T.C., 20. YÜZYILIN MUCİZESİ

Bir üniversite arkadasimin, bana gönderdigi yazi, çok hosuma gitmisti.
Mahrum etmek istemedigimden sizlerede yazisini gönderiyorum.

Selamlar
AGee

Bir üniversite arkadasimin, bana gönderdigi yazi, çok hosuma gitmisti.Mahrum etmek istemedigimden sizlerede yazisini gönderiyorum. - cumhuriyet

CUMHURİYET  ÖYLE  KOLAY  KURULMADI

GÜRAN  T.

Montros Mütarekesi’nin koşulları Osmanlı Mebusan Meclisine ve Ayan Meclisine bildirildiğinde, üyeler tarafından çok ağır bulunmuş ve sert eleştirilere yol açmıştı. Fakat hükümet başkanının yapılacak başka bir şey olmadığı konusundaki kesin sözleri üzerine, anlaşmayı imza yetkisi verilmişti. Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) Bey’in başkanlığındaki, Hariciye Nezareti Müsteşarı Reşat Hikmet Bey ve Kurmay Yarbay Sadullah Bey’den kurulu heyet ile İngiliz Amirali Calthrope arasında, Montros’ta Agamemnon zırhlısında, 27 Ekim 1918 günü saat 9.30’da başlayan görüşmeler 30 Ekim 1918’de sona ermiş ve böylece saat 20.30’da anlaşma imzalanmıştı. Anlaşma yalnız İngilizlerle yapılmış ve anlaşma galip devletlere Türkiye üzerinde her türlü hareket serbestisi sağlayacak şekilde hazırlanmıştı. Istanbul ve Boğazlar onların hakimiyetine geçiyor, ve istedikleri zaman istedikleri yeri işgâl yetkisine sahip  oluyorlardı.Anlaşmanın elâstiki hükümlerini farkeden Yıldırım Orduları Komutanı,  Mustafa Kemal Paşa , Adana’dan Sadrazam ve Başkumandanlık Erkânıharbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa’yı telgraflarla sürekli olarak uyarmaya çalışmıştı. 5. Kasım .1918’de gönderdiğı telgrafın son paragrafında “Pek ciddi ve samimi olarak arzederim ki Mütareke şeraiti meyanında su’i telâkkiyat ve tefehhümmati izale edecek tedabir ittihat edilmedikçe orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak İngilizlerin ihtirasatının önüne geçmeğe imkân kalmayacaktır.” (Sebahattin Selek; Milli Mücadele; İstanbul 1982. shf 66- 75)

Anlaşma hükümlerini uygulayan başta İngilizler olmak üzere galip devletler Padişaha ve hükümete istediklerini yaptırmaya başladılar. 22 si İngiliz, 12’si Fransız, 17’si İtalyan ve 4’ü Yunan gemilerinden kurulu Müttefik donanması 7 kasım’da İstanbul’a işgâl kuvvetlerinin öncüsü olarak gelen İngiliz Albayı Muerphi’nin ardından 13 Kasım’da İstanbul’a geldi ve şehrin önemli yerlerini ve Boğaziçini işgâle başladılar. Böylece Türkiye’yi isgâl yarışı başlamış oldu. Mustafa Kemal Pasa’nın 16 Mayıs 1919’da Samsun’a Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak hareketine kadar işgâl edilen yerler şöyledir ;

Bir üniversite arkadasimin, bana gönderdigi yazi, çok hosuma gitmisti.Mahrum etmek istemedigimden sizlerede yazisini gönderiyorum. - tarihte bugun 31 ekim mondros ateskes antlasmasi imzalandi

Fransızlar; Dörtyol (11 Aralık 1918), Mersin (17 Aralık 1918), Pozantı’ya kadar Adana (26 Aralık 1918), Çiftehan (3 Şubat 1919), Afyonkarahisar istasyonu (16 Nisan 1919).

İngilizler; Batum (24 Aralık 1918), Ayintap (10 Ocak 1919), Cerablus (3 Ocak 1919), Birecik (27 Şubat 1919) Urfa (24 Mart 1919) Kars (13 Nisan 1919), Samsun (bir müfreze 9 Mart 1919 ve Merzifon’a bir kıt’a)

İtalyanlar; Antalya (28 Mart 1919), Kuşadası (4 Mart 1919), Fethiye, Bodrum , Marmaris (11 mayıs 1919). Konya (2 Nisan 1919 bir tabur), Akşehir (14 Mayıs bir müfreze)

Yunanlılar; Uzunköprü – Hadımköy demiryolu (9 Ocak 1919)

İngilizler ve Fransızlar müşterek; Turgutlu – Aydın demiryolu (1 Şubat 1919)

Karadeniz kıyısı ve Trakya’da Rum çeteler çok etkin bir durumda idi.

Ülkede düzen kalmamıştı. Amansız bir İttihatçı düşmanlığı ve avı vardı. Hürriyet ve İtilâf partisi her yerde hâkim durumda idi. Devletin yönetici kadroları partinin etkisi altında idi ve padişah yanlısıydı. Padişah Vahdettin işgâl kuvvetlerini memnun ederek 

ülkeyi kurtaracağı kanaatindeydi. Ordunun silahları elinden alınmış bir çok asker terhis edilmiş ve ordunun asker mevcudu, Mondros anlaşması gereği çok aza indirilmişti.

Mustafa Kemal’in tahmin ettiği gibi, işgâlcilerin talepleri bitmiyordu. 30 Aralık 1918’de Venizelos Paris Barış Konferansı’na verdiği bir muhtıra ile Bandırma’nın 25 km doğusundan Akdeniz’e inecek bir çizginin Batısında kalan bölgenin Yunanistan’ a verilmesini talep etti. Trakya’nın Doğu ve Batısı zaten Yunanistan’ a bırakılmış olduğundan böylece Büyük Yunanistan gerçekleşmiş olacaktı. Lloyd George (İngiltere), Clamenceau (Fransa), ve Wilson (ABD) 5 Mayıs 1919 daki toplantıda Yunanistan’ın İzmir’e 2- 3 tümen çıkarmasına ve Türklerin çıkarmadan ancak 12 saat önce haberdar edilmesine karar verdiler. Bu Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakını sağlayacak planın ilk adımı idi. Türklere karşı yapılan bu haksızlık Çanakkale kampanyasını kaybeden eski Bahriye Nazırı Churchill’i bile çileden çıkarmıştı; “Hak şimdi yan değiştirmiş bulunmaktadır. Galiplerden kaçan adalet, şimdi karşı tarafa geçmiştir” diyordu. 13 Mayıs’ta Galiplerin karma bir donanması Izmir’de bulunuyordu. Limana yeni harp gemileri geldi. 13/14 Mayıs gecesi İzmir’e gelen,12000 kişilikYunan çıkarma konvoyunun limana asker indirmesinden sorumlu İngiliz amirali Calthrope 14 Mayıs 1919’da saat 14.00 de İzmir’in İtilâf devletlerince işgâl edileceği notasını 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’ya ve vali İzzet Bey’e verdi.15 Mayıs 1919 saat 02.00 da Midilli ‘den hareket eden Yunan konvoyu 08.40’da Pasaport ve Alsancak’ta çıkartma yapmaya başladı. On binlerce yerli Rum çıkanları coşkuyla, ellerinde Yunan bayrakları , çiçekler, alkışlar ve Zito ( yaşasın ) Venizelos sesleriyle karşıladılar. İzmir Metropoli Hristostomos, gösterişli bir törenle gelenleri takdis etti. Böylece, İzmir’in ve Batı Anadolu’nun Aydın, Ödemiş, Nazilli, Akhisar, Manisa, Balıkesir, Bursa ve Eskişehir’e kadar uzanacak Yunan işgali başlamış oldu.

Bu işgâller olurken ve sonrasında kasaba ve sehirlerdeki bir çok yönetici işgâl kuvvetlerini şehrin dışında Yunan bayrakları ile karşıladılar ve gelenlere hiç bir silah atılmadı. Halk yorgun, bıkkın, tükenmişdi ve padişaha ve hükümete bağlı yöneticiler ne söylüyorsa ona itaat ediyordu. Fakat sonradan işgale karşı ilk silah sesi Ayvalık’tan duyuldu. Ödemiş ve Alaşehir’de gelişti. Ve yer yer sadece bulundukları bölgeleri düşmandan kurtarmak için bölgesel gerilla hareketleri başladı. Sonra bunlar Kuvvay-i Milliye – Milli Kuvvetler- adını aldı.

Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs’da Samsun’ a geldiğinde yanında yalnız 16 kişi vardı. İngilizlerin Karadeniz Ordusu Başkumandanı General Milne, Mustafa Kemal’in faaliyetlerinden rahatsız olmuş ve Babıali’yi sıkıştırmaya başlamıştı. İngilizlerin baskısı karşısında Harbiye Nazırı Şevket Turgut 8 Haziran’da 1919’da onu geri çağırdı.

Mustafa Kemal Havza’dan sonra Amasya’da ordu komutanlarıyla Amasya kararlarını almayı başardı. Başlangıçta en büyük destekçisi, Erzurum’daki 15. Kolordu komutanı Kâzım Karabekir Paşa ve Ankara’daki 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa idi.  Böylece onun, Türk Kurtuluş Savaşı’nın, önsözü Çanakkale’de kendini gösteren, çok çetin ve dikenli liderlik yolunda yükselişi başladı. 28 Haziran’da Sivas’tan hareket eden Mustafa Kemal 2 Temmuz’da Erzincan’a ve 3 Temmuz’da Erzuruma geldi. Yeni Harbiye Nazırı Ferit Paşa ile arasında geçen telgraf makinesi başındaki yazışma iki tarafın durumunu saptamak bakımından çok dikkat çekicidir;

Ferit Paşa şöyle demektedir; “Paşam! İtilaf mümessillerinin pek kat’i müracaatları bugünkü telgrafnamemi yazmaya mecbur ett. Zatialilerini benim kadar kimse bilemez. Hamiyeti vataniyelerinin ulvi gayelerine vakıfım. Bendeniz İstanbula teşrif buyurulacağını gerek Şevketmeap Efendimize ve gerek İtilâf mümessillerine karşı taahhüt eyledim. Mahçup olmayacağıma eminim. Hakkı alilerine İtilaf Mümessilerinden de berayı teşriflerinde hürmetten başka bir şey muntazır değildir. Bunlar temin edilmiştir. Ancak ve ancak, zati alilerinin hemen o havaliyi terk ile buraya gelmeniz lâzımdır. Mustafa Kemal’in cevabı ise şöyledir; “Ermenistan’a vaadedildiğini bilmekle heyecen ve galeyan içinde bulunan doğu vilayetleri halkı arasından çıkıp gelmek hususundaki teklifinizi yerine getirmekle şahsi irademi kullanmaktan manen ve maddeden memnu bulunuyorum. Vaziyetin takdirini, müsellem olan fetanet ve nüfuzu nazarı samilerine arz eylerim efendim”

Erzurum’da kongre öncesi sekiz arkadaşı ile yaptığı toplantıda, Mustafa Kemal, millet hakimiyetine dayanan kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk devleti kurmaktan başka bir çare olmadığını anlattı ve onlar gaye uğrunda ölünceye kadar göreve hazır olduklarını belirttiler. Kendisine çok güvenilen Ikinci Ordu Müfettişi Mersinli Cemal Paşa’nın ve Erzurum valise iken azledilen Münir Bey’in İstanbul’a gittiği haber alındıktan sonra Mustafa Kemal 7 Temmuz’da her tarafa telgrafla ülkenin kurtuluşu ile ilgili kesin önlemlerin ne olduğunu bildirdi. 7/8 Temmuz gecesi padişahın Başkatipi Ali Fuat Bey yine telgrafla, geri dönmesi talebinde bulundu. Mustafa Kemal uygun bir dille bunu redetti. Bunun üzerine İstanbul’dan şu telgraf geldi “ Memuriyeti aliyelerine hasbelicap hitam verilmiş olduğundan, hemen bilateehhür Dersaadete avdetleri İradei Hazreti Padişahı iktizasındandır efendim”. Mustafa Kemal istifasını gönderdi.  Gece saat 10.30 civarında idi. O, yanındakilere “Aziz arkadaşlarım, bu andan itibaren hiç bir resmi sıfat ve memuriyetim yoktur. Bir millet ferdi olarak ve milletten kuvvet ve kudret alarak vazifeye devam edeceğim” diyordu. Paşa bu durumu mülki ve askeri amirlere ve halka bir beyanname ile ilan etti.

Bir üniversite arkadasimin, bana gönderdigi yazi, çok hosuma gitmisti.Mahrum etmek istemedigimden sizlerede yazisini gönderiyorum. - erzurum kongresi ataturk

Erzurum Kongresi 56 delege ile 10 Temmuz yerine 23 Temmuz’da toplanabildi. Bu arada hükümet, Mustafa Kemal’i asi ilan etti ve yakalanması için ilgili makamlara gerekli talimatı gönderdi. Erzurum Kongresi on kişilik bir heyeti temsiliye seçti ve başına O’nu getirdi. Artık ülkede bir ulusal hareket başlamış ve bu hareketin lideri de kesin olarak belli olmuştu. Sivas Kongresinin gerçekleşmemesi için hem işgal kuvvetleri hem İstanbul hükümeti, hem de Hürriyet ve İtilaf Partisi teşkilatı var gücüyle uğraştı ve onu Sivas’ a sokmak istemediler.

Türkiye’nin kurtuluşu için üç görüş çarpışıyordu. İlki padişah ve taraftarlarının ne kurtarabilirlerse kârdır diyen, onun için uysal bir politika güdülmesini isteyen görüşüdür. Bu idari teşkilâtda ve halk arasında büyük destek görüyordu. İkinci görüş Amerikan mandası isteyenlerin görüşü idi.  “İstanbul’daki milliyetçi (!)Türk aydınlarının büyük çoğunluğu kurtuluşu Amerikan mandasında görüyordu…(.çünkü) Emperyalist Avrupa karşısında haklarımızı savunacak imkânlara sahip değiliz” (a.g.e 449) inancında idiler.  “Modern bir millet ve devlet hâline gelebilmek için lüzumlu para, ihtisas ve kudrete sahip değiliz. Böyle bir Türkiye’yi ancak yeni dünyanın kabiliyeti meydana getirebilir” diyorlardı. Sonradan milli mücadeleye katılan Halide Edip de bu görüşü şiddetle savunuyordu. 4 Eylül’de başlayıp 11 Eylül’de biten 38  delegenin katıldığı Sivas kongresinde  manda konusunda uzun tartışmalar oldu ise de üçüncü görüş bağımsız bir Türkiye’nin ancak ulusal bir mücadele ile kazanılacağı görüşü ağırlık kazandı. Parasız, silâhsız ve ordusuz bir kurtulus savaşının kazanılabileceğine Mustafa Kemal ve bir avuç arkadası dışında inanan olmamıştı. Söz konusu iki kongrede de Mustafa Kemal’in başkanlığına karşı olanlar da bulunuyordu. Sivas kongresinin sonuçlarından biri Batı ve Doğu Anadolu’daki bağımsız direniş haraketlerinin bir çatı altında toplanması olmuştur. Ve Heyeti Temsiliye hükümet yetkilerini kullanmaya başlamıştır. Doğu’da bu kongreler olurken Batı’da da 48 delege ile Birinci Balıkesir Kongresi (26 -30 Temmuz 1919), Nazilli Kongresi (7-9 Ağustos), Alaşehir Kongresi (16-25 Ağustos) gerçekleşmişti.

Sivas’da 3.5 ay kaldıktan sonra, milli hareketin merkezi olarak seçtiği Ankara’ya gitmek üzere 18 Aralık’ta Sivas’tan ayrılan, Heyeti Temsiliye üyeleri Mustafa Kemal ve üç arkadaşı, Rauf, Mazhar Müfit ve Hakkı Behiç’in dokuz gün süren yolculuklarının masraflarını karşılayacak kadar bile paraları yoktu. Kaldıkları yerlerde bahşiş vermekte bile sıkıntı çektiler. Ancak, Ankara’da Ankara müftüsü Rifat Börekçi’nin, istenmeden getirdiği 1000 lira kendilerini rahatlattı.

1.Kasım 1919’da Türk Ordusu’nun mevcudu şöyledir; Subay 4648, er 48707 (muamele memuru ve astsubaylar dahil), Hayvan 21526, piyade tüfegi 58110, Ağır makineli tüfek 313, top 345, araba 3088, binek otosu 62, kamyon 300. Batı Anadolu’yu işgal eden Yunan tümenleri asker bakımından 2 – 3 misli daha fazla kuvvete sahip ve silah ve teçhizat bakımından fevkalâde üstün durumda idiler. Sadece İstanbul ve civarında 32.000 İngiliz askeri, 38.100 Fransız askeri  200 İtalyan askeri ve 1300 Yunan askeri bulunuyordu . 

Bir üniversite arkadasimin, bana gönderdigi yazi, çok hosuma gitmisti.Mahrum etmek istemedigimden sizlerede yazisini gönderiyorum. - Sivas kongresi eylul 1919
Sivas Kongresi Temsilciler Heyeti, Eylül 1919, Ön sırada Mustafa Kemal’in sağındaki üçüncü kişi Ahmet Rüstem Bey’dir.

Ayrıca ülkenin bir çok yeri tam teçhizatlı işgalci güçlerin denetiminde idi. Mustafa Kemal Paşa Birinci Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş hazırlıklarıyla uğraşırken,  aynı zamanda yalnız dedikoduları artan Yunanlıların İzmir’i ilhak etmelerine karşı değil bütün ülkeyi kapsayacak tam bir savunma planı da hazırlıyordu..

Bu arada 1920 yılı Ocak ayının 12’ sinde Osmanlı Meclisi İstanbul Fındıklı’daki binasında açıldı. Meclisin toplanmasından önce Mustafa Kemal’in Ankara’da hazırladığı Misak-ı Milli’yi 28.Ocak’daki oturumunda kabul etti. 16 Mart’da, zaten işgal altında bulunan İstanbul sert bir şekilde İngilizler tarafından tekrar işgal edildi. İşgal nedenleri arasında Harbiye Nezareti’nin General Milne’nin verdiği emirleri uygulamaması, Anadolu’da Kuvvayı Milliye’nin gelişmesi, Meclis’in yeniden toplanması, Misakı Milli’nin ilânı da bulunuyordu. İngilizler, aniden Şehzadebaşı karakolunu bastılar uykuda iken5 askeri şehit ettiler ve 10 tanesini yaraladılar.  Harbiye ve Bahriye Nezaretlerini ve PTT Genel Müdürlüğünü kontrolları altına aldılar. Birçok kimseyi tevkif ettiler. Osmanlı Meclisi son toplantısını 18 Mart’da yaptı ve protesto olarak kendini feshetti. 

Bütün geyretlere rağmen ancak 120 kişi ile Ankara’da 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de, Milli Mücadeleye katılan Harbiye Nazırı Fevzi (Çakmak) Paşa, 27 Nisan günündeki beşinci oturumda şöyle diyordu; “ ..o sırada İngilizler Harbiye Nezaretini işgal ederek benim nezaret odasına kadar süngülü neferlerini soktular ve lazım gelen emirleri vermekliğimi tebliğ ettiler. Zaten evvelce emirler verildiği için ben kendilerini kemali sükünetle karşılıyordum. Ancak göğsüne düşman süngüleri dayanmış bir Harbiye Nazırı , İstanbul’un artık hür ve makamı hilâfet olmak meziyetini kaybettiğini görmüş bir Harbiye Nazırı sıfatıyla pek meyus bulunuyordum… Nezaret makamında bulunmuş bir takım zevatı ellerine kelepçe vurarak , yalınayak başkabak  yük otomobillerine atarak hakaretle şuradan buradan toplattıklarını haber aldım …..”(a.g.e 593).

Mustafa Kemal Doğu Cephesindeki gelişmeler lehde olunca ve o cephe sükünete kavuşunca ağırlığını Güney Cephesine ve özellikle Batı Cephesi’ne verdi. O kesin bir zafer kazanılacağına ve bağımsız bir Türkiye’nin kurulabileceğine inanmıştı.7 Ağustos 1919’da çalışmalarını sona erdiren Erzurum Kongresi’nin bitimi gecesinde İbrahim Süreyya Bey ve Mazhar Müfit Bey’le yaptığı ve gizli kalmasını istediği görüşmede, Mazhar Müfit Bey’e önce tarih yazdırdıktan sonra şunları not etmesini söylemiştir; “Zaferden sonra şekli hükümet Cuhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz sebebiyle söylemiştim. Bu bir. İki; Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Üç; Tesettür kalkacaktır. Dört; Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir. Beş; Latin hurufu kabul edilecektir.” 4. maddeyi yazdıktan sonra Mazhar Müfit duraklar. Neden durakladın sorusuna “Darılma paşam ama sizin de hayalperest taraflarınız var” der. Mustafa Kemal’in yanıtı “Bunu zaman tayin eder. Sen yaz.” olur. (a.g.e 388).

Bir üniversite arkadasimin, bana gönderdigi yazi, çok hosuma gitmisti.Mahrum etmek istemedigimden sizlerede yazisini gönderiyorum. - mondros istanbul isgal

16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ve 23 Nisan’da TBMM’nin açılışına kadar geçen sürede milli mücadele tehlikeli günler de geçirmiştir. Anzavur isyanı, Birinci Düzce ayaklanması bunlar arasındadır fakat en önemilisi kumandanlar arasındaki bölünmelerdir. Bu tehlikeli günler savuşturulurken ve milli ordu kurulmaya çalışılırken 22 Haziran 1920’de Yunanlılar bütün Batı cephesinde taarruza geçtiler. Bu taarruz 15-17 Mayıs’ta İngiltere’de Hyde kasabasında Fransız Mareşal Foyş, İngiliz Genel Kurmay Başkanı Wilson ve Yunan Başbakanı Venizelos arasında yapılan görüşmede kararlaştırıldı. Amacı Kuvvayı Milliye’yi dağıtmaktı. 11 mayıs’ta San Remo’daki barış görüşmelerinde Osmanlı delegasyonu başkanı Tevfik Paşa, öne sürülen şartları “bağımsız bir devlet anlamı ile bağdaşmıyor, bunu imzalayamam” diyerek reddetmiş ve İstanbul’a geri dönmüştü. Taarruz kararı şartların zorla kabul ettirilmesi için de bir araçtı. Bu hareket sonucunda daha yeni kurulmaya başlayan Türk cephelerinde çöküntü yaşandı ve Bursa işgal edildi. Balıkesir, Bandırma ve Bursa bölgesini işgal eden Yunan Kuvvetleri 1175 subay 35300 er 1004 kılıç ve 92 topa sahipti. Türk Kuvvetleri ise çoğu milis 5000 kişi idi. Bu çöküntü Kuvvayı Milliye’cilerin moralini bozarken Damat Ferit Paşa ve padişah taraftarlarını sevindirmişti. Hürriyet ve İtilâf’çılar ve işgâl taraftarları sinmiş hallerinden sıyrılıp Milli Mücadele aleyhine büyük bir propagandaya giriştiler. Ve 22 Temmuz’da Sevr antlaşması imzalandı. Bu arada Konya, Denizli olayları cerayan etti ve Kuvvayı Milliye’nin ve efelerin tasfiyesi gündeme geldi. Milli ordunun geliştirilmesi hızlandı.

Milli kuvvetleri dağıtmadan Yunanlıların Batı Anadolu’ya yerleşmeleri mümkün görülmediğinden 22 Haziran’da başlatılan bir buçuk ay süren Yunan taarruzu İnönü muharebelerinin nedenini teşkil eder. Zamanını Yunanlıların seçtiği fakat yerini Türklerin saptadığı 9-10 Ocak 1921’deki Birinci İnönü ve 31 Mart’daki İkinci İnönü Muharebeleri başarı ile sonuclandığında, Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal, Garp Cephesi Kumandanı ve Erkan-ı Harbiyeyi Umumiye Reisi İsmet Paşa’ya ünlü telgrafını gönderir “… Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz.”. Bunu Erkan-ı Harbiye Reis Vekili Fevzi Pasa’nın telgrafı takip eder.  “yedi günden beri pek kanlı devam eden İkinci İnönü Meydan Muharebesi’ndeki azimkâr kumandanız altındaki Kahraman Garp Ordumuzun kazandığı kat’i muzafferiyetten dolayı milletimizin en büyük şükranına tercüman olarak sizi ve şanlı askerlerimizi tebrik eder ve yüksek alınlarınzdan öperim”. Birincı İnönü’nün anlamı 15. Mayıs 1919 ‘dan beri ilk kez Yunan işgal ve taarruzunun durdurulmasıdır. İkincisi ise düşmanın ilk büyük yenilgiyi tatması ve Ankara’nın ve Mustafa Kemal’in uluslararası bir önem taşımaya başlamasıdır. İkinci İnönü’deki Türk kaybı 3119 Yunan kaybı 3937’dir. İsmet Paşa karşısındaki Yunan Ordusu komutanı Papulas’ın Yunan Genel Kurmayı’na verdiği rapor şöyledir; “…..Son askeri hareketler sonunda düşman ordusunun iki yıl içınde yapamadığı gelişmeyi son iki ay içinde elde etmiş olduğuna inanıyorum. Düşman ordusu pek mükemmel bir şekilde kurulmuş ve silahlandırilmıştır. Subayları erlere nispetle fazla ve boldur. Disiplini mükemmeldir.   “(a.g.e. 1073) 

Bir üniversite arkadasimin, bana gönderdigi yazi, çok hosuma gitmisti.Mahrum etmek istemedigimden sizlerede yazisini gönderiyorum. - yunanizmirinisgali

Yunanlılar 1921 yazında tasarladıkları yeni taaruzun hazırlığına başladılar. 10 Temmuz’da Bursa ve Uşak bölgelerinde taarruzu geçtiler. Çok şiddetli muharebelerin sonucunda Türk Batı Cephesi Kuvvetleri 25 Temmuz akşamına kadar Sakarya gerisine çekildiler. Cephe karargâhı 24 Temmuz’da Polatlı’ya nakledildi. Yunan kabinesi askeri müşaviri General Stratigos basın mensuplarına “Kemalist ordusunun akibeti belli oldu. Geriye kalan enkazın tamamen dağılması çok sürmeyecektir.” diyordu. Ankara ve Meclis karışmıştı. Meclis’in Kayseriye taşınması öneriliyordu.  Bir çok kişi Ankara’yı terkediyordu. Pusuda bekleyenler yine olumsuz propagandalarına başladılar.  Fakat aksi oldu Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlığında Türk ordusu 23 Ağustos 13 Eylül arasında, 22 gün 22 gece süren   Sakarya Meydan Muharebesini kazandı. Yunan ordusunun 122164 kişi idi bunun 4364’ü subaydı. Türk ordusunun asker mevcudu daha azdı fakat subay miktarı fazlaydı. Türk Kuvvetlerinde 46228 tüfek, 515 makinalı ve 167 top vardı. Yunan kuvvetlerinde ise, 85000 tüfek, 876 makinalı ve 248 top vardı. Savaş sonunda Türk tarafı subay ve er 3282 şehit ve 13618 yaralı verdi. Şehit subay miktarı 345 yaralı miktarı 1217 idi. Yunan tarafının subay ve er ölü kaybı 15000 ve yaralı miktarı 25000 idi. Kendisine Meclis tarafından Mareşallık rütbesi verilen Mustafa Kemal şöyle diyordu “Ordumuz vatanımız içinde bir tek düşman askeri bırakmayıncaya kadar takip, tazyik ve taarruzuna devam edecektir”. Nitekim bir yıl sonra, 26 Ağustos 1922’ de Büyük Taarruz başladı. Türk Ordusunun mevcudu 186900 Yunan ordusunun mevcudu 195000 idi, Türk Ordusunda 98596 tüfek, 839 ağır makineli 2025 hafif makineli 323 top ve 5286 kılıç vardı. Yunanlılarda ise 130000 tüfek 1002 ağır makineli 3152 hafif makineli ve 344 top ve 3000 kılıç bulunuyordu. 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nde Süvari Kolordusu ve diğer birlikler tarafından geri çekilme yolu kapatılan düşman kuvvetleri (5 tümen 40-50 bin kişi) kısmen esir kısmen imha edildi.  Kurtuluş Savaşı sırasında bütün muharebelerde ve hastalıklardan toplam 980 subay ve 36239 er kayıp verildi. Türk süvarileri 9 Eylül’de İzmir’e girdi. Son Yunan askerleri de 17 Eylül’de Bandırma’dan gemiyle kaçtı.

11 Ekim’de 1922’de Mudanya mütarekesi imzalandı. 30 Ekim’de Osmanlı Imaparatorluğunun çöktüğu veTBMM hükümetinin kurulduğu ilân edildi. 1 Kasım’da saltanat kaldırıldı. 17 Kasım’da Sultan Vahdettin İstanbul’dan kaçtı. 18 Kasım’da Abdülmecit Efendi halife seçildi. 20 Kasım’da Lozan Konferansı başladı. 24 Temmuz 1923’de Lozan Barış Anlaşması imzalandı. 29 Ekim 1923 ‘de Cumhuriyet ilân edildi.

Cumhuriyetin temelinde emperyalizme karşı bir Kurtuluş Savaşı ve kötü yönetime karşı bir Anadolu İhtilâli yatar. Cumhuriyet’le beraber gelen Atatürk Devrimleri ülkemize çağdaşlığın kapısını açmış, kendi başımıza bağımsız yeni, modern bir devlet kurabileceğimizi bize göstermiştir. Bu mücadelenin kaynağı daima Anadolu halkı olmuştur. Türk Kurtuluş Savaşı kendi başımıza ne kadar büyük işler başarabileceğimizin kanıtıdır. Onun için bu gün de sorunlarımıza çözümü başka ülkelerde değil kendimizde aramak zorundayız. Mustafa Kemal’in meş’alesini sömürgeciliğe ve emperyalizme bayrak açmış, Atatürk’ün heykelinin dikildiği Havana’daki Fidel Castro’lar ve göğsündan Mustafa Kemal’in Nutku çıkan Che Guavera’ların taşıdığı gibi bizim de büyük bir içtenlikle taşımak zorunluluğumuz bulunmaktadır.                                        7


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir