–GÖRÜNEN KÖY— KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPATILMASININ ARDINDA YATAN GERÇEK.
Çifteler Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü mezunu Eğitimci Ali Yılmaz anlatıyor:
“ İlçemizin vaizi olan dayım Mehmet Ali Erdem, Hasanoğlan’a beni görmeye geldi. Dayıma okulu gezdiriyordum. İkinci günün akşamı yemeği yüksek bölüm öğrencileriyle birlikte yedik, kahveleri içtik. Açık havada yönetim yapısının önündeki küçük parkımızda oturuyoruz. Yüksek bölüm profesörlerinden biri dayıma, “ Hoca burayı nasıl buldunuz? Okulun her yanını gezdiniz mi” diye sordu.
Dayım hepimizi şaşırtan şu yanıtı verdi: ‘ Buraya geleli iki gün oldu. İki gündür uygulama, deneme, meyve ve sebze bahçelerini, bağı, iş atölyelerini, orta ve yüksek kısmı, laboratuvarları, kitaplıkları, sağlık bölümünü, hastaneyi, mutfağı, yemekhaneyi, fırını, hamamı, açık hava tiyatrosunu, uygulama okulunu, küçük çocuklar için yapılan oyun evini hep gezdim, gördüm Hasanoğlan köylüsünü gördüm.
Köylülerle konuştum. Köydeki hamamı ve köy çamaşırlığını gördüm. Her gördüğüm yer ve her gördüğüm eser beni keyiflendirdi. Gezip gördükçe de merakım arttı.
Burası nasıl bir okuldur? İki gündür kafamın içinde bu soru var. Sonucu ne olur ki diye düşünüp duruyorum. Mademki sordunuz söyleyeyim: Sizin okullarınızı kısa süre sonra kapatırlar.’
Böyle bir yanıt beklemediğimizden hepimiz şaşırmıştık. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı ve İsmail Hakkı Tonguç da İlköğretim Genel Müdürü olacak da Köy Enstitüleri kapatılacaktı.
Nereden çıkarmıştı bunu bu Hoca?
Bu nedenle hepimiz tepki gösterdik:
“ Yanlış değerlendirdiniz!”
Ama dayım ağır ağır, sindire sindire konuşmasını sürdürdü.
“Benim yaşım seksen. Ben görmem ama siz görürsünüz. Kısa zaman sonra buraları kapatırlar. Siz buraya öğrenciyi nereden alıyorsunuz? Köyden. Kimlerin çocukları gelenler?
Köyün yoksul takımının çocukları. O yoksul çocuklar öğretmen olunca nereye gidecek? Kendi köylerine ya da çevredeki bir köye. Çok iyi, çok uygun ve çok da güzel. Ama Topal Veli’nin, Bekçi Hasan’ın, Kör Hüseyin’in oğlu köye öğretmen ya da başöğretmen olarak gidince köyün ağası, zorbaları, ileri gelenleri bunu nasıl karşılayacak? Onlar sizin gencecik öğretmenlerinizin karşısına dağ gibi dikilir.
Şurada yüksek bölümünüz, yukarı yanda sağlık bölümünüz var.
Bir de orta bölüm var. Yarın yüksek bölümü bitirenler öteki enstitülere öğretmen olacak. Milli eğitim müdürü, müfettişi olacaklar. Zamanla kimi milletvekili kimi bakan olacak.
Sağlık bölümünü bitirenler de bölgelerine sağlık memuru olacak.
On köyün başına bir sağlık memuru ve bir ebe verilecekmiş, okulsuz köy bırakmayacakmışsınız.
Buradaki öğrencilerden okumayan olursa, onları da köylere ‘iş erbabı usta’ olarak yollayacakmışsınız. Çok güzel, çok iyi düşünülmüş. Demek ki köylü çocukları her yerde söz sahibi olacak. Köylüler de hep okuryazar olacak. Böyle değil mi, yanlış mı söyledim?”
‘ Doğru söylediniz Hoca Efendi’ dedik. O yine ağır ağır sürdürdü:
“ Şehirli esnaf, ağa, zorba takımı enayi değildir. Çocuklarının eline verecekleri ekmeği köylü çocuklarına kaptıracak, kendi çocukları ekmek aramaya gidecek!
Siz hepsini köylüden yetiştireceksiniz de onların çocuğu demir boku mu yiyecek? Onlar o kadar akılsız mı? Varın siz aklınıza selam söyleyin!”
Bizim homurdanmalarımıza aldırış etmeden sürdürdü:
“ Bakın ben Horasan’dan Yanya’ya, Arabistan ve Habeş’e kadar Osmanlı ülkesinin birçok yerini dolaştım. Gördüm ki dünyanın her yerinde köylü köylüdür ve şehirlinin, ağanın, zorba takımının eşeğidir. İniş- yokuş demeden, gidecekleri yere kadar köylünün sırtına binerler. İstedikleri yere ulaşınca da başına torbasını takmazlar.
Eğer torbasını takmışlarsa, bilesiniz ki yem koymamışlardır! Yemli, bakımlı hayvanın canı başında olur. Dizinin dermanı yerinde olur. Taşıyamayacağı yükü sırtından atar, örkünü alıp gider. Tutmaya çabalayanın da ağzının kaşıklığına bir tekme çıkartır, ondan sonra gider.
Hiç kimse bindiği eşeğin canı başında güçlü olmasını istemez. Kimse kapıya bu kadar akıllı eşek bağlamaz. Benim yaşım seksen. Ben göremem ama siz görürsünüz. İşte şuraya üç çizik” deyip bastonu ile masanın yanına üç çizik yaptı.
Hepimiz donakaldık.
Dayım, köyündeki, kırlardaki, yol kıyılarındaki ahlatları aşılayan, yaban eriklerine zerdali, kayısı aşılayan; kuyular, çeşmeler, sarnıçlar yaptırarak köyüne yararlı olan örnek, üretken bir kişiydi.
Seksen yaşında bile Bozkır’ın vaiziydi. Çevredeki hocalar, müftüler ve aydınlar arasında saygın bir kişiliği vardı. Benim doğduğum yıl ( 1924) köylü ile birlikte köyün okulunu yaptırarak, yapım tarihini ( 1340) okulun duvarına yazdırmış.
Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nden seçerek köye öğretmen getiren dayım, köyümüzdeki öğretmen toplantılarını da izleyen aydın bir kişiydi….
Köy Enstitülerinin kapatıldığını gördü. Doksan altı yaşında köyünde öldü.
Hilmi Uysal – Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Yazıları posta kutunda oku