Atatürk’ün 29 Ekim 1933’teki nutkunda, Sovyetler Birliği’ndeki “dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz”e işaret etmesi, onlarla “olayların böldüğü tarihimizin içinde birleşmemiz” gereğini belirtmesi, onların bize değil, bizim onlara yaklaşmamızın isabetli olacağı görüşünü ileri sürmesi, “Bütün Türklük” fikrini benimsediğini göstermektedir.
Hatay’ın anavatana katılması için gösterdiği büyük gayretin de bu yoldaki en yakın uygulama olduğu açıktır. Onun zamanında paralara, pullara, anıtlara bozkurt figürlerinin ve motiflerinin konulması, çalışma masasında bir bozkurt heykelciğini bulundurması, devlet arması için yapılan taslaklara bozkurt resminin konulması, Türkçülük sembolüne olan ilgisini ve sevgisini göstermektedir.
Liselerde okutulan tarih ders kitaplarında Türklerin yüceliği ile ilgili anlatımlara yer veriliyor, “Ana yurdumuz Anadolu’ysa ata yurdumuz orası” denilerek Türkistan’a dikkat çekiliyordu.
Ziya Gökalp’ın, Türkçülüğü “Türk milletini yükseltmek” şeklinde tanımladığını belirtmiştik. Atatürk’ün de bütün faaliyetleri bu istikamette olmuştur. Onun (Ziya Gökalp’tan aldığı fikrî tesirleri bir tarafa bıraksak bile) bütün çalışmalarının başlıca iki amaca yönelmiş olduğu bir gerçektir: Milliyetçilik ve medeniyetçilik. Onun toplum ve kültür hayatımıza getirdiği yenilikler, değişimler, inkılâplar Türk milletini çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak, yani yükseltmek amacıyla yapılmıştır. Bu açıdan bakıldığı takdirde Türkçülüğün fikir babasının Ziya Gökalp, ilk ve radikal uygulayıcısının ise Atatürk olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Devlet adamı temkiniyle görüşlerini adlandırmayı uygun görmemesi, onun Türkçü cephesinin hafife alınmasını gerektirmez.
TÜRK YURDU /TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Yazıları posta kutunda oku