Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
İran’da Devlet Sömürüsüne İsyan Kazandı
İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini Türk kökenli Pezeşkiyan’ın kazanması, reformcuların başarısı olarak yorumlanmaktadır. Halbuki Pezeşkiyan’a oy verenlerin ekseriyeti reformun ne olduğunu dahi bilmemektedir. Bildikleri şey, tek kişinin yönetimindeki ülkede sonu gelmeyen, gittikçe şiddetlenen soygun düzenine karşı bir nebze sesini yükseltebilen adaya oy verdikleridir. Pezeşkiyan’ı kazandıran diğer unsur ise molla-soygun düzenine karşı çıkamayanların sandık başına gitmemesidir. Başkent Tahran’da oy kullanmayanların oranının çok daha yüksek olması, soygun düzenini daha net izleyen kitlelerin tepkisidir. Tek adam ve avanesi, ülkenin hemen bütün ekonomik kaynaklarını uhdesine aldıkları halde, başkentteki tepkinin “o çok aldı, ben az aldım” anlamı da bulunmaktadır.
Mevcut anayasal sistem, 1989’dan beri dini lider makamındaki Hamaney’i ve atadığı kurulları, bağlı örgütleri, vakıfları her alanda yetkili kılmıştır. Mesela Devrim Muhafızları, Hamaney’e bağlı, hiçbir yasal denetimin olmadığı, fakat önemli ekonomik kaynaklarının sahibi olduğu örgütlenmedir. İran silahlı kuvvetleri ülkenin resmi ordusunu oluşturduğu halde genel kurmay başkanıyla üst düzey komutanları Hamaney atamaktadır. Benzer şekilde üst yargıdaki makamlara atamalar da Hamaney tarafından yapılır. Yasama, yürütme ve yargıyı kontrol altında tutan, yasaları veto edebilen anayasal kurulların da önemli bir kısmı zaten aynı kişinin atadığı üyelerden oluşur.
Petrol ve doğalgaz kaynakları bakımından dünyanın zenginlerinde İran ekonomisinin yaklaşık %90’ı devletin, denetim dışı molla örgütlerinin, Hamaney’e bağlı birimlerin kontrolündedir. Ekonomik olarak cumhurbaşkanın kontrolündeki iktisadi unsurlar son derece sınırlıdır. Özel sektör ise %10 civarındadır. Petrol, doğalgaz, havaalanları, iletişim kuruluşları gibi altın yumurtlayan tavukların, denetim dışı olarak mollaların kontrolünde olmasının dış destekli gerekçesi, ABD yaptırımlarıdır. Bir dönem BM yaptırımları söz konusuyken günümüzde ilk bakışta sadece ABD’nin kendi yasalarına dayandırdığı yaptırımlar bulunmaktadır. Ancak dünya finans sisteminin ABD merkezli olduğu dikkate alındığında her ülkenin ve uluslararası kuruluşun ABD yasalarının gereğini dikkate alma zorunluluğu bulunmaktadır. Halkbank genel müdür yardımcısının ABD’de tutuklanması ve yargılanması bu gerçeğin sonucudur. Ekonomisi, nüfusu, coğrafyası ile büyük devlet durumundaki İran’ın yarım asra yaklaşan yaptırımlara karşı bulduğu formüllerin omurgasını, iktisadi kaynaklarını ve faaliyetlerini gayr-i resmileştirmek oluşturmaktadır. Bu zorunluluk aynı zamanda ülkesini sömüren molla rejiminin dayanağını teşkil etmektedir.
On yıllardır süren yaptırımlara karşın rejimin gücünü koruması, birçok akademik çalışmaya konu olmuştur. İlginçtir ki ABD’nin muteber kuruluşlarının raporları da yaptırımların sadece molla rejiminin varlığını sürdürmeye yaradığını rakamlar, ilişkiler ve sonuçlarıyla ortaya koymaktadır. Derya Tuğlu’nun “Yaptırımlar Altında İran’ın Ekonomi Politiği”nde bu konuda yeterli kaynaklara ulaşılabilir. Yakın zamana kadar komplo teorisi sayılan ancak günümüzde herkesin bütün çıplaklığı ile gördüğü İsrail-İran-ABD işbirliğinin temelinde bu yaptırımlar bulunmaktadır. Pezeşkiyan veya diğer herhangi bir aday, akademisyen, kanaat önderi, dev iktisadi kuruluşların denetim dışı kalmasını hiçbir zaman gündeme getiremez. Çünkü böyle bir cüret ABD-İsrail ajanlığı suçlamasına yol açar. Esasen ABD ve diğer sömürgeci ülkeler zaten bu coğrafyada açık toplum, iktisadi refah, sosyal adalet, demokratik katılım gibi devletin moral temelini oluşturan unsurların yerleşmesini hiçbir zaman istememiş, tek adam rejimlerini çok daha kullanılışlı bulmuşlardır.
İran’daki soygun düzeninin diğer bir temelini, kayıp imamın vekili kabul edilen ayatulluhlara verilen humus oluşturmaktadır. Kitap ve sünnetle ilgisi olmayan, önemli ölçüde İngiliz-Rus eksenli sömürge döneminde yerleşen uygulamaya göre ticaret erbabı cirosunun beşte birini (humus) kayıp imama vermekle mükellef olup o gelinceye kadar meblağı, vekilleri durumundaki mollalara tevdi eder. Halbuki İslam’da zekat, üzerinden bir yıl geçen ticari sermayenin kırkta biri olup verileceği sekiz yer Kur’an-ı Kerim’de sayılmıştır. Cironun beşte birini mollalara vermekle mükellef esnaf kâr marjını yüksek tutmak zorunda kaldığından halk bu yolla da sömürülmektedir. Kendisine verilen humusu kabul eden mollalar bunun bekçisi ve koruyucusu olarak verilen parayla evler, depolar inşa eder kayıp imam gelinceye kadar ihtiyaçlarını da bu birikimden karşılarlar. Bu sistemde halk sürekli fakirleşirken ayetullahlar karun gibi zenginleşmiştir.
Birçok bölgede Orta Çağ şartlarında hayatını idâme ettiren halkın en önemli geçim kaynağı molla kuruluşlarından gelen yardımlardır. Çoğu Hamaney kontrolündeki yardım kuruluşları yanında bazı diğer mollaların da vakıfları bulunmaktadır. Kayıtlarındaki bölge sakinlerine bulgur, makarna gibi hayatta kalacak kadar ihtiyaçlarını karşılayan bu düzen de gittikçe sarsılmaktadır. Çünkü kendileri çok zor şartlar altında yaşarken tek önder, avanesi ve yandaşlarının şatafat ve ısrafı, iletişim imkanları sayesinde net olarak görülebilmekte, karşı isyan genişlemektedir.
Bütün bu çürümüş ve soyguncu yapıyı Pezeşkiyan düzeltebilecek mi? Hamaney’e bağlı kurullar daha önce Pezeşkiyan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını veto ettikleri halde bu sefer önünü açtılar. Hamaney de Pezeşkiyan gibi Tebriz Türkü olup son dönemde aralarının iyi olduğu haberleri gelmektedir. Pezeşkiyan, Türk olduğunu evinde Türkçe konuşulduğunu iftiharla söylerken Hamaney döneminde de baskıyla uygulanan ilkokuldan üniversiteye Farsça eğitim konusunda yumuşama haberleri veya vaatleri duyulmadı. Ama Türkiye’de de Kürtçe eğitim diyebileceklere hatırlatalım ki bu coğrafyada bin yıldan fazla süredir eğitim dili Türkçe olup bu dilde evrensel bilime katkı sağlayan zengin literatür oluşmuştur. Asırlardır Türklerin yönettiği İran’da Farisiler azınlıktadır. Farisileştirme projesi İngiliz-Rus temelli Siyonist proje olarak Tebriz Türkü Hamaney döneminde de uygulanmaktadır.
“İran’da Türklük kazandı” veya “Türk dünyasının birleşmesinin önü açıldı” gibi heyecan dötürenlere hatırlatalım: İran’ı 8 yıl cumhurbaşkanı, Humeyni’den sonra 35 yıldır tek adam olarak yöneten Hamaney de belirttiğimiz gibi Tebriz Türküdür. Bizde tarihi gelişmelerin bir sonucu olarak önemli miktarda kripto Ermeni, Yahudi veya başka gayr-i Müslim unsurların benzeri İran’da da oldukça fazla bulunmaktadır. İran’da daha çok kripto Zerdüşt, Yahudi ve diğer unsurlar bulunmaktadır. Aslında İran’daki mesela Yahudi ve Ermenilerin hayat standartları, anayasal hakları çok daha ileri düzeyde olup mesela ilköğretimi kendi dillerinde yapabilmektedir. Devlet veya mollalık düzeninde yükselenlerden kripto kimlikli önemli isimler bulunmaktadır. Bununla beraber Pezeşkiyan’ın soyadına takılarak kripto Ermeni şüphesine karşı “Pizişkiyani” benzeri ifadeler kullananlara hatırlatalım: “yan” bu coğrafyada da Ermeni soyadlarında bulunmaktadır. Ancak aynı zamanda sonu “y, i” ile biten kelimelerin Farsça çoğulu “an” eki ile “yan” olarak biter. “Pezeşk” veya “Pizişk” doktor demek olup çoğulu “pezeşkiyan”dır. Yeni İran cumhurbaşkanının sırf soyadındaki “yan”a bakarak kripto Ermeni olabileceği zannedilmemelidir.
Her ne kadar mevcut anayasal sistemde Pezeşkiyan’ın yapabileceği pek bir şey yoksa da yaşlılık problemleri olan Hamaney’in yerine muhtemelen oğlunun gelmesinde payanda olarak kullanılabilecektir. Önceki örneklerde olduğu gibi Pezeşkiyan’ın mertebesi yükseltilerek rehber yapılması da ihtimal dışı değildir. Humeyni’yi şartları karşılamadığı halde idamdan kurtarmak için “ayetullah” mertebesine çıkaran Şeriatmedari’nin kalan ömrünü ev hapsinde geçirdiğini hatırlayalım. Diğer baskı rejimleri ve diktatörlükler gibi, her ne kadar Siyonist veya sömürgeci projeler için son derece kullanışlı olsa da molla rejiminin de elbette bir sonu olacaktır. Dijitalleşen çağda Pezeşkiyan cumhurbaşkanlığının bu süreçteki etkisi, Hamaney’in sağlık sorunları da dikkate alındığında önemli olabilecektir.
alaeddinyalcnkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın