Anagold ve Çalık Holding, AKP eliyle büyüdü

Madenin ortakları Anagold ve Çalık Holding, AKP eliyle büyüdü kârına kâr kattı

Çalık Holding ve Berat Albayrak ile ilgili yazılacak çok şey var. Örneğin, Kıyıköy-İbrikbaba (Trans-Trakya) projesi ve ona rakip Samsun-Ceyhan (Trans-Anadolu) petrol boru hattı projesi. Kıyıköy-İbrikbaba Rus petrolünün Türkiye ve Batı pazarlarına ulaşması için Boğazlar’daki tanker trafiğini bypass ediyordu ve doğayı korumak açısından çok faydalı bir proje idi. Üstelik maliyet açısından da çok avantajlı idi; projeyi resmen teklif eden Rusya idi. Projeye Dışişleri ve Genelkurmay’dan olumlu bakış vardı. Ancak Bakanlar Kurulu bu projeyi desteklemedi, ve Berat Albayrak’ın Genel Md. olduğu Çalık Holding’in Samsun-Ceyhan boru hattı projesini, hem de ihaleye gidilmeden, onayladı. Tarih Nisan 2006, ve T. Erdoğan Başbakan. Kazanan Çalık Holding/Berat Albayrak, kaybeden Türkiye. Benim bu konuda 2010’da “EkoEnerji” dergisinde yayınlanan bir makalem vardır; arzu edene kopyasını gönderebilirim.

Ayrıca kaçak Barzani petrolü, Türkiye’nin Irak merkezi yönetimine 1 milyar 500 milyon ABD doları tazminat ödemesine ilişik karar, IŞİD petrolünün Türkiye üzerinden İsrail’e satılışı ile ilgili rezaletler var. Aslında AKP yönetiminin isteği doğrultusunda Türkiye’den İsrail’e petrol satışı yasak idi; ama tankerler Ceyhan’dan kalkıyor, sanki Marsilya’ya gidiyor gibi biraz batı istikametinde gidiyor, sonra planlı olarak geriye dönerek İsrail’e gidiyordu. Bu hipokrasiden tabii İsrail’in de haberi vardı … Yaz, yaz bitmez.

Çalık Holding ve Berat Albayrak ile ilgili yazılacak çok şey var. Örneğin, Kıyıköy-İbrikbaba (Trans-Trakya) projesi ve ona rakip Samsun-Ceyhan (Trans-Anadolu) petrol boru hattı projesi. Kıyıköy-İbrikbaba Rus petrolünün Türkiye ve Batı pazarlarına ulaşması için Boğazlar’daki tanker trafiğini bypass ediyordu ve doğayı korumak açısından çok faydalı bir proje idi. Üstelik maliyet açısından da çok avantajlı idi; projeyi resmen teklif eden Rusya idi. Projeye Dışişleri ve Genelkurmay’dan olumlu bakış vardı. Ancak Bakanlar Kurulu bu projeyi desteklemedi, ve Berat Albayrak’ın Genel Md. olduğu Çalık Holding’in Samsun-Ceyhan boru hattı projesini, hem de ihaleye gidilmeden, onayladı. Tarih Nisan 2006, ve T. Erdoğan Başbakan. Kazanan Çalık Holding/Berat Albayrak, kaybeden Türkiye. Benim bu konuda 2010’da “EkoEnerji” dergisinde yayınlanan bir makalem vardır; arzu edene kopyasını gönderebilirim. - CALIK HOLDING berat albayrak recep tayyip erdogan

Madenin ortakları Anagold ve Çalık Holding
AKP eliyle büyüdü kârına kâr kattı

EVRENSEL – Hilal TOK – 13 Şubat 2024

https://www.evrensel.net/haber/510625/madenin-ortaklari-anagold-ve-calik-holding-akp-eliyle-buyudu-k-rina-k-r-katti

Çalık Holding ve Berat Albayrak ile ilgili yazılacak çok şey var. Örneğin, Kıyıköy-İbrikbaba (Trans-Trakya) projesi ve ona rakip Samsun-Ceyhan (Trans-Anadolu) petrol boru hattı projesi. Kıyıköy-İbrikbaba Rus petrolünün Türkiye ve Batı pazarlarına ulaşması için Boğazlar’daki tanker trafiğini bypass ediyordu ve doğayı korumak açısından çok faydalı bir proje idi. Üstelik maliyet açısından da çok avantajlı idi; projeyi resmen teklif eden Rusya idi. Projeye Dışişleri ve Genelkurmay’dan olumlu bakış vardı. Ancak Bakanlar Kurulu bu projeyi desteklemedi, ve Berat Albayrak’ın Genel Md. olduğu Çalık Holding’in Samsun-Ceyhan boru hattı projesini, hem de ihaleye gidilmeden, onayladı. Tarih Nisan 2006, ve T. Erdoğan Başbakan. Kazanan Çalık Holding/Berat Albayrak, kaybeden Türkiye. Benim bu konuda 2010’da “EkoEnerji” dergisinde yayınlanan bir makalem vardır; arzu edene kopyasını gönderebilirim. - CALIK HOLDING berat albayrak recep tayyip erdogan

Yorumlar

  1. Selen Atasoy avatarı
    Selen Atasoy

    Tabi burda değineceğim kişi, Köprülü Hamdi Bey deyil, Pilotumuz yüzbaşı Cengiz Topel’ de deyildir…!

    Burda değineceğim Anagold, Çalık Holding ve Kanada’ dan ülkeme gelen ahlaksız altın hırsızlarından ve bunlarla beraber çalışan Vatan hainlerinden, ortaklardan, arkadaşlardan..!

    Kişi kendisine uygun kişilerle arkadaşlık kuracağı için, arkadaşını tanıdığımızda o kişinin’ de kimliğini öğrenmiş oluruz.

    İnsan daha çok anlaştığı huyunu, suyunu bildiği, sevdiğinin yanında bulunmaktan hoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar, dostluk eder.Dolayısıyla bir kimsenin iyi ya da kötü olduğu vatan sever olup olmadığı, arkadaşlık kurduğu kişilere bakılarak anlaşılır.

    Arkadaş çevresi kötü olan insanlar, örneğin Türk düşmanları ile dolaşıp, buluşup aynı işleri yapmaktan zevk alır, bir süre sonra onlar gibi olurlar, kötü yola girerler, Türk düşmanı olurlar, sadece kendi çıkarları için çalışır, Türk milletinde olmayan kalleşliği, organizeyi ve gözlerinde sadece $ bu işaret vardır.
    Çok sever hazıra konmayı, Türklerin Atalarından torunlarına kalma yer altındaki madenleri örnegin “Bor” ve diğer madenlerimizi öldüm pahasına düşmana peşkeş kesmesini.

    Bu kişiler Türkün kendi Vatanına , milletine yapılmayacak derecede nankörlük sergiler. Bunu bir Türk asla yapmaz, Türk’ te vicdan var’ dır..!
    Arkalarında bu vatan hainleri ne bırakacak? Sadece havası, suyu zehirlenmiş, pınarlarından su yerine zehir akan çeşmeler, hayvansız, ağaçsız, insansız bir çöl bırakacaklar.
    Bu herşeyini kaybetmiş, sağlıgını kaybeymiş halka Türkler mi denilecek??
    Aklınızı başınıza alın artık lütfen, bu başımızdaki düşman başka çeşit düşman, az zaman kaldı her şeyimiz kaybetmeye( Deprem kapıda, AKP nin sahte ruhsat verdiği evler yok olacak çok insan kayıbı olacak) hakkınızı arayın, vergilerinizin nereye aktığını sorun soruşturun, oyunuzu verirken 40 kez düşünün, 10 sene ileriye bakarak düşünün.
    Bir Türk bu kadar saf olmaz, bu kadar beceriksiz olamaz, ekmeğinizin üstündeki tereyağına kadar aldı, eee daha ne duruyorsunuz artık dirilişin zamanı geldi, düşman Vatanımıza tümden el atmadan..!

  2. Mehmet Ali Özümcan avatarı
    Mehmet Ali Özümcan

    TÜPRAŞ: AKP’nin Kesip Koç’a Hediye Ettiği Can Damarı

    AKP iktidarının Türkiye’yi “dönüştürme” projesinin en tartışmalı başlıklarından biri sermayenin yeniden yapılanması. TSK, akademi, yargı, medya gibi alanlara yapılan sert müdahalelerin sermayenin kompozisyonunda da kimi değişikliklere yol açması kaçınılmaz. Özellikle medyada bu etkinin çok daha doğrudan olduğu Doğan Grubu örneğinde somut olarak gözlenebiliyor. AKP ile birlikte yükselen sermaye gruplarına alan açma çabası krizle birleştirilerek düşünüldüğünde kuvvetli rüzgarlar esmekte olduğunu söylemek abartılı bir değerlendirme olmaz. Bu bağlamdaki akıl yürütmelere en fazla konu olan, zaman zaman AKP yandaşlarının salvolarına maruz kalan grup da hiç kuşkusuz Koç Grubu. Vakit gazetesinin Rahmi Koç’u Ergenekon’un bir numarası ilan etmesinden, TÜPRAŞ’a dönük bir vergi denetiminin “sıra Koç’ta” heyecanı yaratmasına, AKP saflarında en azından bir “yıpratma” faaliyetinin bulunduğunu söylemek mümkün. AKP karşıtları, özellikle de Kemalistlerin bir bölümünde ise “ortak mağduriyet” hissine yatkınlık olduğu söylenebilir.

    AKP cephesindeki, zaman zaman Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarına da taşınan, geleneksel sermaye ile “hesaplaşma” görüntüsünün sahiciliği su götürmez. Bir türlü yatışmayan düzen içi gerilimler AKP’nin sermaye sınıfına “alternatifsiz” olduğunu çeşitli vesilelerle hatırlatmasını ve aynı zamanda kendi sermayesini güçlendirmesini zorunlu kılıyor. Ancak bu “hesaplaşma” görüntüsü ile aynı zamanda AKP tabanına da önemli mesajlar geçiliyor. Statükoya savaş açan AKP imajı pekiştirilirken, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en “zengin dostu” iktidarı gerçeğinin üzerine de bir örtü atılmış oluyor.

    Kemalistler cephesindeki “ortak mağduriyet” hissi ise büyük ölçüde dayanaksız. Meclis kiremitleriyle zenginleşen “Ankaralı” Koç’un, Osmanlıcılık konusunda da herkesi sollayacağı New York Metropolitan Müzesi’nde sponsor oldukları Osmanlı Sanatları Galerileri ile açıklık kazandı.

    Bu tartışmanın kapitalizm koşulları altında yürütüldüğünü unutmamak kaydıyla, solu da ilgilendirdiğinin altını çizelim. Koç da dahil olmak üzere sermaye sınıfının yapısında yaşanacak değişimin sınıflar mücadelesine izdüşümü olacak.

    Bu bağlamda AKP ile geleneksel sermaye arasındaki gerilimin sermaye düzeni içindeki sınırlarına işaret etmesi bakımından önemli bir örnek olan TÜPRAŞ’a biraz daha yakından bakmak istedik. Özelleştirme sonrası bir bilanço olarak da okunabilir:

    En büyük sanayi kuruluşu Koç’un

    TÜPRAŞ, yıllardır Türkiye’nin en büyük ekonomik birimi durumunda. İSO 500’de satış geliri üzerinden açık ara birinci sırada yer alan firmanın, 23,5 milyar dolarlık üretimden satış hasılası ile 2008 gayri safi yurtiçi hasılası içindeki payı yüzde 3,2 oldu. Ülke ihracatı içindeki payı da benzer düzeyde. Rafineri sektörü için yüksek sayılabilecek yüzde 7 civarında kârlılıkla çalışan firma, elde ettiği kârla da üretim şirketleri arasında ilk sırada yer alıyor. Özelleştirme sonrasında hızlı bir artış gösteren petrol fiyatları ve dağıtım sektöründe Opet’le gidilen dikey entegrasyonun da yardımıyla toplam kazanç iyice artmış durumda.

    TÜPRAŞ 2005 yılı sonunda özelleştirildi. Bu satış, ülke ekonomisinin can damarlarından birinin kesilmesi anlamına geldi. İzmit, İzmir, Kırıkkale ve Batman’da bulunan dört tesisi ile TÜPRAŞ, Türkiye’nin tek rafineri işletmesi. Hâlâ tek olma durumunu koruyan işletme 2006 yılı başında Koç-Shell ortaklığına teslim edildi.

    Yüzde 2’lik küçük ama “altın” hissesi ile Shell, kâr peşinde koşmakla yetinmeyen, emperyalist projelerde kritik roller üstlenen uluslararası bir tekel. Shell, TÜPRAŞ’ın kullanacağı petrolün temininden, ürün yelpazesinin belirlenmesine, satış politikalarına pek çok konuda belirleyici hale geldi. TÜPRAŞ “bizim” Koç’un değil, onun taşeronluğunda Shell’in oldu.

    Böylece TÜPRAŞ, zor günde, dar günde işleyecek petrol bulamayacak, Shell’in merkezi politikaları ile yanlış ürünler ve yanlış pazarlarla tepesinde demokles kılıcıyla faaliyet gösterecek, Türkiye’yi artık bir “pazar” olarak gören bir “şirket”e dönüştü.

    Kendi kendini ödedi

    Bu “dönüşüm”, devrin gerçekleşmesinden 4-5 ay sonra Temmuz 2006’da TÜPRAŞ’ta çalışan işçilerin yaklaşık yüzde 20’sinin, yani bine yakın işçinin işten atılmasıyla taçlandırıldı. Geçen 4 yıla yakın zamanda çeşitli şekillerde TÜPRAŞ’la ilişiği kesilenlerin sayısı 2 bini buldu. Devir öncesinde 5 bin 100 civarında olan çalışan sayısı 2008 sonunda 4 bin 300’e indi. 2 bine yakın işçiye kapı gösterilirken düşük ücretle çalışan bin 200 yeni işçi alındı. Taşeronlar ve TÜPRAŞ’ın çalışmaktan vazgeçtiği başka işletmeler de hesaba katıldığında işsiz kalan işçi sayısı birkaç bine ulaştı.

    Koç-Shell ortaklığı TÜPRAŞ’ın yüzde 51’i için 4,14 milyar dolar ödedi. 2006, 2007, 2008 ve 2009 yılının ilk 9 ayında satış gelirlerini de kârını da önemli ölçüde artıran TÜPRAŞ’ın bu dönemde vergi öncesi kârlarının toplamı 3,5 milyar dolara yaklaştı. Shell’in ham petrol ve ara mamul satışından kazandıklarını hesaba katmadan, 2010 yılının ortasında yani 4,5 yıllık kârla ödenen para geri alınmış olacak. Bu hesabın “gösterilen” kâr üzerinden yapıldığını vurgulamak gerekiyor. Personel sayısındaki azalmaya dolayısıyla personel giderlerindeki düşüşe, 2006 sonrasında yapılan yatırımlar ve düzenlemelerle daha kârlı ürünler olan beyaz ürünlerin payının artmasına, Opet’in bünyeye katılmasına rağmen kâr marjı özelleştirme öncesindeki 2005 yılının bir iki puan altında seyrediyor. Özelleştirme öncesinde tek kuruş kredi kullanmayan TÜPRAŞ artık milyar dolarlar mertebesinde kredi kullanıyor; Koç’un bankası Yapı Kredi’nin buradan sağladığı faydayı hesaplamak, açıklanan finansal veriler üzerinden mümkün değil. Grup “sinerjisi”nin yarattığı diğer faydalar olduğu da düşünülmeli…

    Türkiye’nin en büyük işletmesi ve dünyanın sayılı işletmelerinden birinin ne kadar ucuza gittiği ortada.

    Kârlı tesisler kârlı ürünler

    2006-2009 dönemindeki en dikkat çekici gelişmelerden biri şirket raporlarında da daha kârlı olduğu vurgulanan “beyaz” ürünlerin üretim ve satışlarındaki artış. Beyaz ürünler, benzin, motorin, jet yakıtı gibi ürünlerden oluşurken satışı azalan “siyah” ürünler ise fuel oil, asfalt gibi maddelerden oluşuyor. Sadece ürün kompozisyonunda değil rafinerilerin yoğunluklarında da değişiklik olduğu görülüyor. Yatırımların yoğunlaştığı İzmit Rafinerisi’nin üretim ve satışlar içindeki payı artarken, İzmir ve Kırıkkale’nin payının gerilediği görülüyor. Batman ise sadece “sembolik” olarak çalışıyor.

    Son derece vahim sonuçlara yol açabilecek bir değişim yaşandığı açık. Ürün kompozisyonundaki değişim, zaman içinde özellikle fuel oil üretim kapasitesinin de azalması, en azından potansiyel ihtiyaca göre artmaması anlamı taşıyor. Fuel oil, konutlarda ısınma amaçlı, sanayide ise üretimde enerji kaynağı olarak kullanılıyor. Fuel oil üretiminin azalması ve üretim kapasitesinin sınırlı kalması, ısınma ve sanayi üretiminde doğalgaz bağımlılığının iyice pekişmesi, doğalgaz temininde zorluk yaşandığı olağanüstü bir durumda Türkiye’nin ihtiyaç duyacağı miktarda fuel oil üretme kabiliyetinin kalmaması demek oluyor.

    Rafinerilerin paylarındaki değişim ise tamamen maliyet kontrolü belirlenimli bir tercihle hareket edildiğini, stratejik bir alanda riskleri coğrafi olarak dağıtma ihtiyacının tamamen ortadan kalktığını gösteriyor. Türkiye kapitalizminin her alanda ürettiği bölgesel eşitsizlikten belli ölçülerde muaf kalmış bir işletme de bu yola sokulmuş oluyor.

    Opet operasyonu

    2006 yılı sonunda Koç’un akaryakıt dağıtım şirketi Opet, TÜPRAŞ bünyesine girdi. Akaryakıt dağıtım pazarında yüzde 20 civarında payı bulunan Opet, gruba petrol piyasasını TÜPRAŞ’ın kamuda olduğu dönemde sahip olduğundan daha fazla kontrol imkanı sağlamış oldu. Opet’in bünyeye katılmasının bir boyutu da TÜPRAŞ üst yönetiminde yapılan operasyon. Şu anki Genel Müdür Yavuz Erkut ve yardımcılarından oluşan ekibi 2000 yılında TÜPRAŞ’tan Opet’e transfer olmuş. Erkut, 2000-2005 yılları arasında Opet’in üst düzey yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra 26 Ocak 2006 tarihinden itibaren, yani TÜPRAŞ’ın Koç grubuna devrinin ardından TÜPRAŞ’ın başına geçmiş. Koç grubunun kalan bütün şirketlerinden daha büyük olan TÜPRAŞ’ı “yönetmeye” nasıl talip olduğu böylece daha anlaşılır oluyor. Son yılların en büyük işçi kıyımını nasıl “sessiz sedasız” idare ettikleri de…

    Koç’un İran “açılımı”

    TÜPRAŞ 2008 yılında 21,4 milyon ton ham petrol ithal etti. En fazla ithalat yapılan ülke yüzde 48’lik payla İran oldu, onu yüzde 30’luk payla Rusya izledi. İran ile ticarette Başbakan’ın bir adım önünde giden Koç’un 2008 sonu itibariyle “ortak para”ya da geçtiği söyleniyor. Daha önce Avrupa bankaları üzerinden yapılan petrol ödemelerinin, artık Türkiye’deki bankalar aracığılıyla, özellikle de Ziraat Bankası üzerinden yapıldığı belirtiliyor.

    Altın yumurtlayan tavuk

    2008 yılında dünyada petrol fiyatlarında daha önce görülmemiş bir dalgalanma gerçekleşti. 2008 yılının Temmuz ayında 140 doları geçen ham petrolün varil fiyatı, yıl ortalamasında da 100 doları buldu. 2008 Aralık ayında 40 dolara kadar inen fiyat, 2009 Kasım ayında 78-80 dolar civarında seyrediyor. Bu dalgalanma, TÜPRAŞ’ın satış gelirlerinde de dalgalanma yaratmış durumda. 2009 yılının ilk 9 ayında TÜPRAŞ’ın satış gelirleri önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 40 gerilerken, satışlar ton bazında sadece yüzde 20 geriledi, bu gerileme de büyük ölçüde ihracattaki düşüşten kaynaklandı. Sanayi üretimdeki yüzde 30’u geçen daralmaya, işsiz sayısındaki muazzam artışa rağmen TÜPRAŞ’ın yurtiçi satış miktarı sadece yüzde 10 geriledi. Bu gerilemenin de büyük bölümü kırsal motorinden kaynaklandı. Tarımdaki çöküşü de resmeden bu tablo, petrol ürünlerinin vazgeçilmezliğini ve TÜPRAŞ’ın değerini tartışmasız bir biçimde ortaya koyuyor.

    TÜPRAŞ’ın, AKP’nin büyük kıyağı olarak Koç’un elini güçlendirdiği açık. Ancak Çalık başta olmak üzere rafineri yatırım projelerine dönük AKP desteği, Türkiye’nin en büyük tekeli olması hasebiyle sahip olduğu güç kadar üzerine gidilmesi durumunda TÜPRAŞ’ın taşıdığı riskler, Koç’un üzerine gitmenin imkansız olmadığını da gösteriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir