171 yıllık Kuleli Askeri Lisesi, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından yeniden yapılanma çalışmaları kapsamında kapatıldı.
Resmi Gazete’de yayımlanan 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameyle (KHK) kapatılan askeri liseler arasında, 1845’te kurulan Kuleli Askeri Lisesi de yer aldı.
Geçen gün bir sunumda karşılaştığım E. Kur. Alb.arkadaşım,oğullarımın da mezun olduğu okulla ilgili bir öykü yazdığını söyleyince sizlere yazmak istedim.
KULELİ ASKERİ LİSESİ
“Kapatılan Kuleli Askeri Lisesi’ne, tüm askeri okulları benimseyen ve onlara gönül verenlere, bu onurlu ve kutsal yuvaya ait anılarını, buruk bir acıyla yüreklerinde taşıyan, okul mezunlarına sonsuz sevgi ve saygılarımla.”
Ahmet bey elini kaldırdı, otobüs durmadı, geçti gitti, oysa o durakta duruyordu, hatta birazda öne çıkmıştı. İçinden şoföre kızdı. Çok geçmeden başka bir otobüs göründü, Ahmet bey telaşla yine elini kaldırdı, bu kez ikincisi durmuştu. İçerisi çok kalabalıktı, yavaş yavaş ortalara doğru yürüdü, durdu, ayaktaydı, yanı başında oturan genç kulaklıklarını takmış, dışarı bakarak müzik dinliyordu. Onun arkasındaki genç ise gözlerini kapatmıştı, belki de çok yorgundu. Yaşlılıktan gelen bir güçsüzlükle bedeninin ağırlığını diğer ayağına aktardı, tutunma demirine iyice yaslandı. “Şunlara bak! Bunlar daha doğmadan önce ben Kars’taki taburda nöbet tutuyordum” diye aklından geçirdi. Yine de, şimdi değilse de, gençlerin içinde arada sırada yer verenler oluyordu.
Ahmet bey eski bir asker, bir emekli kurmay albaydı. Şimdi Göztepe’den, Beşiktaş’ta oturan bir devre arkadaşını ziyarete gidiyordu. Başlangıçta Erzincan’daki Eğitim Merkezi’nde birlikte görev yapmışlar, sonra hiç karşılaşmamışlar, ta ki emekli olduklarında Fenerbahçe Orduevi’nde bir devre toplantısında görüşünceye dek.
Şu anda otobüsün sağ yönündeki camlardan tarihi Beylerbeyi Sarayı görünüyordu, beş, on saniye sonra Kuleli Askeri Lisesi tüm görkemiyle ortaya çıktı. Parlayan güneş nizamiyenin her iki yönündeki sınıfların camlarında ışıldıyordu, soldaki üçüncü ve dördüncü pencere onların sınıflarının camlarıydı, bunu çok iyi biliyordu. O zaman 3/2 deydi, yani lise üçte, ikinci kısımda (sınıfta). Sağ tarafta pencere yanında oturuyordu, ders sırasında, başını çok az çevirmekle, öğretmene hiç belli etmeden. Boğaz’dan geçen vapurları, karşı kıyıdaki Bebek’i Kuruçeşme’yi izleyebiliyordu. Yanında oturan, arkadaşı Ahmet’le, ayni adı taşıdıklarından birbirlerine “Adaş” derlerdi, sonradan o general olmuştu. Kısımda kırk kadar öğrenci vardı, şimdi çoğu gözlerinin önüne geliyordu; Yılmazlar, Muzafferler, Mehmet Aliler, Güngörler, Eminler, Mustafalar, Erdoğanlar, Ahmet ve Mehmet ikizler, vb., hele bir Veli ile Mahir vardı, hep yan yana otururlardı, onlar Askeri Ortaokuldan, Konya’dan gelmişlerdi, bunu bir üstünlük nedeni sayarlar, bizlere “Siz, kayd-ı kabülsünüz, daha mürekkebiniz kurumadı” derlerdi. Veli hava pilotu olmak isterdi, defterlerine hep uçak resimleri çizerdi. Yıllar sonra, bir devre toplantısında Velinin uçağının düştüğünü, şehit olduğunu duymuş, çok üzülmüştü.
Fizik öğretmeni Daniş beydi, “Dikkat!” çekildiğinde sınıfın kapısından, kendinden önce, ileri uzattığı sağ kolu girer, bizlere “Oturun, oturun!” işareti yapardı. Yazılı sınav kağıtlarını okuyup not attıktan sonra, yanlışlarımızı görmemiz için,.dağıtırdı. İçimizden kimileri, “Hocam, siz oğlunuzu subay yapacak mısınız?” diye sorduğunda,”Miskin herif, benim oğlum yok ki, kızım var.” derdi, sınıfta gülüşmeler…
Bir tarih öğretmeni vardı, yüzü ayni tarih kitabındaki Ramses’e benzerdi, padişahları anlatırken sanki o günleri yaşardı, aradan geçen bunca zamandan sonra herhalde ölmüş, çok sevdiği tarihine kavuşmuştur.
Edebiyat öğretmeni süvari subaylığından ayrılmış bir binbaşıydı, soyadı Karababa’ydı, Türk çocuğu olduğumuz için hepimize önce beş numara verir, sonra çalışkanlığımıza göre notu yükseltirdi.
Rütbesi yüzbaşı olan kimya öğretmeni, kısa boylu şişmandı. Bir kez kızmış, tüm sınıfı hafta sonu izinsiz bırakmıştı, cumartesi, pazar günü öğrenciler içerde kalmış, güneşi pencereden seyretmişlerdi.
Geometri dersine gelen Rıfat bey ikizleri ayıramaz, Ahmet’i Mehmet’e karıştırırdı.
Okula ilk geldiği günü anımsadı, okulları, asıl Kuleli’nin arkasında, tepenin üstünde, revir binasının yanındaydı. Sınıf subayları Yüzbaşı Zeki, onları öğrenci çavuşa teslim etmiş, birlikte debboy a gitmişlerdi, sivil elbiseli, yaşları on dört civarında, on bir, on iki çocuktular. Hepsine çamaşır, pijama, ayakkabı ve dahili elbise dağıtılmıştı, Ahmet’in boyu uzundu, her pantolon kısa geliyordu, sonunda bulundu, haki, kalın, şayak gibi bir kumaştan olan pantolonun iki yanında kırmızı şerit vardı, arkadaşlar, “bu Yeniçeri ordusundan kalma” demişler gülmüşlerdi. Ahmet’in yakasına taktığı ilk numarası 908’di, sonra birkaç kez değişmişti. Anneler, babalar nizamiyenin girişindeki bekleme odasında oturmuş, endişe içindeydiler. Ahmet ve arkadaşları onların karşısına, veda etmek için, saçları üç numara traş edilmiş, dahili elbiseyle, (asker elbisesi) çıkınca annelerin hepsi ağlamıştı.
Ertesi yıl, aşağı okula, asıl Kuleli’ye gitmişlerdi. Bina çok büyüktü,
kare biçiminde yapılmış, deniz tarafında sınıflar, üst katta laboratuarlar, komutan odası, arka tarafta mutfak, yemekhane ve koğuşlar vardı. Orta bahçe topraktı sınıflar arası futbol, voleybol, basketbol maçları yapılır, şarkılar söylenir, birdirbir, hatta uzun eşek oyunu bile oynanırdı. Yunus efendi “Toplan Borusu” nu çaldığında tüm öğrenciler bahçedeki yerini alır, yoklamalar yapılır, komutlar verilir, sonra mütalaa (etüd) için içeri girilirdi, koğuşlarda yatma zamanı gelince ince uzun “tiiii”lerle yat borusu adeta inler, tatlı tatlı uykuya çağırırdı. Beden eğitimi dersi için kesimce nizamiyeden çıkılır, üçerli yürüyüş kolunda, Vaniköy yönünde, başka bir binaya gidilirdi, öğretmen, üç adım atlamada olimpiyat dereceli Ruhi Sarıalp, diğer öğretmen Recai Baysungur’du.
Öğrenciler tüm yıl, beden eğitimi derslerinde 19 Mayıs Spor ve Gençlik Bayramı için hazırlanırdı. Son hafta provalar yapılır, bayram günü geldiğinde herkes spor giyimleri içinde başta Kuleli Bandosu olmak üzere tüm öğrenciler, tüfekli hareketler, yer hareketleri, barfiks vb. Vaniköyden vapura binilirdi. Kuzguncuk’ta vapur Paşa Baba’nın yalısına yanaşır, öğrenciler hep bir ağızdan “Ya ya ya, şa şa şa, Paşa Baba çok yaşa!” diye bağırır, Paşa Baba balkona çıkar hepsini selamlardı. Kabataş İskelesinden İnönü Stadyumu’na tüm öğrenciler, tüfek omuzda, önde bando, Kuleli Marşı eşliğinde, üçerli kolda,uygun adımla yürürken polis trafiği durdurur, kaldırımlarda toplanan halk alkışlar, stadyuma girişte, daha sonra spor hareketlerinde tribünleri dolduran binlerce vatandaş, anneler, babalar, yarın vatanı koruyacak olan askeri öğrencileri “Yaşa! Varol!” sesleriyle alkışlar, yer gök çığlıklarla inlerdi. Vapurda yenen kumanya çoğunlukla kuru köfte, haşlanmış yumurta, domates, ekmek, ayran olurdu. Vapur Kadıköy rıhtımına yanaşır, öğleden sonra ayni hareketler, ayni coşku Fenerbahçe Stadyumu’nda sürerdi.
Yıl sonunda sılaya gitmeden önce yirmi gün kamp yapılırdı. Okulun arkasındaki sırtlarda yanaşık düzen hareketleri, manga düzeyinde düşmana yaklaşma ve vuruşma öğretilir, dinlenmelerde tüfek çattıktan ve gölgelik bir yerde oturduktan sonra hemen herkes Kandilli Kız Lisesi’nin pencerelerine bakardı, acaba orada bir kız var mı? Acaba o kız çok güzel mi?
Eğitim bitince, bu kez, hafif yokuş aşağı olan yoldan, önce adi adımla yürünür, okula yaklaşınca başlarındaki subayın komutuyla kıt’a durur, aralık alınır, kollar öndeki arkadaşın omuzuna uzatılarak mesafeler düzeltilir, komutla (tüfek omza) yapılır, bu kez daha sert verilen (Kuleli Marşıyla uygun adım marş!) komutuyla sol ayakla başlayan Rap! Rap! ses çıkaran adımlarla okula doğru yürünür, her yer bu marşın keskin nağmeleriyle inler, yakın mahalledeki evlerinden çıkan kadınlar, kızlar, çocuklar alkışlarlar, ihtiyarlar ellerini açıp dua ederlerdi.
Deniz senin toprak senin gök senin,
Zafer olsun en mukaddes emelin.
Çağlayanlar gibi köpür arşa taş,
Ufuklarda yüksel, şahikalar aş, arşa taş,
Ey! Şerefli yuva, şanlı yuva, Kuleli
Hedefindir bütün cihan, ileri!
(…)
Otobüs Beşiktaş’a Gelmişti, kapılar açılmış, herkes iniyordu. Albay
Ahmet daldığı anılarından uyandı, çevresine baktı, son olaylardan sonra Kuleli Askeri Lisesi süresiz olarak kapatılmıştı, artık orada toplan borusu, yat borusu hiçbir zaman çalmayacaktı.
Otobüsten en sonra inecekti,biraz bekledi, başını önüne eğdi, gözyaşları görünmesin diye.
Yılmaz ÇONGAR
(E. Kur. Alb.TESUD Rasimpaşa Şubesi.)
0542 3964400
Birgün umutla,yüreğim yanarak tekrar açılmasını istediğim,beklediğim Askeri Okullarımız bizim gurur kaynağımızdı.