Hani derler ya, adamlar elli hatta yüz yıl sonrasını planlıyor diye.
O kadar plana gerek yok.
Sebep?
Çünkü küresel oligarklar adından da belli olduğu gibi geleceğe bol yedekle giriyorlar.
Nedir bu yedekler;
Bolca kapital,
Bolca maden,
Bolca endüstri tesisi,
Bolca think tank kuruluşu,
Bolca akıl ve örgüt..
Şöyle düşünün, cebinizde beş altı yüz bin lira olsa ve araba alacak olsanız imkanlarınız nelerdir?
İkinci elcilerde dolaşırsınız.
Ama şöyle bir milyon tl üzerinde para varsa.
Bir anda kapılar çoğalır.
Bazı sıfır arabalara bakabilirsiniz.
Peki ya iki üç milyon varsa.
Bu durumda galeri galeri gezersiniz.
Aynısı…
Küresel oligarklarda para var.
Dünyanın her ülkesinde de satılmaya, satmaya hazır, kendini pazarlayan kadrolar var.
Misal bir partinin son kullanma tarihi mi doldu, hemen onun ardındaki partinin lideri mutlaka gelir biat eder.
İşte bu nedenle bütün parti liderleri yola çıkmadan önce NEW YORK’da çeşitli iş çevreleriyle görüşmeye gider.
Garantiler verir, para sağlamak, borç yapılandırmak için başka bir imkan yoktur.
Bir ülkenin, bir devletin bu kadar büyük bir borç kamburu varsa bunun başka da yolu yoktur.
Misal Türkiye’de darbe mi yapılacak, illa ki, önceden bunun onayının New York’dan alınması lazım.
Misal şeriatçılar iktidar mı istiyor, yine aynı.
Küresel oligarşi tezgahtan elma seçer gibi seçer.
Dahası küresel oligarkların elinin altında ciddi bir kurumsal yapı vardır.
Tıpkı hedefi gördüğünde aport duran köpek gibi otonom olarak dünyayı izler, gelişmeleri yönlendirir, stratejik kararlar alır.
Dünyanın yönetilmesi öyle bizdeki tek adam yönetimleri ile mümkün değildir, elbette.
Peki, bu ahval ve şerait dahilinde herşey bitti, artık teslim olmaktan başka çare yok mu?
Değil elbette.
Öncelikle hiçbir ülke bu kadar borçla bağımsız olamaz.
İkincisi, her seviyede yönetimi meclislere teslim ettiğinizde ülkenin şantajla, rüşvetle, tehditle yolundan çıkarılması çok zor olur.
Misal Olaf Palme öldürüldü, ne değişti?
Üçüncüsü ülkede var olan her kurumun birbirini, en çok da siyasi iktidarları denetlemesi şarttır.
Mali denetim,
Siyasi denetim,
Hukuk denetimi,
İdari denetim,
Son olarak belki de en önemlisi ülkede var olan her türden siyasi, mali olgunun, kurumun gelirleri, giderleri, finansmanı açısından hesap sorulabilir, hesap verilebilir halde olmasını sağlamak gelir.
Partiler, siyasetçiler, bürokratlar gelirleri, giderleri, kampanyaları, etkinliklerinin finansmanı açısından saydam, denetleme altında olmalı.
Kii, bir bakanın parti kredi kartıyla tobleron çikolata aldığını belirleyebilmek mümkün olabilsin.
Oysa bizde bir(!) parti kuruluş yıllarında yabancı bir devletten, İran’dan on milyonlarca dolar bağış alıyor.
Ya da partiler seçim çalışmalarını belirsiz parasal kaynaklarla finanse ediyor.
Siyaset kara ve karanlık parayla finanse ediliyorsa, partilerin üs yönetimlerini, siyasileri satın almak son derece kolay olur.
Günümüz Türkiye’sinde hemen her partinin organize bir suç şebekesi gibi faaliyet göstermesi işte bundandır.
Parayı takip etmeden suçu ve suçluyu bulmak imkansızdır.
Bir yanıt yazın