BÜTÜN KIBRIS
HÜSEYİN MÜMTAZ
Kıbrıs’ta 1974’ün 50’inci Yıl kutlamalarına hazırlanıyoruz.
Adanın 3 te 1‘ini aldığımız 74’ün ellinci yılına.
Ama tamamını aldığımız 453’üncü yıldan ise kimse bahsetmiyor.
2024; 1571’in 453’üncü yılıdır.
Ben yine adanın tamamını, bütününü, hepsini istiyorum.
Rum-Yunan ikilisi hiçbir zaman adanın sahibi olamamıştı ki!
(Venedikliler, Cenevizliler gelsin, konuşalım!)
Onun için “Kuzey”KTC değil, KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ diyorum.
Çünkü “Kuzey” demek, diğer tarafını bırakmak, terk etmek, başkasına ait olduğunu kabullenmek demektir.
Halit Kakınç diyor ki;
“Dostlar… Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi ile Osmanlı’nın uzun sürecek erken final dönemi başlamıştır… Hürrem diye bilinen Alexandra Anastasia Lisowka, bana göre Osmanlı’yı Bitiren Fahişe olarak tarihe geçmiştir. Kızıl Saçlı Fahişe’nin tarihçi Reşad Ekrem Koçu’ya göre sarı değil kumral… Sarhoş değil ayyaş olan oğlu Selim, hamamda sazlı-köçekli bir âlem sırasında düşüp kafasını vurarak can vermiştir. Anasına yakışır bir evlât, selefleri için utanç vesilesidir”.
Peki, “sarı değil kumral, sarhoş değil ayyaş” olan Selim, Kıbrıs’ı neden fethetmiştir?
El cevap; Türklerden kurtulmak için…
Nazım Beratlı yazıyor (Rahmetle anıyorum. Her ölüm erkendir ama onun daha yazacağı çok kitap vardı);
“Sarı/Sarhoş Selim zamanında, şimdiki Kıbrıs Türklerinin ataları olan ve Yavuz Selim’den beri Osmanlı ile pek anlaşamayan Alevi/Bektaşi Yörük ve Türkmen’ler; padişahın mecburî göç/mecburî iskân fermanı ve ‘geri dönenin boynu vurula’ talimatıyla” Ada’ya sürülmemiş miydi?
Fermân-ı Padişahi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun “Anadolu”sundan, Anadolu’nun da özellikle Türkmen/Yörük/Alevi ç(y)oğunluklu bölgelerinden; her biri ayrı meslek erbabı, mesleğinin ehli; erkekse sabıkasızlığı, kızsa bekâreti “iki kişinin kefaletine raptedilmiş” seçilmişlerin Ada’ya iskânı öngörülmüş, sağlanmıştı.
1877/78’de (gene kendilerine hiç bir şey sormadan) Kıbrıs’ı Padişahımız efendimiz azametli, fehametli Sultan Abdülhamit Han Hazretleri İngiliz’e satmamış mıydı? (‘Kiraladı’ diyenlere inanmayın).
Tesadüfün garip cilvesi geçtiğimiz yıllarda Londra’da “Kıbrıs Türkleri”nin “Birleşik Krallık’ta 100’üncü Yılı” kutlandı.
5 Kasım 1914, Birleşik Krallık’ın Bakanlar Kurulu kararı ile Osmanlıya savaş ve Kıbrıs’ı ilhak tarihidir. İngiltere bu kararı; Türkiye’nin kabul etmediği Sevr’in 115,116 ve 117’inci maddelerine bağlıyor. Ama 1923 Lozan’da madde 20 ve 21 ile bu ilhak tanınıyor.
27 Kasım 1917 de Britanya Krallık Emri ile de Kıbrıs Türkleri istedikleri yere; Türkiye, Avustralya yahut İngiltere’ye kitlesel olarak göç edebileceklerdi.
Böylelikle önce Antalya ve Mersin’e (1571’de geldikleri yer) sonra da İngiltere’ye yerleştiler.
Bu gün Toroslar’da 60 bin, İngiltere’de 300.000; 1917 göçmeni olduğu varsayılıyor.
Beratlı açıkça diyor ki;
“Kıbrıslı Türkler, Anadolu’nun en önemli Alevî Türkmen boylarının adaya sürülmüş torunlarıdır”.
(Yâni fetihle beraber barajın kapakları açılmamış, ipini koparan Ada’ya akmamıştı. “Seçilenler” gönderilmişti).
Ben 40 sene önceki acemilik dönemimin ilk tebliğlerinden birinde bunu Osmanlı’nın “Türkçülüğü”ne bağlamıştım. Oturuma verilen arada Kafalı Hoca (Mustafa) kulağıma eğilmiş, “Türkmen/Alevi isyanlarından kurtulmak için” demişti, “Türkçülüğünden değil”…
Beratlı ne diyordu;
“Kıbrıslı Türkler, Anadolu’nun en önemli Alevî Türkmen boylarının adaya sürülmüş torunlarıdır”.
(“Kıbrıslı Türkler”in yanlış, doğrusunun “Kıbrıs Türkleri” olduğu konusunda ayrıca beş cilt kitap yazacağım.)
1974’de tam tersi oldu.
Ne demek istediğimin yorumu size ait.
…
Yine başa dönelim.
2024; 1571’in 453’üncü yılıdır.
Ben 50’inci değil, 453’üncü yılı kutluyorum.
Ben yine adanın tamamını, bütününü, hepsini istiyorum.
Çünkü asıl sahibi zaten benim.
Rum-Yunan ikilisi ne zaman adaya sahip olmuştu ki?
…
Beşparmaklardaki bayrağı, Trodos’un Torosları gören yüzüne çizmek istiyorum.