CHP Genel Başkanı sayın Özgür Özel, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Nikolaus Meyer Landrut’un katılımı ile Birliğe üye ülkelerin büyükelçileri ile 31 Ocak 2023 tarihinde bir araya gelmiştir. Toplantıda nelerin konuşulduğuna ilişkin çok kısa bir açıklama yapılmıştır: “Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara’da Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Nikolaus Meyer Landrut ev sahipliğinde Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin büyükelçileri ile öğle yemeğinde bir araya geldi.”
Bu kısa not dışında nelerin görüşüldüğü konusunda basına bir açıklama yapılmamıştır. Açıklama yapılmayınca bu toplantı merak konusu olmuştur.
Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, PES üyesi partilerin Genel Başkanları ile Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Türkiye Büyükelçilerine bir mektup kaleme almıştır. Kılıçdaroğlu mektubunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin hukuki temelini oluşturan Ankara Anlaşması’nı 1963 yılında imzalayan siyasi parti olduğunu hatırlatarak şu açıklamayı yapmıştrı:
“Anlaşma imzalandığı sırada Başbakan olan partimizin ikinci Genel Başkanı İsmet İnönü, Avrupa bütünleşmesini şu sözlerle tanımlamıştı: Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser.’ İsmet İnönü, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal Atatürk ile iki kurucusundan biridir ve bu özlü ifadesi uzun siyasal hayatından damıttığı çok önemli bir deneyime dayanmaktadır. İki dünya savaşından ilkini cephelerde savaşan bir subay, ikincisini ülkesini savaşın dışında tutmaya çalışan bir devlet başkanı olarak yaşamış olan İnönü, barışın korunmasının ne kadar cesur bir girişim olduğunun farkındaydı. Bugün de CHP olarak aynı görüşteyiz. Ülke olarak hem bu ‘en cesur esere’ katkı yapmayı hem de bu ‘en cesur eserin’ sonuçlarından tüm insanlığın yararlanmasını istiyoruz.”
Avrupa Birliği’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 10 ülke için genişleme raporlarını 8 Kasım 2023 tarihinde açıklamıştır. Ukrayna, Moldova ve Bosna Hersek için adaylık müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunan Komisyon, Türkiye’nin AB’den uzaklaşma eğilimini geriye döndürecek bir adım atmadığını açıklamıştır.
Rapor’da, Türkiye’nin son yıllarda olduğu gibi insan hakları, temel özgürlükler, sivil toplum ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ciddi gerileme içinde olduğu açıklanmış, Ukrayna, Moldova ve Bosna Hersek için adaylık müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunulmuştur.
Demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksikliklerin olduğunun belirtildiği raporda, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına karşı hapiste tutulmasının Türk yargısının evrensel standartlardan uzaklaşmasına yol açtığı belirtilmiştir. Rapor’da, Türkiye’nin AB’ye uyumunun yüzde 10’a indiği, Türk hükümetinin 7 Ekim saldırılarında Hamas’ı kınamadığı ve Hamas’ı destekler bir retorik kullandığı vurgulanmıştır.
AB 2023 Genişleme Raporu’nda “Türkiye Birlik’ten uzaklaşmaya devam ediyor” denmiştir ama bu konu tartışmaya açıktır. Çünkü Avrupa Birliği, benim tanımlamam ile Türkiye’ye “BOBON Kriterleri” uygulamaktadır. “BO: Bizden Olanlar, BON: Bizden OlmayaNlar.”
Bunun tipik örneği Kıbrıs Rum Kesimi’nin tüm Kıbrıs adası adına AB üyesi olmasına göz yumulmasıdır. Adadaki Türk toplumunun yok sayılması BOBON kriterlerine bir örnektir. Bu kapsamda Dışişleri Bakanlığı’nın tespiti doğrudur: “2023 yılı Türkiye Raporu, ülkemiz için Komisyon tarafından hazırlanan 25. Rapor olmasına rağmen, AB’nin ülkemize karşı haksız ve önyargılı yaklaşımını muhafaza etmesi, pek çok tehditle karşı karşıya olan kıtamızın geleceği açısından kaygı vericidir.”
AB’nin “Hamas’ın İsrail’e Ekim 2023’te düzenlediği saldırının ardından, Türkiye Hamas’ı terör örgütü olarak tanımaktan ve kınamaktan imtina etti. İsrail’in saldırıya verdiği yanıtı ise sert bir şekilde eleştirdi” tespitine karşılık Dışişleri Bakanlığı’nın “Metinde bir eleştiri olarak yer verilen, ülkemizin Hamas-İsrail savaşına dair tutumunun AB’yle tamamen uyumsuz olduğu yolundaki tespiti ise esasen övgü olarak değerlendiriyoruz” cevabı önemlidir.
Türkiye’nin zaman zaman eksen kaymasına yol açabilecek şekilde açıklamalarda bulunması, bana göre tutarsız bir dış politika örneğidir. Bunun bir örneği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özel konuk olarak Şanghay İşbirliği Örgütü’nün 22’nci Devlet Başkanları Zirvesi’ne katılmasıdır. Sayın Erdoğan, Türkiye’nin Asya ile binlerce yıla dayanan beşeri, kültürel ve siyasi bağları bulunduğunu şöyle açıklamıştır: “Üye olmak-olmamak hepsi ayrı ama bizim bu ülkelerle olan münasebetlerimiz, bu atılan adımla çok daha farklı bir konuma taşınmış olacaktır.” Kastettiğiniz üye olmak mı? sorusu üzerine “Tabii. Hedef o.” demiştir. Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak ŞİÖ’ne üye olması uluslararası hukuk açısından mümkün değildir. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, 7. Baskı, 2014, s.625
Rahmetli Bülent Ecevit, 1 Ağustos 1959 tarihli Ulus Gazetesi’nde “Günün Işığından” köşesinde “Avrupa’da İktisadi Birleşme ve Türkiye” başlıklı yazısında Türkiye’nin o dönemde Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılmasına karşı çıkmıştır.
Bülent Ecevit’e göre bu gibi kurumlara bir ülke girmeden önce kendi ekonomik gelişimini belirli bir seviyeye ulaştırmalıydı. Bunu söylerken de iktidarın Türkiye’yi “Ortadoğu’nun Amerikası” ya da “Küçük Amerika” olarak adlandırmasını yanlış bulduğunu açıklamaktaydı.
Ona göre bunun sebebi Türkiye ekonomisinin Avrupa’nın çok geride olmasıydı. Buna karşılık Cumhuriyet gazetesinin 6 Ağustos 1959 tarihli nüshasında Mazhar Kunt tarafından yazılan “Avrupa Müşterek Pazarı” başlıklı makalede, Türkiye’nin Ortak Pazar’a yaptığı başvurunun Türk kamuoyunun geneli üzerinde olumlu bir etki bıraktığına değinilmekteydi.
Türkiye, Cumhuriyet ile birlikte Batı dünyasının bir parçası olma yolunda çok önemli adımlar atmıştır ama AB’ye üye olma konusunda çok önemli bir fırsatı Yunanistan ile birlikte üyelik başvurunda bulunmadığı için bu fırsatı kaçırmıştır. Tüm bu gelişmemeleri 830 sayfalık “Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri: Bir Çıkmaz Sokak” kitabımda açıkladım. Bana göre Türkiye’nin yeri Batı dünyasıdır. Bunun alternatifi yoktur. Eğer yemekli toplantıda bu konu görüşülmüş ise, bunun açıklanması gerekir. Aksi bir durum spekülasyonlara yol açabilir.
Mustafa Kemal Atatürk, 1924 Şubat ayında söylediği sözler, onun batı medeniyeti hakkındaki stratejisini açıklar: “Medeniyete girmek arzu edip de Garp’a teveccüh etmemiş devlet hangisidir.?” Atatürk, Batı emperyalizmine karşı verdiği mücadelenin ardından çağdaş uygarlığa sahip çıkma yolunda batı düşüncesine yönelmekte sakınca görmemiştir:
“Zira batı medeniyetinin temelini, bilime gelişme imkanı veren rasyonel düşünce ile bilim zihniyeti, bilimin pratik hayata uygulanmasından meydana gelen ve insanoğlunu tabiata hakim olmak ve onu ekonomik refahını sağlamak imkanını veren teknoloji, her türlü medeniyetin yaratıcısı olan insanın temel hak ve hürriyetlerini güvence altına alan hukuk anlayışı ve insan mutluluğunu sağlayan özgürlüğe dayalı rasyonel devlet yönetimi oluşturmaktadır.”