Türkiye gibi ülkelerde, devleti ele geçiren her zümre kendi kendinin halkını yaratıp milletin bütününden, tarihi hafızayıda silerek, tüm milletin maddi birikimlerini kendi halkı/ümmeti dediği topluma sanki normal bir işlemmiş gibi aktarmaktadır.
Bu tür devletlerde eğer varsa hukuk devleti, sosyal ve kültürel devlet ortadan kalkmaktadır.
Sadece devleti ele geçiren iktidarın gücüne taban bir toplum yaratılmaktadır.
Böyle bir devlette bilindiği gibi neticede millet modern niteliğine uygun bir millette ortadan kalkmaktadır.
Ortada görüldüğü gibi bu yüzden iktidar taraftarı veya karşı olan toplumlar ( iki ayrı halk) oluşumu yaratılmakta ve belli bir süreç içinde bu durum de facto da olarak mevcut ülkeninde resmen, siyasi devlet coğrafyasına yerleşmektedir.
Böyle bir ülkede devleti ele geçiren İktidar, milletin tümünü iki parçaya bölerken, kendinden olmayan halka karşı kendinden olan halkla birlikte hareket ederek, maddi sosyal dağılımlarda kendinden olmayan halka karşı haksızlık yapıp ve bilinçli olarak millet içinde kutuplaştırma retoriğini kullanarak milleti benden karşı taraftan diye iki halka bölerek karşı karşıya getirmektedir.
Ve bu şekilde de devleti ele geçiren iktidardaki zümre, icraatları ve siyasi manevralarıylan safları millet içinde keskinleştirip, kendi taraftarı olan halkı konsolide etmektedir.
Devleti ele geçiren iktidar, mevcut devletinde iktidar devleti olduğunun altını çizmek için, kendinden olmayanlara karşı, tüm devlet kurumlarını ve kontrol altındaki propoganda mekanizmasına dönüşen bir basın ve yayın ağını kullanıp, kendinden olan halk içinde beyin yıkayarak, kendinden olmayan halkın ve onların kanaat önderlerine ve liderlerine karşı orantısız propaganda ve güç kullanımını teşvik etmekte ve iktidarı ele geçirdiği süreç içinde de yolsuzluk ve sadaka, rüşvet ekonomisi yaratarak ve de yaratmak için milletin tamamından toplanan resmi vergileri kendi iktidarı lehine kullanarak daha doğrusu kendi halkını yemleyerek halk içersinde kendine ait alt “bağımlılar toplumu” yaratmaktadır.
Kendinden olmayan kişi, kuruluş ve kurumlara karşı ise ele geçirdiği devlet kurumlarını istediği gibi kullanan iktidar, ülkede var olan Anayasa’nın dışına çıkarak, kendinden olmayan halka karşı; tehditler oluşturarak, hapis cezaları verdirerek ve ekonomik tırpanlamalar yaparak, onları sosyal bir depresyonla karşı karşıya bırakmaktadır ve bu süreç içinde de mevcut iktidar, ele geçirdiği tüm devlet kurumlarının olanaklarını yasa dışı bir şekilde kullanıp bir devlet terörü süreci yaratarak ülke genelinde bir korku, tehdit iklimi oluşturmaktadır.
Böyle bir ortamdaki bir ülkede güç zehirlenmesi yaşayan iktidar, gerektiğinde ise kendine muhalif olan kesimin yasal gösterilerine karşı, yasal olmayan orantısız hatta sınırsız güç kullanması için resmi kurumlara talimat verebilmektedir. .
Yani bugün Türkiye’de devleti ele geçiren zümre devletin tüm olanaklarına sahip olarak 20 yıllık iktidar döneminde devleti kendi özel devletine çevirmiş bir durumdadır. Bu anlamda da bugün Türkiye’de ki iktidar yukarıdaki yazılımada uygun hareket etmektedir.
Devlet bu şekilde de Türkiye’de tüm milletin devleti olmaktan çıkmıştır, sadece iktidarın devletine dönüşmüştür.
Mevcut iktidar, son 20 yıldır iktidar olduğu süreçte, devleti bir adalet dağıtan, vatandaşını koruyup, kollayan ve geliştiren, sahip çıkan devlet olmaktan çıkartmıştır.
Türkiye’de ki devlet bugünkü durumda artık mevcut iktidarın bir baskı ve tehdit, psikolojik, siyasi, hukuki, sosyal ve kültürel mekanizması olarak iktidardan olmayanlara karşı Anayasa dışı bir devlet terörü uygulayan bir aygıta dönüşmüştür.
Maalesef bugünkü Türkiye’de ki siyasi durumun özeti budur.
Ve Türkiye bu durumda önümüzdeki hafta içinde belli bir kesimin ele geçirdiği, adalet değil iktidar lehine korku, tehdit ve hapis cezası uygulayan ve adına devlet terörü dediğimiz bir devlet aygıtı altında “yerel seçime” gitmektedir “ .
Böyle bir durumda, böyle bir devlette gerçekten Anayasa’ya uygun bir seçim olabilirmi?
Maalesef bugünkü Türkiye!de muhalefetin iktidar mantığı dışında hareket edememesi ve muhalif kesimlerinde, iktidar gibi kirli bohçaları olduğu bir durumda, demokrasiye katılım adı altında sözde seçime gidilebilmektedir.
Bu tür bir seçimde daha önceden kimin kazanacağının avantajlarıyla belli olduğu halde muhalefetinde katılım sağlayacağı böyle bir seçime gidilmesi, girilmesi her anlamda eşitsiz bir seçim ve Anayasa dışı bir seçimdir. Demokratik değildir.
Böyle bir durumda, tüm millete ait olanakları kullanarak ve istediği gibi seçimi manipüle ederek, 31 Martta ki seçimleri girilmesini teşvik eden mevcut iktidar ise buna boyun eğen ve bu haksızlığı ve hukuksuzluğu onaylayanda muhalefet olmaktadır.
Halbuki burada Türkiye’de demokrasiyi yerleştirmek için hem teknik, hem yasal ve hemde siyasi olarak yapılması gereken şey bu tür bir ortamda seçimlere muhalefet olarak girmemektir.
Bugün Türkiye’de demokrasinin gelişimi için seçilemesi gereken bu boykot yolu esas olarak muhalefet için en meşru ve haklı bir yoldur.
31 Mart günü seçimlere muhalefet olarak bu dutumda girilmemesi tercih edilirse, o zaman muhalefetin bu seçim sürecinde neden seçimlere girilmemesi gerektiğinin nedenlerine, muhalefet tarafından iyi değinilmesi , iktidarın devlet olanaklarını kullanmasına karşı çıktıklarının belirtilmesi, bölünmüş Millet içinde yoğun bilgi olarak dağıtılmalı ve mevcut iktidarın orantısız devletin olanaklarını kullanmasının demokrasi ve Anayasa karşıtı olduğu biçiminde ve içeriğinde millet içinde siyasi propagandası yapılmalı, aynı ülkede yaşayan ve devleti ele geçiren zümrenin politikası doğrultusunda iki halka bölünmüş milletin içinde bu şekilde farkındalık ve seferberlik yaratarak muhalefetin adil olmayan bu seçimleri boykot etmesi gerektiği iyi belirtilmelidir.
Aksi ise klasik sarı muhalefetlik yapmaktır. Milletin iki halka bölünmesi ve devletin iktidar tarafından ele geçirilip , iktidarın kendinden olmayan halka ve muhalefete uyguladığı devlet terörünü olağanlaştırmasına yardım etmektir ve bunu fiili olarak normal kabul etmektir.
Bunun Türkiye’ye getireceği ise iki halka bölünmüş bir millet için daha fazla yıkımdır ve muhalefet olarak iktidarın koyduğu fiili ve yasal olmayan şartlar içinde siyaset yapmaktır.
Demokrasiyi ve devletin eşitlik ilkesine uygun davranma konusunda ilkesel mücadeleden vaz geçmektedir.
Bu yüzden muhalefet demokratik, Anayasal ve hukuki eşitlik sağlanana kadar seçimleri boykot edip, Türkiye’yi demokratik bir ülke olması sürecine sokmaya çalışıp, önceliklerini seçimlere katılıma değil demokrasinin bütün işlevleri ile Türkiye’ye yerleşmesinin fiili ve yasal olarak mücadelesini vermelidir.
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın