Değerli Dostlarımız,
Yine 24 Nisan geldi,,,Japonya’ya attığı atom bombalarından buyan geçen sürede, “demokrasi, insan hakları, özgürlük getirmek” bahanesiyle; Kore, Vietnam, Afganistan, Lİbya, Irak, Suriye’ye yaptığı askeri müdahaleler ve kışkırttığı iç çatışmalar ve askeri darbelerle çeşitli ülkelerde on milyonlarca insanı öldüren Amerikanın Başkanı yine utanmadan “Ermeni Soykırımı” diyecek…Konu hakkında yazmış olduğum eski tarihli bir makalemi bilgilerinize sunarım.
Saygılarımla,
Haluk Dural
Milli Merkez Genel Sekreteri
========================
ABD’nin Ermeni Soykırım iddiaları hukuk dışıdır
Uluslararası Soykırım Suçlarını Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi Türkiye’nin en güçlü olduğu uluslararası hukuk platformudur.
Haluk DURAL
DPT Eski Uzmanı
Millî Merkez Genel Sekreteri
13.12.2019
Bu makale yazarın 30.03.2015 tarihli aynı başlıklı makalesinden yararlanılarak güncellenmiştir.
Amerikan Temsilciler Meclisi Kararı
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve son olarak Barış Pınarı harekâtları, Amerika’nın Suriye’nin kuzeyinden Barzanistanı Akdeniz’e bağlayacak olan bir kürt koridorunun gerçekleşmesini şimdilik engellemiş olmakla kalmamış, bölgede ABD tarafından silahlandırılıp, eğitilmiş olan PKK/PYD/YPG/SDG terör 60 bin kişilik terörist çapulcuların Türk Ordusu karşısında tutunacak mecalinin olmadığını dünya âleme göstermiştir. Ayrıca Türkiye-Suriye sınırından 30 km güneye çekilmek zorunda kalan ABD ve PKK’nın (ki yapılan açıklamalara göre yeterince çekilmedikleri anlaşılmaktadır[[1]]) bir garnizon devletçiği kurma gayretlerini de oldukça örselemiş, Fırat’ın doğusunda Suriye Ordusu ve Rus askeri gücünün etkinliğinin artmasına yolaçmıştır.
Amerika’nın Suriye planlarına verilmiş olan hasar, ABD’li savaş çığırtkanlarının dengesini bozmuş ve Türkiye’ye karşı olan hasmâne tavırları, açık düşmanlığa dönüşmüştür. Bu çerçevede ABD Temsilciler Meclisi, Cumhuriyet Bayramımızı tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutladığımız gün, 29 Ekim 2019 tarihinde Ermeni Soykırım iddialarını tanıyan bir tasarıyı kabul etmişi tasarı 12 Aralık 2019 günü ise ABD Senatosunda oylanarak kabul edilmiştir.
İzlenecek mücadele yöntemi
Sözde Ermeni Soykırımı iddialarına karşı yapılmakta olan mücadeledeki en önemli hata, 1915 yılında Ermenilere soykırım yapmadığımızı ispatlamaya çalışmaktır. Çünkü “soykırım” hukuki bir kavramdır ve 1948 yılından önce değil “soykırım” diye bir suç, batı dillerinde Genocide (Soykırım) diye bir kelime bile yoktur.
Bu nedenle, iddialara karşı verilecek cevaplarda “soykırım” sözcüğü kesinlikle kullanılmamalıdır.
1915 yılında Anadolu’da yaşanan olaylar, özellikle 1915 Ocak ayında başlayıp yaklaşık bir yıl süren Çanakkale savaşı sırasında, Osmanlı tebaası olan Ermenilerin devlete karşı silahlı isyanı, bu isyanın bastırılması sırasında yaşanan olaylar, soykırım açısından değil yaşanan silahlı çatışmalar açısından, tarihçiler tarafından araştırılmalıdır. Bu tür çalışmalar, Ermenilerin devlete karşı silahlı isyanına katılan ve o dönemde yürürlükte olan 1274/1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu’nda tanımlanmış olan isyan suçuyla yargılanmış Ermenilere ait mahkeme kayıtlarıyla desteklenmelidir.
Özellikle ABD’nin “soykırım” suçlamalarına karşı yapılacak girişimlerde, Ermenilerin 1915’de işledikleri “devlete silahlı isyan” suçlarının, Amerikan anayasasına göre bile “vatana ihanet” kapsamında olduğu hatırlatılmalıdır.[[i]]
Bilindiği üzere 2. Dünya Savaşı sonrasında savaş suçlusu Alman yetkililerinin Nürnberg’deki yargılanması sırasında eksikliği duyulan önemli bir hukuk boşluğunun olduğu görülmüştür. Anılan mahkemede, suçlu Almanlar; insanlık dışı muamele, işkence, toplu öldürme, katliam, vb. eylemleri içeren “insanlığa karşı suçlar” ile suçlanıp yargılanmış ve cezalandırılmışlardır. Suçlamalar arasında Almanların işlediği “soykırım” diye bir suç bulunmamaktadır. Nitekim, Roma hukukundan buyana evrensel hukukun esaslarından olan “suç ve cezanın kanuniliği” ilkesi (nullum crimen sine lege, nulla poena sine lege praevia) uyarınca Nürnberg yargılamalarından önce devletlerin ulusal hukukunda ve uluslararası hukukta “soykırım” diye bir suç tanımlanmadığından Almanlar soykırım suçundan yargılanamamışlardır. Bu suça adını veren “genocide” kelimesi, Polonyalı Av. Rafael Lemkin’in önerisiyle Yunanca ırk anlamına gelen “genom” ve Latince caneo kelimesinden türemiş ‘öldüren’ anlamında bir son ek olan “cide” kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.
Nürnberg yargılamaları sonrasında, hukuki boşluğu doldurmak üzere Birleşmiş Milletler tarafından “soykırımın” bir suç olarak tanımlandığı uluslararası bir sözleşme hazırlanmıştır.
“Uluslararası Soykırım Suçlarını Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi”[[ii]] 9 Aralık 1948 tarihli 260/A sayılı Genel Kurul kararıyla onaylanıp, üye devletlerin imza, kabul veya katılımına açılan ve 12 Ocak 1951 tarihinde anılan sözleşmenin 13. maddesine uygun şekilde yürürlüğe girmiştir.
Neden Ermeniler Türkleri mahkemeye veremezler?
Ermeni soykırımı iddialarının sahipleri, çeşitli ülke parlamentolarında “Ermeni soykırımını tanıyan” kararlar alınmasına rağmen, neden bugüne kadar uygun bir mahkemeye başvurarak “Ermeni soykırımı yapılmıştır” diye bir hukuki karar çıkartamamışlardır?
Çünkü uluslararası hukukta “Ermeni soykırımı” diye bir olayı kabul edebilecek bir zemin bulunmamaktadır.
Ermeni soykırım iddiaları konusunda, Türkiye’nin en güçlü olduğu uluslararası hukuk platformu olan bu Sözleşme, BM Ceza yasası niteliğinde olup, tüm üye ülkeler için bağlayıcıdır ve geçen zaman içinde her ülkenin iç hukukuna dahil edildiğinden artık değiştirilmesi veya yürürlükten kaldırılması imkânsızdır. Bu nedenle “soykırım” suçları konusunda en sağlam hukukî zemindir.
Çünkü bu Sözleşmeye göre;
Soykırım suçunun tanımı
Bu Sözleşme’nin 2. maddesine göre soykırım suçları;
“Bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubun tümünü veya bir kısmını, sırf o gruba mensup bulundukları için (İngilizce: as such) yok etmek amacıyla;
– bir gruba mensup olanları öldürmek,
– gruba mensup olanlara ciddi bedenî veya aklî zararlar vermek,
– grubun tümünü veya bir kısmını bilfiil (fizikî olarak) yok etmek amacını güden yaşam koşullarını bilinçli olarak gruba zorla uygulamak,
– grup içinde doğumları önlemeye yönelik önlemleri dayatmak,
– grubun çocuklarını başka bir gruba zorla sevketmek.”
şeklinde tanımlanmaktadır. Altı çizilmesi gereken husus, bir eylemin veya suçun soykırımı olarak nitelendirilebilmesi için, bir gruba mensup insanları sırf o gruba mensup oldukları için öldürme, yok etme kastının (saikinin) olması gerekir.[[iii]]
Cezalandırılacak eylemler
Bu Sözleşme’nin 3. maddesine göre ise;
“Cezalandırılacak eylemler şunlardır:
– Soykırım,
– Soykırıma kalkışma komplosu kurmak,
– Soykırıma kalkışmayı doğrudan veya alenen teşvik,
– Soykırıma kalkışmaya teşebbüs,
– Soykırımda suç ortaklığı,”
Suçların bireyselliği
Sözleşmenin 4. maddesi, soykırım suçlarının kişiler tarafından işlendiğini hükme bağlaması açısından önemlidir. Hiçbir devlet, millet veya ırk topluca veya kurumsal olarak soykırım yapmakla suçlanamaz.
Bu Sözleşme’nin 4. maddesine göre;
“Soykırımı teşvik eden veya 3. maddede sayılan eylemleri yapan; kurumsal sorumlu yöneticiler, devlet memurları veya bireyler cezalandırılacaktır.”
Yetkili mahkeme
BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesinin en önemli maddesi, bu suçla ilgili yetkili mahkemenin tanımlandığı kısımdır.
Bu Sözleşme’nin 6. maddesine göre;
“Soykırımı işlemekle suçlanan kişileri yargılama yetkisi bulunan organ ise, suçun işlendiği ülke Devletinin yetkili mahkemesi veya Tarafların kabul etmesi halinde bir uluslararası ceza mahkemesidir.”
Bu 6. madde çerçevesinde, bugüne kadar Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iddiasıyla, devletlerin devamlılığı ilkesi uyarınca, Osmanlı İmparatorluğunun ardılı olan Türkiye’deki yetkili bir Türk mahkemesinde, hakkında soykırım davası açılmış ve/veya hükmolunmuş hiçbir Türk vatandaşı yoktur. Çünkü, Ermeni iddiaları, Sözleşmenin yürürlüğe girdiği 1951 yılından önceki bir tarihe, 1915 yılına aittir ve o tarihteki bir olayı Sözleşme kapsamına sokmak imkânsızdır.
Soykırım suçları ile ilgili Sözleşme geriye doğru işletilemez
Soykırım suçunu tanımlayan uluslararası Sözleşme, yürürlüğe girdiği 12 Ocak 1951 tarihinden sonra meydana gelebilecek ve Sözleşmenin 2. ve 3. maddelerinde sayılan suçlara uygun eylemleri “Soykırım” olarak tanımlamış olup, bu uluslararası Sözleşmeye göre ancak, Sözleşmenin yürürlük tarihinden sonra işlenen soykırım suçları cezalandırabilir. Yani bu Sözleşme GERİYE DOĞRU işletilemez (mâkabline şamil değildir).
Soykırım Sözleşmesini yürürlük tarihinden önceye, Ermeni iddialarını kapsayacak şekilde genişletmek amacıyla ABD yetkililerinin teşviki ve Ermeni diasporasının girişimiyle ABD’de bir Türk Ermeni Barıştırma Komisyonu (Turkish Armenian Reconciliatıon Commission-TARC) kurulmuş ve 2003 yılına kadar yaklaşık iki yıl görev yapan bu grup için New York’taki “International Center for Transitional Justice” kurumunun adı açıklanmayan hukuk danışmanlarına yaptırılan “Soykırımı Sözleşmesinin 20. yüzyıl başlarında vuku bulan olaylara uygulanıp uygulanamayacağı” hakkındaki hukukî inceleme, Sözleşmenin geriye doğru yürütülemeyeceği sonucuna varmıştır[[2]].
Ayrıca, 27 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren, 23 Mayıs 1969 tarihli Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin (Vienna Convention On The Law Of Treaties) 28. maddesi[[3]];
“Sözleşmelerin (devletler arasındaki ikili veya çok taraflı antlaşmaların- H. Dural), tersine bir hüküm bulunmadıkça, o Sözleşme yürürlüğe girdiği tarihten önce vuku bulan eylemlere veya Sözleşme yürürlüğe girmeden önce sona ermiş durumlara UYGULANAMAYACAĞINI” belirtir.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere, BM Soykırım Sözleşmesi, yetkili mahkeme tanımı ve geriye doğru işletilemeyeceği nedeniyle, uluslararası hukuktaki EN SAĞLAM PLATFORMDUR. Bunun en önemli kanıtı ise, ABD liderliğindeki batılı emperyalist devletlerin girişimleriyle, bugüne kadar sadece çeşitli ülkelerin parlamentolarından “Ermeni Soykırımını Tanıma” kararlarının alınmış olması ve herhangi bir Türk vatandaşı aleyhine “soykırım” suçlaması ile ceza davası açılamamış olmasıdır.
Sonuç olarak:
Soykırım suçlarıyla ilgili yukarıda anılan Sözleşme, emperyalist bir yalan olan Ermeni soykırımı iddiaları karşısında, Türkiye ve Türk vatandaşları açısından en sağlam uluslararası hukuk platformudur.
Bu hayâsız ve asılsız Ermeni soykırım iddialarıyla mücadele edecek olan sorumluluk sahibi her Türk vatandaşı, Soykırım Suçlarını Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesini en iyi şekilde öğrenmeli ve bu husus başta ABD ve Ermeni iddialarını tanıyan ülkelerin parlamentoları nezdinde TBMM ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılacak yoğun girişimlerde ısrarla kullanmalıdır.
SON NOTLAR:
[[1]] : – Pentagon açıklaması, https://tr.sputniknews.com/abd/201911071040580070-pentagon-dsgnin-tampon-bolgeden-cekildigini-dogrulayamiyoruz/
– Hulusi Akar, https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/son-dakika-hulusi-akar-anlasmalar-ihlal-edildi-bolgeden-cekilmedi-5437361/
[[2]] : http://www.armenian-genocide.org/files/ICTJ_Memorandum.pdf
International law generally prohibits the retroactive application of treaties unless a different intention appears from the treaty oris otherwise established. The Genocide Convention contains no provision mandating its retroactive application. To the contrary, the text of the Convention strongly suggests that it was intended to impose prospective obligations only on the States party to it. Therefore, no legal, financialor territorial claim arising out of the Events could successfully be made against any individual or state under the Convention.
[[3]]: VIENNA CONVENTION ON THE LAW OF TREATIES, SIGNED AT VIENNA 23 May 1969, ENTRY INTOFORCE: 27 January 1980
Article 28 : Non-retroactivity of treaties
Unless a different intention appears from the treaty or is otherwise established, its provisions do not bind a party in relation to any act or fact which took place or any situation which ceased to exist before the date of the entry into force of the treaty with respect to that party.
[[i]] : U.S. Constitution, http://www.law.cornell.edu/constitution/constitution.table.html#preamble
ABD Anayasa Madde III, Fıkra 3
Birleşik Devletler’e karşı vatana ihanet, sadece şunlardan ibarettir;
– devlete karşı silahlı isyana kalkışmak,
– devletin düşmanlarıyla birleşmek,
– düşmana yardım ve yataklık etmek.
Hiç kimse, aynı fiili işlemiş iki şahidin şahitliği olmadıkça veya açık bir mahkemede itirafta bulunmadıkça vatana ihanetle suçlanamaz.
Kongre haine ceza verme hakkına sahiptir, ancak ceza verilen kişinin yaşamı sırasında, vatandaşlık hakları elinden alınanlar hariç, ceza, yargısız mahkum edilenin miras bırakmasına veya varlığının müsaderesine çalışamaz.
[[ii]] : https://www.ohchr.org/en/professionalinterest/pages/crimeofgenocide.aspx
CONVENTION ON THE PREVENTION AND PUNISHMENT OF THE CRIME OF GENOCIDE
Approved and proposed for signature and ratification or accession by General Assembly resolution 260 A (III) of 9 December 1948 entry into force 12 January 1951, in accordance with article XIII
Article 2
In the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group, as such:
(a) Killing members of the group;
(b) Causing serious bodily or mental harm to members ofthe group;
(c) Deliberately inflicting on the group conditions oflife calculated to bring about its physical destruction in whole or in part;
(d) Imposing measures intended to prevent births within the group;
(e) Forcibly transferring children of the group to another group.
Article 3
The following acts shall be punishable:
(a) Genocide;
(b) Conspiracy to commit genocide;
(c) Direct and public incitement to commit genocide;
(d ) Attempt to commit genocide;
(e) Complicity in genocide.
Article 4
Persons committing genocide or any of the other actsenumerated in article III shall be punished, whether they are constitutionallyresponsible rulers, public officials or private individuals.
Article 6
Persons charged with genocide or any of the other actsenumerated in article III shall be tried by a competent tribunal of the Statein the territory of which the act was committed, or by such international penaltribunal as may have jurisdiction with respect to those Contracting Parties which shall have accepted its jurisdiction.
[[iii]]: AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ, İKİNCİ DAİRE, PERİNÇEK–İSVİÇRE DAVASI Kararı 17 Aralık 2013, (Başvuru no: 71510/08).
Doğu Perinçek lehine oy çokluğu ile karar veren heyetin iki hakimin verdikleri karşı oyun gerekçesinin 23. Paragrafında “Soykırımın inkârı suçunun unsurları, actus reus (suçun maddi unsuru) açısından olduğu gibi mens rea (suçun manevi unsuru) açısından da kanıtlanmıştır. Actus reus bakımından başvuran (Doğu Perinçek) “uluslararası yalan” olarak nitelediği Ermeni soykırımını aleni olarak inkâr etmiş, Ermeni halkını Türk Devletine saldırmakla itham etmiş” diyerek Doğu Perinçek’i suçlu bulmuşlardır.
Emekli Büyükelçi Pulat Tacar’ın değerlendirmeleri:
Actus reus, ceza hukukunda öldürme eyleminin yani fiilin bizatihi kendisidir. Ancak her öldürme fiili aynı derecede değerlendirilemez, zira kaza sonucu öldürme, önceden tasarlayarak öldürme, tahrik nedeni ile öldürme, meşru müdafaa nedeniyle öldürme vb çeşitli öldürme eylemleri vardır. Bunlar ceza hukukunda ayrı ayrı cezalandırılır.
Halbuki, soykırım özel kasıt (dolus specialis, İngilizce as such) ile öldürmektir. Yani “Bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubun tümünü veya bir kısmını, sırf o gruba mensup bulundukları için (as such) yoketmek amacıyla” öldürmektir. Dolus specialis 1948 Sözleşmesinde yazılı fiillerin (suçların), bir gruba mensup insanlara, sırf o gruba mensup, oldukları gerekçesi ile işlenmesidir. İçinde ırkçılık taşımaktadır.
Soykırım hukukunda zamanla uygulamaya yönelik bazı nüanslar ortaya çıkmıştır. Bunların başında Uluslararası Adalet Divanının (UAD-Lahey) Bosna Sırbistan kararı gelir (International Court Of Justice, Application Of The Convention On The Prevention And Punishment Of The Crime Of Genocide (Croatia V. Serbia), 3 February 2015, Judgement). Mezkûr karar 1948 Soykırım Sözleşmesini hazırlayan konferansta uzun müzakereler sonunda kabul edilen “as such” terimine ağırlık vermiş, kararda Latince dolus specialis (özel kasıt) olmadan bir eyleme soykırım denilemeyeceğini vurgulamıştır. Ayrıca bunun ıspatına ilişkin çıtayı çok yükseklere çekerek, soykırımı ıspatı çok güç olan bir suç niteliği haline getirmiştir. UAD sadece Srebrenitsa’da yapılanları soykırım sayarak, Yugoslavya iç savaşındaki diğer benzer olaylarda dolus specialis’in ıspatlanamadığını vurgulamıştır.
Bir yanıt yazın