“Vatani görevlerini tamamladıktan sonra hayatlarını Ankara’nın taşrasında köçeklik yaparak idame ettiren kafası karışık iki erkeğin aralarındaki ilişki, mahalle ve aile baskısı ve her şeye rağmen varoluş mücadelesi…
2022 yılında Yeni Tiyatro Dergisi’nin verdiği Emek ve Başarı Ödülleri kapsamında “En İyi Işık Tasarımı” ve “En İyi Çıkış Yapan Erkek Oyuncu” kategorilerinde, Direklerarası Tiyatro Ödülleri’nde de “Oyun Yazarı” kategorilerinde ödüller alan ve ilk prömiyerinden günümüze kadar “kapalı gişe oynayan” Misket adlı bu oldukça ses getiren oyunu, yeni sezonunda Pax Sahne’de izleme imkânı buldum.
Ama herkesin çok etkilendiği bu oyundan çıktığımda seyircinin ve tiyatro otoritelerinin bu oyunu biraz abarttıklarını düşündüğümü itiraf etmeliyim.
Oyunun konusunu en kısa haliyle özetlemem gerekirse, “Misket”; vatani görevlerini tamamladıktan sonra hayatlarını Ankara’nın taşrasında köçeklik yaparak idame ettiren kafası karışık iki erkeğin aralarındaki ilişkiyi sorguluyor ve üzerlerindeki mahalle ve aile baskısını ele alıyor.
Oyunun konusunu anlayınca bir film eleştirmeni olarak elimde olmadan zihnimde ilk anda “Yazı Tura (2004)”, “Zenne (2011)” ve “L.C.V.: Lütfen Cevap Veriniz (2022)” gibi filmlerden bazı sahneler akmaya başladı.
Bu konunun günümüz Türkiye’sinde dahi bir tabu olduğunu ve insanların cinsel yönelimlerinden dolayı hala mağdur olabildiğini bilsem de yine de dijital platformlar hayatımıza girdiğinden beri LGBTQIA+ bireylerin ve onların hikayelerinin daha görünür olduğunu düşünüyorum. Hatta 2000’lerin başından itibaren ülkemizde yerli dizilerde bile eşcinsel karakterlerin daha sık işlendiğini, dolayısıyla milyonların izlediği bu diziler ya da yarışma programları ile evlerimize konuk olduklarını gördüğümden artık tüm hane halklarının farkındalığının bu televizyon yapımları sayesinde artmış olabileceğine inanıyorum.
Bir tiyatro oyununu neden tiyatro dışındaki bu disiplinlerle ilişkilendirdiğimi merak ettiyseniz bağlantı şu ki, duyduğuma göre sanırım böyle bir konu tiyatroda ilk defa bu kadar cesur ele alınmış ve böyle bir dünyadan haberi olmayan tiyatro izleyicileri bu oyun sayesinde bu konuya dair büyük bir aydınlanma yaşamış…
Her şeyden önce, bu oyun, tiyatro izleyicisi nezdinde bu yönde bir aydınlanma sağladıysa elbette ne mutlu, ama şahsen bir tiyatro seyircisinin bir televizyon izleyicisinden daha entelektüel olabileceğini düşündüğümden bu oyuna böylesi devrimci bir misyon yüklenilmiş olması da doğrusu beni bir hayli şaşırttı.
Bunu çok üzülerek itiraf ediyorum, tiyatroya yeteri kadar vakit ayıramadığımdan dolayı çok fazla oyun izleyemediğimden, eğer bu türde oyunların bugüne kadar sahnelenmemiş olduğu doğruysa diğer disiplinlerden daha özgür bir alana ve koşullara sahip olduğunu düşündüğüm tiyatro dünyasında aslında durumun hiç de düşündüğüm gibi olmadığı gerçeğiyle yüzleştim ki durum gerçekten böyle ise gerçekten çok üzücü. Bu açıdan baktığımda bu oyunu sahneye koyan tüm ekibin çabası ve cesaretini ben de alkışlıyorum.
Ama diğer yandan oyunu yazan ve oyundaki Deniz karakterini canlandıran Turgay Korkmaz’ın nasıl oldu da kendi yazdığı bu karakteri bu kadar duygusuz canlandırabildiğini hayretle izledim. Zira gözlemlediğim kadarıyla kendi cinsel kimliğini ve duygusal yönelimlerini tam olarak kabullenememiş bu karakterin var olan öfkesinin hayata karşı mı yoksa oyunun başındaki köçek dansına alkışlarıyla eşlik etmeyen seyirciye karşı mı olduğu konusunda gerçekten kafam karıştı. Özellikle oyunun başında seyirciden beklediği alkış performansını göremeyince dile getirdiği “Ramazan’dan dolayı bu seyircide hiç iş yok…” minvalindeki serzenişi her ne kadar oyunun içindeki bir doğaçlama olarak kabul etmek istesem de yine de bunu rahatsız edici bulduğumu söylemeliyim.
Belki ben daha çok sinema perdesi karşısında düşüncelerimle baş başa kaldığımdan tiyatronun karşılıklı, etkileşimli bir eylem olduğunu unutmuş olabilirim ama yine de bir tiyatro performansı izlemek yerine kendimi bir anda kadınlar matinesine düşmüş gibi hissettiren, seyirciyi alkış tutmaya zorlayan bu yaklaşımından dolayı Turgay Korkmaz beni hayrete düşürdü.
Kendi cinsel kimliğini Deniz’e göre daha çok kabullenmiş olan Ersin karakterine hayat veren Orkuncan İzan’ın performansı göreceli olarak daha iyiydi, ama yine de çiftin sahnedeki kimyası tutmamış gibiydi. Kabullenmekte zorlansalar da birbirlerine ilgi duyan bu çiftin aralarındaki aşkın cinsiyetler üstü bir şekilde herkesi sarsmasını isterdim. Çiftin kaçamak yakınlaşmalarında daha cesur olmalarını beklerdim. Bir kadınla evlenmek zorunda kalan Deniz’in sıkışmışlığının içimi acıtmasını beklerdim. Ama şahsen ben bunları ne görebildim ne de hissedebildim.
Ayrıca, cinsel yönelimlerini kabullenmeyen ve kendilerini ötekileştiren bir toplumun baskısını eleştirirken, kendilerini bir taraf olarak görüp karşı tarafı küçümseyen ve ötekileştiren bazı politik göndermeleri de açıkçası yersiz buldum.
Tüm bunların dışında köçek, kaşık ve misket dansları kusursuzdu ve keşke biraz daha uzun tutulsaydı diye düşündüm. Hatta son sahnede “erkek gibi” misket dansı icra edilirken eklenecek birkaç nüans ve belirgin hale getirilecek bir performans, duygusal açıdan daha çarpıcı olabilir ve bu oyunu yukarıya taşıyabilir ve dolayısıyla yukarıda sıraladığım tüm kusurları görmezden gelmemi sağlayabilirdi.
Not: Bu değerlendirme 18 Mart 2024 tarihinde Pax Sahne’de izlediğim oyuna dayalı olduğundan bir başka oyunda ve sahnede benim gözlemlediğim ve izlediğimden daha farklı bir performansla karşılaşmanız olasıdır.
Misket Tanıtım Metni
Gökkuşağını sığdırmışlar bu küçücük şeyin içine, baksana Güneş’te nasıl da parlıyor?
…
Âlem demek; eğlence demek! Eğlence demek; Misket demek!
Misket demek?
Her şey demek! Ben, sen, biz demek!
Ersin ve Deniz demek!
Kıvrak mı kıvrak, azıcık da işveli ama bir o kadar kederli
Ersin ve Deniz’in ıslık çalacakken, çığlık atılmasından korktukları,
Ankara’nın isinde ve pusunda birbirlerini sobelerken,
Hoyrat bakışlarla büyütülemeyen çocukluklarını,
Darbukadan, terden, kokudan, zilden, çıngıraktan,
Eğlenceden ve askerlikten sonra
Sevgiyle, aşkla, dostlukla büyütmelerinin hikayesi….
…
O ne?
Oje… Ablam sürdü!
Niye?
Tırnaklarımı yemeyeyim diye!
Sen niye tırnaklarını yiyorsun ki?
Yemedim ki!
…
Misket Oyun Künyesi
Yazar: Turgay Korkmaz
Yönetmen: Kayhan Berkin
Yönetmen Yardımcısı: Emre Arslanbek
Oyuncular: Orkuncan İzan, Turgay Korkmaz
Hareket Tasarımı / Koreografi: Korhan Başaran
Işık Tasarım: Ayşe Sedef Ayter
Dekor / Kostüm Tasarım: Hilal Polat
Müzik Tasarım: Cem Değirmen
Reji Asistanı: Ayşe Selin Yanar
Afiş Tasarımı: Cansın Asarlı Yunusoğlu
Afiş / Oyun Fotoğrafları: Emre Yunusoğlu
Konsept Fotoğrafları: Ayşegül Karacan
Tanıtım Filmi: Özgürcan Uzunyaşa
Yürütücü Yapımcı: Sıla Kenar
Sahne Amiri: Ayşe Selin Yanar
Ses-Efekt Operatörü: B. Barış Hamarat
Işık Teknisyeni: Ekrem Kelebek
Yapım: Faraza Tiyatro
Prova Mekanı / Sahne: Pax Sahne
Yaş: 16+
Tek Perde / 75 dakika