Sosyal medyada buldum. Çok ama çok gerçekçi buldum. Algılarla, din soslarıyla kandırılan insanımıza umut olur diye paylaşıyorum.
Noktasına virgülüne dokunmadan, olduğu gibi: buyurun okumaya.
Geçmişte, idrakime geçirilmiş ‘ideolojik deli gömleği’ ile yaşadığım yıllarım oldu.
Mağrur gezen mecnunlardık.
Büyük bildiklerimiz ne derse inanır, inandıklarımızı sorgulamaz, cebimize konulanı harcardık.
O yıllardaki Allah algımla şimdiki Allah algım arasında dağlar var.
O yıllarda inandırılmıştım ki:
Allah “bizim Allah” idi.
O “bizden” idi yani; bizim ideolojiden, bizim inançtan, bizim partiden, bizim mezhepten, bizim takımdandı.
HAŞA: O bizim mülkümüz, kabile Tanrımızdı. Özelleştirmiş, tapusunu almıştık. kimseye vermez, koklatmaz, kıskanırdık.
Şöyle inanırdık:
Biz kimi seviyorsak Allah da onu severdi, biz kimden nefret ediyorsak O da onlardan nefret ederdi.
Bizim cennetlik sandığımızı O cennete koyar, cehennemlik sandığımızı O cehenneme atardı.
Biz, canımızı sıkan için “kahret” derdik, o da kahreder (miy)di!?
Sevip kul olduğumuza “evliya/Allah dostu” adını koyar, O’nun yerine geçip rütbe dağıtırdık.
Sanki biz O’nun kulu değildik de, -haşa- O bizim kulumuzdu, emirler yağdırırdık: sevileceek, sev! Dövüleceek, döv! Öldürüleceek, öldür! İhya edileceek, ihya et! Linç edileceek, linç et!
Fakat.. Esma-i Hüsna üzerine ne zaman yoğunlaştım, Allah’ı bilmek, tanımak ve anlamak için zihin emeği sarf ettim, o zaman bunların bizim uydurduklarımız olduğunu gördüm.
Güce tapıp adını Allah koyduğumuzu, deli gömlekli köle idraklerimizin uydurduğu imaja Allah dediğimizi gördüm
Meğer Allah, kabile Tanrımız değil “Âlemlerin Rabbi” imiş. Fatiha’da bunun için tekrar edermişiz
Meğer Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatırmış; sadece bizimkileri değil, ötekileri de.. sadece yandaşlarımızı değil, karşıtlarımızı da.. sadece hısımlarımıza değil, hasımlarımızı da..
Meğer O’nun alemlerinin içine sadece bizim ulus, ırk, kabile, mahalle, taraftar, parti, takım değil ötekiler de girermiş
Kinini din edinenlerin sevdikleri değil, savmedikleri de girermiş.
Sadece Necip Fazıl değil Nazım Hikmet de; sadece
Abdülhamit değil Mustafa Kemal de girermiş
Atatürk’ü put edinenler var, bundan böyle de olacak.
Atatürk’ü şeytanlaştıranlar ve Deccal ilan edenler de var ve olacaklar.
Ben tüm içtenliğimle şunu söylerim: Atatürk bazı hayranlarının yaptığı gibi ne tapınılacak put, ne de bazı düşmanlarının dediği gibi şeytan ve deccal.
O da sen, ben her insan gibi bir insan. Sevabıyla-hatasıyla tarihe mal olmuş bir kişilik. Zor günlerde ölümü pahasına risk almış, çok ter dökmüş. 10 yıl savaşmaktan yorulmuş bir halkı harekete geçirmiş. Bu ülkeyi işgal eden emperyalizme karşı kelle koltukta savaşmış.
– Eleştirilemez mi?
– Elbet eleştirilir, kul kusursuz, kul işi hatasız olmaz.
– Şeytanlaştırılır, Deccallaştırılabilir mi?
– Asla! Yanlıştır, hadsizliktir, emeğe haksızlıktır. Hepsinden öte ölmüş olan bir kişinin -haşa- Allahı olmaya kalkışmaktır. Onu Allah yerine yargılamaktır.
Birinin akıbet ve ahireti hakkında son söz Allah’a aittir. Her kim olursa olsun.
“Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır”. Bu her şeye Atatürk ve siyasi muhalifleri de, onu benimseyen ve benimsemeyenler de dahildir.
Kinini din edinen, dindar değil “dini dar” bir fanatiktir.
Bu bilgiseli niçin paylaştım?
Kadir gecesi mesajımın altına bir Kur’an talebesi, gayet kibar bir üslupla, o günün kurtuluş savaşının ilk adımı olan 19 Mayıs olduğunu hatırlatan ve emeği geçenleri yad etmemi isteyen bir mesaj bırakmış. Ben de dediğini yaptım ve rahmet diledim.
Kıyamet koptu.
Küfürler, tekfirler, hakaretler, iftiralar gırla. Görmüyorsunuz, engelledim ve gereği yapılacak.
“Keşke Yunan işgal etseydi” desem, Amerika’ya methiye döşenen makale kaleme alsam, ihale anlaşmazlığı halinde İngiliz mahkemelerini yetkili kılsam böyle saldırmazlardı.
Bilmem kendimi anlatabildim mi?
Biliyorum, bağnaz önyargılıdır, dinlemez ve anlamaz.
Sözüm “sözün tamamını dinleyip en iyisine uyanlara”.
Son sözü Kitab’a bırakayım:
“Bu dünyada baki kalan iyi işlerdir.”
Nasıl buldunuz?
Esen kalınız.