Aylin D.M. 13 yıl önce.
Değerli Başkan ve yönetim Kurulu Üyeleri, Değerli Yerli ve Yabancı Konuklar,
Yıllardan 1919,
Gün; 19 Mayıs,
Adres; Samsun Limanı
Milli Kurtuluş Ateşinin Yakıldığı Şehir Samsun’da,
Bandırma gemisiyle limana yaklaşan Sarı Paşa’ya, Mustafalarına, Mustafa Kemallerine bağrını açan ve daha sonrada, Samsu’nu bir Milli Direniş Kalesine dönüştüren vatanperver Samsunluların torunları,
Milli Direniş ve Bağımsızlık Ateşi, Gençlik ve Spor Bayramı günümüz; Size, Tüm Türk Dünyasına, ve bu günü örnek alan diğer mazlum milletlere kutlu olsun.
19 Mayıs 1919, bilindiği gibi sadece Türk Milletinin milli direniş ve bağımsızlık ateşi günü, ve Gençlik ve Spor Bayramı değildir. Aynı zamanda, diğer mazlum milletlerin, Asya, Afrika, Amerika kıtasında da örnek ve milad aldığı ve Ulusal Bağımsızlık mücadelelerininde ilham günüdür. Bu bakımdan 19 Mayıs, 1. Dünya ve 2. Dünya Savaşlarından sonra; esir, yoksul, köleciliği reddeden, bu uğurda milletleri ve vatanları için canlarını seve seve vererek bağımsızlıklarını kazanan, diğer milletlerinde, mihenk taşı olarak ele aldığı gündür. Yani 19 Mayıs 1919, Samsun ateşi, tüm dünyaya mal olmuş, tarihin nadir kaydettiği, bir dahi ve ebedi önder Mustafa Kemal Atatürk ün, kendi milletine ve onun tarihsel köklerine güvenip değerlendirerek; yıkılmış, yakılmış, parçalanmış, yorgun, yoksul ve yöneticileri tarafından ihanete uğramış bir millet ve devletin, nasıl birleşip de ayağa kalkacağını, organize edileceğini, onuru, haysiyeti, şerefi, istiklali ve istikbali için, zaferden zafere koşacağınında seferberlik günüdür.
Yani bu berrak ve kutsal olan direniş ve bağımsızlık ateşi günü, sadece biz Türkler için değil, tüm; Asya, Afrika, Amerika kıtalarında ve hatta Avrupa’da da, örnek kıskanılan ve imrenilen bir gün olarak, yüce önder Atatürk’le birlikte KUTSAL İSYAN olarak geçmişte ve bugünde ele alınmakta ve anılmaktadır.
Kısaca özetlersek, anılan ve imrenilen olayın özü tarihin başladığı şehir vatan toprağı Samsundur.
Tarihin yazıldığı yer, tarihte, bugünde ve gelecektede olduğu gibi tüm Türk Yurdudur.
Yazanlar ise, önderleri Sarı Paşayla, Mustafa Kemalle, Mustafa Kemel Atatürkle birlikte hareket eden; İpsiz Recepleri, Kara Fatmaları, Velayettin Çelebileri, Sütçü İmamları, Telgrafçı Hamdileri, Diyap Ağaları, Hasan Tahsinleri, İstihbaratçı Mim mim Gruplarını, Karakol Gruplarını, ŞahKulu Dergahlarını, Batum’dan Anadolu’ya silah ve cephane taşıyan ve gerektiğinde düşmanın eline geçmemesi içinde gemisiyle/takalarıyla birlikte kendisinide denize gömen, şer verip sır vermeyen laz resileri, vatanını tercih ederek çocukları, bebekleriyle sırtında Kuvayi Milliye’ye cephane taşıyan, onurlu, fedakar, cefakar Türk kadınları, kızları, düşmanın Sevrine teslim ve memur olmuş, Atatürk ün deyişiyle hain İstanbul Hükümetini ve hain yaratık padişahın oluşturduğu Kuvvayı İnzibatıye’ye karşı tüm vatan sathında çelikten bir örgütlenmeyi, Kuvayi Milliye’yi kuran, vatanı ve milleti kurtaran, yediden yetmişe onurlu ve kahraman Türk Milletidir.
Yani bu Kutsal İsyanın sahipleri, dünya tarihine tekrar ve tekrar imzasını atan ve dün olduğu gibi bugünde gücünü ve belleğini tarihinden ve damarlarındaki asıl kandan alan sizlersiniz.
Burada gerçeği anlamak için biraz geri dönelim;
Yıl 1914, Başında Talat Paşa’nın olduğu İttihat Terakki Cemiyeti hükümettedir. Osmanlı Devleti, Almanya ve Avusturya’nın yanında, İngiltere, Rusya, İtalya ve Fransa’dan oluşan itilaf devletlerine karşı savaşa girmiştir.
Hükümet esas olarak o gün cephelerdeki savaş durumlarıyla ilgilenmektedir.
1915 yılına doğru, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Osmanlı tebası olan, Rumlar ve Ermeniler, kendi kurdukları ve yabancı diplomat şefleri ve misyonerler tarafından desteklenen cemiyetlerinde, ayrılıkçılık ve etnik milliyetçilik etrafında birleşmektedir.
Bu durum Anadolu’daki mevcut Gregorian ve Rum Ortadoks kiliseleri tarafından desteklenmektedir.
Bir yanda Karadeniz ve Batı Anadolu’da ve Trakya’da “Pontus devleti, Büyük Yunanistan” istemiyle faliyet gösteren Rum ayrılıkçılar, diğer yanda ise Anadolu’nun 7 vilayetini itilaf devletleri tarafından vaad edildiği için harekete geçen ayrılıkçı ve soykırımcı Taşnak ve Hıncak Ermeni örgütleri çeşitli silahlı isyanlar çıkartmakta, Osmanlı Ordusu’nun ikmal yollarına saldırmakta, itilaf devletlerine casusluk yapmakta hatta ve hatta itilaf devletleri ordularının saflarında kendi devletleride olan Osmanlı’nın Ordusu’na karşı bizzat savaşmaktadır.
Bunun yanında isyancı Ermeni çeteleri, Anadolu’da müslüman köylerine ve kendileri ile birlikte olmayan Ermenilerede saldırmakta, terör uygulamakta ve soykırım yapmaktadır.
Bu soykırımlarda belgelere göre yaklaşık 600 bine yakın müslüman Ermeni çeteler tarafından soykırıma uğratılmıştır.
Aynı dönemde ise, Balkanlarda, Kafkasya’da, Arap coğrafyasındaki müslüman ahali varını yoğunu ve 3 milyona yakın şehidinide geride bırakarak Anadolu’ya akın etmekte ve kendilerine güvenilir bir coğrafya aramaktadır.
Bu durumu değerlendiren Osmanlı Hükümeti, 1915’de İç karışıklığa ve Ermeni ve Rum çetelerinin yaptığı terör ve soykırımlara bir son vermek için, İsyan edilen bölgelerde yaşayan Ermenileri, bir Osmanlı toprağı olan, Musul’dan Lübnan’a kadar olan bölgeye, geçici mecburi iskan için tehcire tabi tutmuştur.
Pontuşçuluk oynayan Rum çetelerine karşıda gerekli önlemleri almaya başlanmış ve gerekli yerlerde mukavemet gösterilmiştir.
O dönem Uluslararası bir hakkı, Devlet olma hakkını kullanan Osmanlı hükümeti, geriye dönüşü olan tedbir amaçlı tehcir kararıyla, hem Karadeniz, Doğu ve İç Anadolu’daki ve Akdenizin Doğu bölgelerindeki isyancı Ermenilerin aleti olan Ermeni tebayı korumak ve hemde isyana destek verenlerinde dahil edildiği büyük yoğunluktaki grupları mecburi iskana tabi tutma yöntemini kullanmıştır. Bu karar bugünde dünya savaş tarihinde isyancılara karşı alınan en insancıl kararı teşkil etmektedir.
Çünkü burada Türk savaş gelenekleri uygulanmış, sivil ahaliye tedbir alma amacıyla tehcir etmenin dışında dokunulmamıştır.
Diğer devletlerin tarihlerinde ise aynı durum, yani isyan ve ihanet sadece ölümle cezalandırılmıştır.
İleriki safhalarda da görülecektirki, iç düşman kuvvetlerinden tedbirsel tehcir yöntemiyle arındırılan bu coğrafya, kurtuluş savaşınında fiili alt yapısı için güvenilir coğrafik alan hazırlamıştır.
Nitekim Samsun, Erzurum, Amasya, Sivas ve Ankara gibi Kurtuluş savaşının bayrağının açıldığı, teşkilatlandırıldığı, kararlarının alındığı kongreler, askeri sevkiyat bu güvenilir coğrafyada yapılmış, kurtuluş savaşındaki sevkiyat bu coğrafya üzerinde inşaa edilmiştir. Alınan haklı ve hukuki, acil tedbir amaçlı tehcir kararıyla, Anadolu’nun yedi vilayetinde Ermeni devleti kurulamamıştır. Ve Anadolu’nun Türk Yurdu olmaktan çıkarılmasına müdahale edilmiştir.
Bu anlamda, biz Türklerin, Talat Paşa ve arkadaşlarının aldığı bu tehcir kararının, Türk ve diğer müslüman ahali üzerinde yarattığı güvenilir bölgede, Milli Kurtuluş Savaşımızın oluşmasında oynadığı çok önemli fiili rolden dolayı, onlara yani Ermeni teröristler tarafından şehit edilen Devlet-Millet Büyüklerimiz olan İç İşleri Bakanı Talat Paşa’ya, Teşkilatı Mahsusa Reisi yani Osmanlı İstihbarat Şefi Dr. Bahaeddin Şakir’e, Trabzon valisi Azmi Bey’e , Cemal Paşa’ya ve Sait Halim Paşa’ya şükran borcumuz vardır.
Aldıkları tehcir kararları ile Türklerin ve diğer müslümanların hatta çetelerle birlikte olmayı rededen hristiyanlarında hayatları kurtarılmıştır ve sonunda da bu müdahale ile İtilaf devletlerinin destekledikleri Ermenilerin yaptıkları soykırımlara dur denilmiştir.
Hükümetin aldığı bu tedbir amaçlı tehcir süreci devam ederken, bir yandan savaş süreci ilerlemekte, Balkan’larda, Çanakkale’de, Arap bölgelerinde savaşan Osmanlı ordusu savaşlarda başarılar kazanmasına rağmen, Almanya ve Avusturya’lı müttefikler cephelerde ağır yenilgi almaktadır.
Bir dönem hem Teşkilatı Mahsusa üyesi ve İttihat terakki Cemiyeti’nin aktif elamanlarından olan Mustafa Kemal gidişatı yani yenilgiyi görmekte, İstanbul ve değişik yerlerdeki, arkadaşlarına ve askeri erkana toprakların kaybedilmemesi için fikrini belirtmekte , azami çaba sarfederek ve alınan ve alınacak olan kararları etkilemeye çalışmaktadır. Yıl 1918’e geldiğinde ise Osmanlı Devleti ve Müttefikleri olan Almanlar ve Avusturyalılar yenilmiştir.
Anadolu ve Trakya ve diğer bölgelerdeki müslüman halk perişan, yokluk ve çaresizlik içerisindedir.
Savaşın getirdiği hastalıklarda çabadır. Ordular dağıtılmış, tersanelere limanlara girilmiş, Kadim Türk yurdu, itilaf devletleri tarafından parsellenmiş ve işgal edilmiştir. Hain Nemrut Mustafa Paşa Divanı tarafından, Boğazlıyan Kaymakamı Milli şehidimiz Kemal Bey çeşitli sahte belgeler ve iftiracı şahitlerin verdiği ifadelerle yabancı devletlere yaranmak için idam edilmiştir. Subaylar ve bürokratlar tutuklanmamış, milleti öndersiz bırakmak için 150 kişilik millici Türk Büyüğü Malta’ya sürülmüştür.
Artık İttihat Terakki Cemiyeti, hükümette değildir. Devleti Atatürk’ün NUTUK’da da nitelediği gibi teslim olmuş hain pısırık yaratıklar olan, Damat Feritler ve yabancıların bir dediğini iki etmeyen hain padişah yönetmektedir. Arkadaşları ile, Şişli’deki evinde ve Pera Palas Oteli’nde sürekli durum değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal Paşa, kendisi için verilecek çok yetkili bir belge ile Anadolu’ya geçmenin ve Kurtuluş Savaşını örgütleyip, Vatanı kurtarmanın hesaplarını yapmaktadır. Kendi çabası, devlet içerisindeki itibarı, izlediği zekice strateji ile, Padişahında imzaladığı, “Karadeniz bölgesindeki Müslümanların Rum ahaliye karşı rahatsızlık yapmalarının önüne geçilmesi ” için “teftiş amacı” adı altında geniş yetkilerle donatılan bir yetki belgesi ile, 16 Mayıs’ta İstanbul’dan Bandırma Vapuru’yla Kurtuluş için yola çıkmıştır.
Kafasında kendi milleti ile buluşmak, onları örgütlemek ve Kurtuluş Savaşı’nı başlatarak zafere ulaştırmak projeleri vardır. 19 Mayıs’ta Samsunlular tarafından büyük coşkuyla karşılanan Mustafa kemal ve 18 kişiden oluşan karargah subayları, hemen daha o gün millici teşkilat kurmak için harekete geçmişlerdir.
Daha sonraları, Atatürk Samsun’a ilk ayak bastığı gün Samsunluların gözlerindeki ışığı ve kurtuluş için gereken her desteği vereceklerini gördüğünü, 1924’de ikinci kez geldiği Samsun’da bizzat ifade etmiştir. Samsun’a varışının akabinde, Damat Ferit Hükümeti’ne bir telgraf çeken Mustafa Kemal, Yunanlıların İzmir’i ve Ege’yi işgaline karşı çıkılması gerektiğini ve bunu asla kabul etmeyeceğini bildirerekte o gün İstanbuldaki sefil Padişah ve Hükümetle yollarının ayrıldı sinyalini vermiştir.
Esasında MustafaKemal Paşa bu çıkışıylada Kurtuluş Savaşı’nın verileceğini ilan etmiştir ve bundan sonrada İstanbul Hükümetinden bu mesajla koptuğunu göstermektedir.
Mustafa Kemal, Samsun’daki karargahından, Erzurum’da görev yapan 15. Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir Paşa’yla, Anadolu’daki, Belediye başkanları, İmamlar, Dede –Babalar, Valiler, Subaylar ve eşraf ve doğal direniş kuvvetleri ile temasa geçerek hızla kafasındaki Kurtuluş savaşını teşkilatlamaya başlamıştır.
Mustafa Kemal’in Samsun’daki karargahındaki çalışmalardan hoşnut olmayan, İngiliz istihbaratı, Padişaha ve Damat Ferit Hükümetine Mustafa Kemal Paşayı şikayet etmiş ve Paşanın derhal geri çekilmesini tavsiye etmiştir.
Bunun üzerine Karargahı Havza’ya taşıyan Mustafa Kemal Paşa daha sonra Kurtuluş Savaşının yapılması için Amasya’da, Erzurum’da ve Sivas’ta kongreler toplamış ve bunu Ankara’da kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi ile taçlandırmıştır.
Alınan kararlar Milletin temsilcileri olan milletvekilleri vasıtasıyla, Kuvayi Milliye ve Müdafai Hukuk Cemiyetleri tarafından hayata geçirilmiş ve gerekli düzenli ordunun yaratılması ile kurtuluşa bir adım daha yaklaşılmıştır. Bu süre içersinde Anadolu’da ve Trakya’daki ikili iktidar durumu Ankara Hükümeti lehine çevrilmiştir. Padişah ve Damat Feritler ise emir erliğini yaptıkları İtilaf devletlerinin merhametine sığınarak ülkeyi terk etmişlerdir.
Sevr Projesi, 1921 yılında yapılan Gümrü, Kars, Moskova ve Ankara anlaşmalarıyla bozguna uğratılmış ve Doğu sınırımız güven altına`alınmıştır.
1922’deki Büyük taaruzla Batı Anadolu ve Ege Yunanlı işgalcilerden kurtarılmış, Adana ve Antalya bölgeleride Fransız ve İtalyanlardan geri alınmıştır. İngilizler ise yenilgilerin hüznüyle İstanbulu terk etmişlerdir.
Türkün Anadolu’dan yok edilme projesi olan, Sevr’in tatbikine karşı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, kendi milletini seferber ederek kazandığı siyasi, askeri başarılar, Lozanda diplomatik başarıya dönüştürülerek, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları tescil edilmiştir.
Bu başarı büyük Türk Milletinin dünyaya gösterdiği zor oyunu bozarın ta kendisidir.
Değerli Katılımcılar, Biz Türkler, Tarihinde, bugünde, yarında dünyadaki milletler ile sulh ve dostluk içersinde yaşamaya azmetmiş bir Milletiz.
Eski uygarlıkların nitelendirdiği gibi Güneşin doğduğu ülkeden Anadolu’dan geliyoruz.
Bu sulh ve dostluk kültürünü, Ülkemize ve Milletimize düşmanca yaklaşımı olmayan her millete ve devlete göstermekte müteşekkiriz.
Ama görüyoruzki, Büyük Ortadoğu Projesi adı altında Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri, Türkiye Cumhuriyeti’ni de şekillendirilmek, baskı altına alınmak ve gerekirse parçalattırmak ve bunun tehdidiyle karşı karşıya bırakılmak istenmektedir.
Bunu yapan devletler şunu bilsinlerki, 19 Mayıs bizim her günümüzdür.
Gerekirse biz her daim Vatanın her yerini Samsun yapmaya hazır bir milletiz. Anavatanın rejimini, sınırlarını çeşitli bahanelerle değiştirmeye, rencide etmeye, iğdiş etmeye ve üniter devletimizi parçalatmaya, asla ve asla müsade etmeyeceğiz.
İrili ufaklı tüm dost ve düşman şunu iyice bilsinki, Biz Türklerin dostluğu ebedidir.
Dünyadaki meşru devlet ve milletlerdende aynı ebedi dostluk ve sulh anlayışında olmalarını istiyoruz.
Hollanda’daki Yüce Türk Milletinin değerli fertleri, siz Mustafa Kemallerin, 19 Mayıs Milli Direniş günümüz, Milli Bağımsızlık ateşimiz, Gençlik ve Spor Bayramımız sizlere, Türk Dünyasına, diğer mazlum milletlere ve tüm Türk dostlarına kutlu olsun.
Son olarak Büyük Türk Ulusu Hace Bektaşi Velinin dediği gibi, Bir Olalım, İri olalım Diri Olalım diyor hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sefa M. Yürükel,
Antropolog ve Etnograf
Soykırım ve terörizm Araştırmacısı
19 Mayıs 2011. Amsterdam.
Hollanda. ( 13 yıl önce)
Bir yanıt yazın