5)”Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı.”
(Enfal,51)”İşte bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın-önden gönderdiğinizin karşılığıdır, yoksa Allah, kullara asla haksızlık etmez.”
(Araf,8)”O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü-tartı haktır.”
(Nahl,81)”Umulur ki Allah’ın hakkını teslim edersiniz!”
(Bakara,147)”Hak, Rabbinden gelen Kur’an’dır.”