11 yıl önce bir 13 Temmuz Çarşamba günü güzel, hüzünlü ve de anlamlı bir buluşma olmuştu Hocanın başucunda… O’nun ışığı ile aydınlanmış yüzlerce aydın, emekçi dostları, öğrencileri, gönüldaşları O’nunla buluşup, konuşmuş; O’nu gönlümüze, yüreklerimize, beyinlerimize daha bir iyice yerleştirmiştik… Ne çabuk geçiyor bu hain zaman…
İnsanlar vardır kem küm eder, iki kelimeyi yan yana getiremez. O, son yıllarda yurdun dört bir yanını dolaşıp, doğruyu, gerçeği, güzeli anlattı tadına doyulmaz üslubu ile içinden çıktığı halkına. Yunus gibi…
Hoca o devirlerde yaşasaydı herhalde dervişandan olurdu, arif ve bilge…
İnsanlar vardır iki kitabı okumayı beceremez. O onlarca kitap yazıp, tüm bildiğini, gördüğünü armağan etti toplumuna.
Ne bir kompleksi ne de bir kuşkusu vardı yurdundan ve milletinden yana.
Aydınlanmacı, antiemperyalist, emekten yana, işçi dostu…
Tüm ömrü mücadele, cesaret, özgüven ve özveri örneği.
Ağabey, dost, öğretmen.
Övgüye ne hacet… Tüm övgülere karşın içtenlik, tevazu ve hoşgörünün adı: Alpaslan Işıklı
Bu koskocaman ışık, kadim dostum Atilla Özsever’ in köşesinde altını çizdiği gibi “sınıfsız ve sömürüsüz bir başka dünyanın mümkün olduğunun” arayışında idi.
Tırnak içindeki satırlarda O konuşuyor…
Bu arayışı zorunlu kılan temel çelişki “Bütün dünyada ve Türkiye’de her şey emperyalizmin çok geniş müdahalesi ve etkisi altında olması, Atatürk’ün işaret ettiği gibi mazlum milletler – emperyalizm zıtlığıdır”. Bu zıtlığa karşı önermesi ise aşağıdan yukarıya gelişen, tabandan gelen, örgütlü toplumla serpilip gelişen, katılımcı, yeni egemen zümreler yaratmayan gerçek bir demokrasi ve sosyalizm… “Kuramlar Boyunca Özyönetim” böyle bir arayışın kitabıdır.
Aslında Hoca’nın yaşamı ve kitapları böylesine bir arayışın mücadelesidir.
Örneğin, başyapıtı ve doçentlik tezi “Sendikacılık ve Siyaset” te örgütlü toplumun emekçilerden hareketle inşa edilebileceğini tarihsel ve nesnel bir
“Emek ve Ücret”, “Bir Başka İktisat” la devam edip, eşitsiz bölüşüme kafa tutar.
“Sosyalizm, Kemalizm ve Din “de toplumun maruz kaldığı sosyal, kültürel, siyasal tsunamiyi, değerlerin çökertilmesini, amneziye( bellek kaybı) uğratılan toplumu uyarır.
“Küreselleşme ve Demokratikleşme”, “Yeni Dünya Düzeni ve Özelleştirme” “Küresel Saldırı, Ulusal Devlet ve Sendikalar”, “Kumarhane Kapitalizmi” neoliberalizm ve küreselleşmeye meydan okumadır.
Türkiye’nin üzerine çöken karabulutları, “Devlet ve Demokrasi” ve “Said Nursi, Fethullah Gülen”ve “Laik Sempatizanları”nda nesnel bir üslupla, neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde zaman-zemin-mekân boyutlarında açıklar.
“Gün Doğmadan” ise neler doğabileceğine dair umutlarının, başından geçenlerin, başına gelenlerin muhteşem öyküsüdür.
“Bir şeyin hayalini sürekli olarak yaşamaktayım: dünyanın, insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunları ele alan ufuk açıcı, sıradan olmayan bir kitap yazmak; umarım yaşım elverir de yazarım. Bugünlerde henüz onun birikimi ve hazırlığı içinde görmüyorum kendimi. Bu birikim ve hazırlığa sahip olduğumda, umarım hayatta olurum. Sağlığım iyi ama yaşım yetmiş.”
İlahi hocam sen yazacağını yazdın. Tabii anlamak isteyenlere… Ama üzülme anlamak isteyenler, anlayanlar giderek çoğalıyor dünyanın her tarafında…
Sen, artık huzur içinde ol. Arada bir bizlere kendini o sıcacık gülümseyişlerin, tatlı şakalarınla hatırlat yeter…