Site icon Turkish Forum

NUH TUFANI VE EVRİM TEORİSİ

Kutsal kitabımız Kur’an’da da bahsi geçen meşhur efsaneye göre; Hz. Nuh, peygamber olarak gönderildiği kavim tarafından yalanlandığı için Allah’a bu inkârcıların cezalandırılması için duâ ediyor. Allah duasını kabul ediyor ve bir gemi yapmasını emrediyor. Sonra da yaptığı gemiye kendisine inanan aile fertlerini ve diğer inananları, ayrıca hayvan neslinin devamı için her canlıdan dişi ve erkek numuneler aldıktan sonra deryaya açılıyor.

Daha doğrusu onlar gemiye bindikten sonra tufan kopuyor her tarafı su basıyor gemi suyun üstünde yüzdüğü için gemidekiler kurtuluyor, gemi dışında kalan her şey yok oluyor! Sular çekildikten sonra, gemidekiler karaya çıkarak etrafa dağılıyor ve dünya yeniden kuruluyor. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler yeniden ürüyor, çoğalıyor ve dünya yeniden kuruluyor.

Bu bakımdan Nuh’a insanların atası anlamında ikinci Âdem de deniliyor. Nuh, kavminin arasında 950 yıl yaşadıktan sonra vefat ediyor(1) Tufan Efsanesi özetle böyledir.

Tufan olayı Kur’an-ı Kerim’de birçok surede ve pek çok ayette anlatılmaktadır. Ayetlerin önemli bir bölümü birbirinin tekrarı olduğu ve bir kısmı da genel bilgiler içerdiği için onları dışarıda tutarak olay hakkında, okuyucunu kafasında genel bir çerçeve oluşturması bakımından ve herhangi bir yanlışa düşmemek için farklı surelerden bazı Kur’an ayetlerini burada vermeyi uygun buluyoruz:

Araf Suresi, 59. ayet: Andolsun Biz Nuh’u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka İlahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.”

Araf Suresi, 60. ayet: Kavminin önde gelenleri: “Gerçekte biz seni açıkça bir ‘şaşırmışlık ve sapmışlık’ içinde görüyoruz” dediler.

Araf Suresi, 64. ayet: Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.

Yunus Suresi, 73. ayet: Fakat onu yalanladılar; Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.

Hud Suresi, 27. ayet: Kavminden, ileri gelen inkarcılar: “Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz” dedi.

Hud Suresi, 32. ayet: Dediler ki: “Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bize vaadettiğini getir (görelim.)”

Hud Suresi, 36. ayet: Nuh’a vahyedildi: “Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme.”

Hud Suresi, 37. ayet: “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır.”

Hud Suresi, 38. ayet: Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: “Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz” dedi.

Hud Suresi, 39. ayet: “Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek.”

Hud Suresi, 40. ayet: Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: “Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.” Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.

Hud Suresi, 41. ayet: Dedi ki: “Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.”

Hud Suresi, 42. ayet: (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: “Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma.”

Hud Suresi, 43. ayet: (Oğlu) Dedi ki: “Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.” Dedi ki: “Bugün Allah’ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur.” Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.

Hud Suresi, 44. ayet: Denildi ki: “Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.” Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: “Uzak olsunlar” denildi.

Mü’minun Suresi, 26. ayet: “Rabbim” dedi (Nuh). “Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et.”

Mü’minun Suresi, 27. ayet: Böylelikle Biz ona: “Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azap gerekmiş) olanlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır” diye vahyettik.”

Mü’minun Suresi, 29. ayet: Ve de ki: “Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın.”

Saffat Suresi, 83. ayet: Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır.

Kamer Suresi, 10. ayet: Sonunda Rabbine dua etti: “Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al.”

Kamer Suresi, 11. ayet: Biz de ‘bardaktan boşanırcasına akan’ bir su ile göğün kapılarını açtık.

Kamer Suresi, 12. ayet: Yeri de ‘coşkun kaynaklar’ halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.

Kamer Suresi, 13. ayet: Ve onu da tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık”

Nuh Suresi, 26. ayet: Nuh “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma.” dedi.

Nuh Suresi, 27. ayet: “Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir’den) kafirden başkasını doğurmazlar.”

Nuh Suresi, 28. ayet: “Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma.”(2)

Yukarıdaki Kur’an ayetlerini incelediğimizde; karşımıza çıkan sonuç şudur: Efsanenin halk arasında da darb-ı mesel haline gelen şeklinden farklı tek yan, Kur’an, gemiye inanan insanlar dışında dişi ve erkek hayvanlardan birer çift değil, ikişer çift alındığını söylemektedir.(3)

Ayrıca Nuh’a inanmayanlar, Nuh’a, sen yalancısın ve toplumun cahil ve aşağı tabakasından bazılarını kandırdın ve bizimle didişmekte çok ileri gittin diye hem alay ediyorlar hem de kendisini hafif yollu tehdit ediyorlar. Kur’an, Nuh’a çok az kişinin inandığını söylemektedir(Hud/40). Hatta kendi ailesinden bile inanmayanlar var Nuh’a (Hud/42-43.) Bu durum, Nuh’un yaptığı geminin boyutlarının anlaşılması bakımından ilginç bir bilgidir.

Kur’an’da, Nuh’un gemiye hangi hayvanları aldığından bahsedilmiyor, esasen ikişer çift alındığı söylenen şeyin ne olduğu da belli değildir. Çünkü konuya ilişkin ayetlerde “Hayvan” kelimesi geçmiyor. Kur’an yorumcuları “Hud-40 ve Mü’minun 27” de geçen “Min küllin zevceyni’sneyni” ibaresini “her hayvan türünden ikişer çift” olarak tercüme etmişler. Daha doğrusu bu iki ayette “ailen ve iman edenler” şeklinde insanlar ayrıca belirtildiği için, müfessir ve mealciler “Min küllin zevceyni’sneyni” ibaresi olsa olsa hayvanlara tekabül eder diye düşünmüş olmalılar.

DİB yayını olan “Kur’an Yolu” Tefsiri’nde Hud/40 ayeti şöyle tercüme edilmiştir: “Nihayet emrimiz geldi ve sular coşup yükseldi. Nûh’a dedik ki: ‘Her türden (hayvan) birer çift ile -daha önce haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye bindir!’ Zaten onunla birlikte pek azı iman etmişti.”(4)

Aynı yayında Mü’minun-27 ayeti ise şöyle tercüme edilmiştir: “Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: ‘Bizim gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz geldiğinde sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift hayvan ile kendileri aleyhinde hüküm kesinleşmiş olanların dışındaki aileni gemiye al; ama o haksızlığa sapmış olanlar konusunda sakın bana bir şey söyleme! Onlar kesinlikle boğulacaklar!”(5)

Görüldüğü gibi; ilk ayette “Her türden” denildikten sonra “Hayvan” kelimesi paranteze alındığı halde, ikinci ayette direk “her cinsten birer çift hayvan” denilerek “hayvan” kelimesi paranteze bile alınmaya gerek duyulmamıştır.

Oysa dediğimiz gibi; her iki ayette de “Hayvan” kelimesi geçmemektedir. Zaten DİB dışında “hayvan” kelimesini kullanan da pek yok gibi. Genelde “her türden” veya “Her cinsten” gibi genel tabirler kullanılmaktadır. Yukarıdaki ayet meallerinde “ikişer çift” denildiği halde, bazı meallerde “birer çift” yazmaktadır. “Evcil hayvanlardan ikişer çift” diyen de var. Özetle; bu konuda mealciler ve müfessirler arasında da görüş birliği bulunmuyor.(6)

Ancak bizim kanaatimiz de Nuh’un gemisinin boyutlarını düşündüğümüzde; Nuh’un ancak kendisine inanan çok az mü’min ile birlikte kendi beslediği veya arkadaşlarının hayvanlarından dişili erkekli bazı evcil hayvanları gemiye aldığı yönündedir. Dahası biz; tufan sonrasında bitkiler de helak olacağına göre; Nuh’un hayvan örneklerinin yanı sıra bazı bitki tohumlarını da yanına almış olması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla “Min küllin zevceyni’sneyni” ibaresi, bize göre hayvanların yanı sıra bazı bitkileri de, mesela o dönemde yenilen meyve ve sebze tohumlarını da ihtiva ediyor olmalıdır!

Nuh Suresi’nin 26. Ayetinde geçen: “Nuh ‘Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma.’ dedi.” şeklinde tercüme edilen Nuh’un duâsı, daha doğrusu bedduâsı da önemlidir. Ayetin Arapçası şöyledir: “Ve kale Nuh’un Rabbi lâ tezer ale’l ardı min’el kâfirîne deyyaren.”

Dikkat edileceği üzere; ayette “Dünya” değil, “Arz” geçmektedir. Bu durum, tufanın küresel boyutta mı yoksa bölgesel çapta mı olduğu konusunda bize önemli bir ışık tutmaktadır. Eğer ayette “Dünya” kavramı geçseydi, tufanın Küresel çapta bir olay olduğu sonucuna varırdık, ancak hayır; ayette “Arz” kelimesi geçiyor. Arz, belli bir kara parçası anlamına gelir. Türkçemizdeki “Arazi” kelimesi de aynı kökten gelmektedir.

Dolayısıyla; Nuh, ancak tebliğde bulunduğu, kendileriyle iletişim kurma ve dininden haberdar etme imkânı bulduğu ve fakat kendisine inanmayan, kendisini alaya alan insanların yaşadığı coğrafyayı kasıtla ve kendi bilgisi dâhilinde olan yörelerde yaşayan inkarcıları kasıtla “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma” şeklinde dua etmiş olmalıdır. Aksi takdirde, tufan eğer küresel çapta olsaydı, o halde Nuh’tan ve tebliğ ettiği dinden haberi olmayan masum insanlara haksızlık yapılmış olurdu ve bu da rahman ve rahim olan Tanrı’nın şanına uymazdı. Tufan da muhtemelen Ad, Semud ve Lût kavimleri gibi belli bir coğrafyada yaşayan insanları cezalandırmak için oluşturulmuştur.

Yani bize kalırsa; Nuh Tufanı denilen olay, bölgesel çapta gerçekleşen bir olaydır. Bize göre Kur’an da bunun böyle olduğuna işaret etmektedir. Esasen, bazı ayetlerde Nuh Tufanı olayının, Ad, Semud ve İbrahim kavimleri ile Medyen ahalisinin başına gelen olaylarla birlikte anılması da bizi böyle bir düşünceye, yani o Tufan olayının lokal ve bölgesel çapta yaşanan bir olay olduğunu düşünmeye sevk etmektedir.(7)

Tufan Olayı Küresel miydi Yoksa Bölgesel miydi?

Şimdi de aklın ve bilimin ışığında Tufan’ın küresel mi yoksa bölgesel bir hadise mi olduğu sorusuna cevap bulmaya çalışalım.

1-Sular çekilmeye başlayınca ilk önce ortaya çıkacak kara parçalarının, yeryüzünün en yüksek kesimleri olan dağlar olacağı aklın gereğidir. Bu durumda suların üzerinde bir kâğıt gibi oradan oraya savrulan geminin ortalama yüksekliği 8000 metre olan Himalayalara ve bu dağların zirvesini teşkil eden Everest’e oturması gerekirdi değil mi? Bu demektir ki; Tufan Küresel çapta bir olay değildir! Eğer olay küresel çapta bir olay ise şu halde, tufanla birlikte dünya tepsi gibi dümdüz oldu ve yeryüzündeki dağlar Tufan’dan sonra yeniden oluştu! Nuh’un yaşadığı devir olarak günümüzden en fazla 5000 yıl öncesi işaret edilmektedir. Peki dünya bugünkü şeklini M.Ö. 3000 yıllarında mı almıştır?

Nuh Tufanı, bazılarının dediği gibi küresel çapta gerçekleştiyse ve dünya, gerek yeryüzü şekilleriyle, gerekse üzerindeki her türlü canlı ve cansız varlıkla Tufandan sonra şekillendiyse, şu halde Nuh’un yaşadığı devir olarak verilen ve Tevrat kaynaklı olan tarihler külliyen ve kesinlikle yanlıştır! Hele hele Adem’in yaratılan ilk insan olduğu kabul edilirse; o halde dini kaynaklar esas alınarak verilen tarihler tam anlamıyla uydurmadır. Elbette birçok Diyanet yayını da uydurmalarla ve İsrailiyatla doludur!

2- Şimdi de Nuh Tufanı’nın küresel çapta değil, bölgesel çapta olduğunu yani Ortadoğu’da yaşandığını kabul edelim. Şu halde sular çekildikten sonra gemi neden Orta Doğunun en yüksek zirveleri olan Türkiye’de Ağrı (5137 m.), Cilo ( 4.116 m.), Süphan (4058 m.), Erciyes (3917 m.), Toros/Kızılkaya (3767 m.) dağlarından birisine; İran’da yükseklikleri 5600 metreye kadar ulaşan dağlara veya Kenya’da yüksekliği 5.895 m. olan Kilimanjaro’ya değil de yüksekliği 2089-2144 m. olarak verilen Cudi Dağı’na oturdu? Yoksa Kur’an’da geminin oturduğu yer olarak ismi verilen “Cûdi” (Bkz. Hud/44), bugün Şırnak ilimizin sınırlarında kalan Cudi Dağı değil midir? Eğer öyleyse bu konuda yazılıp çizilenler de tam anlamıyla uydurmadır; elbette Cizre’de bulunan Nuh’un makamı/türbesi denilerek saygı gösterilen yer de öyle!

3- Geminin 2089-2144 m. yüksekliğinde olan Cûdi’ye oturduğunu kabul edelim; şu halde suların, rakımı Cûdi’den daha az olan bütün bölgeyi, belki de rakımı 2240 m. olan Gâvur dağlarına kadar olan bütün Güneydoğu Anadolu’yu basması gerekirdi! Elimizde böyle bir işaret ve bulgu var mı? Tevrat kaynaklı rivayetlere göre; Nuh’un M.Ö. 3000’lerde yaşadığını kabul edersek, günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlenen Göbeklitepe’yi nereye koyacağız? Şu halde ya Nuh Göbeklitepe buluntularının hayat bulduğu tarihlerden çok daha eski bir zamanda yaşadı ya da Göbeklitepe buluntuları için verilen 12 binli tarihler uydurmadır! Yoksa Göbeklitepe de Tufanla birlikte suların altında kalmıştı da sonra da tekrar mı ortaya çıktı?

4- Hz. Nuh, kendisine inananlarla birlikte bugün dünyada varlıklarını devam ettiren bütün hayvanlarla birlikte, herhalde geçen bunca sürede nesli yok olmuş hayvanlardan da bir erkek ve bir dişiyi, ayrıca bütün bitkilerin tohumlarını da gemiye aldıysa, bu gemi nasıl bir gemidir ki bütün bunları içine alabilmiştir? O günün teknolojisiyle böyle bir gemi nasıl yapılabilmiştir? Böyle devasa boyutlarda bir gemi yapıldıysa, bu geminin kalıntılarının bir yerlerde bulunuyor olması gerekmez mi? Böyle bir kalıntıyı bulan, gören var mı? En azından şimdilik yok!

Şu halde Hz. Nuh’un, kıyıda kalan oğluyla cep telefonuyla konuştuğunu söyleyen ilahiyatçı (8) gibi düşünerek şöyle diyelim: Hz. Nuh döneminde bilim ve teknoloji o kadar ileriydi ki; Hz. Nuh gemiye hayvanları değil, erkek ve dişi hayvanların sperm ve yumurta hücrelerini aldı ve karaya çıktıktan sonra maiyetindeki bilim insanları vasıtasıyla laboratuvar ortamında onları yeniden üretti ve doğaya saldı! Gemiye aldığı bitki tohumlarını da etrafa saçtı!

Peki, Hz. Nuh döneminde bütün hayvanlar ve bitkiler sadece onun yaşadığı Ortadoğu bölgesinde mi yaşıyorlarmış da bunları veya bunların tohumlarını kolayca alıp gemiye yerleştirebildi? M.Ö. 3000’lerde ki dünya, sadece Nuh’un yaşadığı çevreden veya sadece Orta Doğu’dan mı ibaretti? Kim bilir, Hz. Nuh, belki de sadece sınırlı sayıda hayvan ve bitkiyi aldı gemiye ve günümüzdeki insanlar, hayvanlar, ağaçlar ve bitkiler, Hz. Nuh’un gemiye aldığı sınırlı sayıdaki örneklerden türeyip çoğaldılar. Böyle bir kabulün, Charles Darwin’in Evrim teorisini destekleyeceği açıktır.

Size bir şey diyeyim mi; eğer Nuh Tufanı’nın bazılarının dediği gibi küresel çapta bir olay olduğuna inanan varsa; bunların evrim teorisine karşı çıkmaları, normal çalışan insan aklına aykırı bir durumdur.

Zira bu insanların şöyle düşünmesi akla ve mantığa çok daha uygundur:

Nuh, gemiye kendisine inananların yanı sıra sınırlı sayıda ve geminin kapasitesi kadar hayvan ve bitki aldı, tufan sonrası karaya çıktıktan sonra mahdut sayıdaki bu hayvanları doğaya saldı, bitki tohumlarını da toprağa attı. Zaman içinde iklimin ve diğer çevre şartlarının da etkisiyle bu hayvanlar ve bitkiler değişime uğrayarak yeni hayvan ve bitki türleri oluştu.

Diyeceksiniz ki; Allah’ın sonsuz kudreti, Hz. Nuh’a, dünyadaki bütün hayvanlardan bir dişi ve bir erkeği, ayrıca bütün bitkilerin tohumlarını içine alacak çapta bir gemi yaptırmaya yetecek çaptadır! Kim bilir belki de ilahi kudret, mûcize eseri olarak, hayvanların ve bitkilerin boyutlarını, gemiye sığacak şekilde küçülttü ve Nuh’a, dünyanın her tarafındaki hayvan ve bitki numunelerine ulaşma yeteneği verdi. E bu durumda biz susalım, bilim sussun, bilim adamları sussun, siz konuşun efendiler. Meydan sizindir. Özellikle İslam dünyasında meydan zaten hep sizin olmuştur.

Son olarak şunu da ekleyelim ki; ülkemizin yetiştirdiği ilk Sümerologlardan olan ve şu anda tam 109 yaşında bulunan, üstelik de ömrünü büyük ölçüde Sümer tabletlerini okumaya adayan ve bu konuda “Sümerlilerde Tufan Tufan’da Türkler” ismiyle başlı başına bir kitap yazan Muazzez İlmiye Çığ’a göre; Hint, İran ve Orta Asya Türk kültüründe de az çok farklılıklar bulunmakla birlikte Tufan Efsanesine benzer anlatılar bulunmaktadır.

M. İ. Çığ’a göre; bu efsane, Asyalı bir kavim olan (hatta dil benzerliklerine bakılırsa Türk kökenli bir kavim olma ihtimali bile bulunan) Sümerler vasıtasıyla Orta Doğuya taşınmış ve orada yazıya (kil tabletlere) geçirilmiştir. Şöyle diyor M.İ.Çığ: “Sümer yazılı belgelerinde geçen birçok kelimenin Türkçe olduğu kanıtlanmıştır. Sümerler, Güney Mezopotamya’ya yerleşince bildiklerini daha da geliştirdiler. Dillerine göre bir yazı icat ederek her istediklerini yazacak duruma geldiklerinde ise daha önce bulundukları Orta Asya’da meydana gelen bu büyük taşkınlıklardan kalan anıları da yazıya geçirdiler…

1800’lü yıllarda kazılardan çıkan bir tablette tufanla ilgili bilgileri yer almaktadır. Dha sonraki yıllarda ise Akatca yazılan bir tufan öyküsü daha bulunmuştur. Bunlar Akatca yazıldığı halde tanrı adları Akatca olmadığı için bunun Sümerler’den gelen bir öykü olacağı anlaşıldı. Tablet çok kırıktı ama yine de bir tufandan söz edildiği anlaşılıyordu”

Devamla diyor ki Muazzez İlmiye Çığ: “Okuduğum kitaplar, araştırmacıların çalışmaları ve yaptığım incelemeler sonunda jeolojik bulgular, anlatılar, arkeolojik kazılar ve dillerdeki benzerlik Nuh Tufanı’nın Orta Asya’da Türkmenistan ve civarında olduğunu anlatıyordu..”(9)

14.05.2024

______________

1-Kur’an’ı Kerim, Ahkebût Suresi 29/14

2-https://www.kuranfihristi.net/fihrist/nuh-as-ve-kavmi

3-Hud-40; Mü’minun-27

4- https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/H%C3%BBd-suresi/1513/40-ayet-tefsiri

5-https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%BC’min%C3%BBn-suresi/2699/26-29-ayet-tefsiri

6- https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=23&ayet=27

7-Tevbe-70; Hac-42; Mü’min-31; Kaf-12;

9-https://www.haberturk.com/turkiye-hz-nuhun-ogluyla-cep-telefonuyla-konustugunu-iddia-eden-akademisyeni-konusuyor-1785984

10- https://www.haberler.com/…/antalya-nuh-tufani…/ M.İ.Çığ’dan yapılan alıntılar içindeki parantezler tarafımca konulmuştur. Ö. Sağlam

FOTO: Doğubeyazıt yakınlarında heyelan sonucu oluşmuş ve Nuh’un Gemisi denilen arazi parçası ve Amerikalı ressam Edward Hicks’den Nuh’un Gemisi’ne hayvanların Alınışını Gösterir Tablo(1780–1849)

Exit mobile version