Ben hala ısrarla tarih derslerini sevdiremediğimiz ve bu yüzden de Atatürk İlkelerini yeteri kadar anlatamadığımız için bu günleri yaşıyoruz diye düşünenlerdenim.Sadece ezbere dayalı bir eğitim sistemiyle bunu başarmamız mümkün değil.Bu konuları nedenleri ve niçinleriyle o küçücük beyinlere aktarmayı başarmalıyız. Yoksa şimdiki gibi bocalar dururuz,gençlerimizde iki arada harcanıp gider.
Bakın bu konuda araştırmacı arkadaşımız Faik Kurtulan bu konuları yeniden masaya yatırıp,enine boyuna araştırıp,konferanslar halinde ve yazılarıyla toplumu bilinçlendirmeye çalışıyor.
ATATÜRK’ÜN “HALK” İFADESİ KİMLERİ KAPSAR!
Günümüzde en çok yanlış anlamalara sebebiyet veren kelimelerden biri “Halk” ve “Halkçılık” kelimeleridir. Bu kelimeler kullanılarak bazen sosyal demokrasiye bazense sosyalizme atıfta bulunulur. Çoğunlukla bilmeden yapılan bu hatalı atıflar bazı iç ve dış merkezler tarafından kurnazca kullanılmak suretiyle Atatürk’ün ideolojisi sulandırılmakta ve başka ideolojiler ön plana alınmaktadır. Bu durumda yapılacak iş erken cumhuriyet döneminde Atatürk ve arkadaşlarının “halk” ifadesiyle ne kastettiklerine dönmek uygun olacaktır.
Atatürk’ün CHP genel Başkanı sıfatıyla parti adaylarını ilan ederken 20 Nisan, 1931 yayınladığı bildirisinde şöyle demektedir:
“(…) 1 – Cumhuriyet Halk Fırkasının cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı vasıfları onun değişmeyen bariz mahiyetidir. Bu mahiyeti şu noktalar izah eder: A – Milli mefkureye (fikir, düşünce ve görüş/ülkü) sadık kalmak, B – Milletin irade ve hakimiyetini devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşılıklı vazifelerinin hakkile ifasını tanzim yolunda kullanmak, C – Ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği işlerle bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar ve faal kılmak.
2 – Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdi ve içtimai hayat için işbölümü itibariyle muhtelif meslek erbabına ayrılmış bir camia telakki etmek esas prensiplerimizdendir. A – Çiftçiler, B – Küçük san’at erbabı ve esnaf, C – Amele ve işçi, D – Serbest meslek erbabı, E – Sanayi erbabı, F – Tüccar ve G – Memurlar Türk camiasını teşkil eden başlıca çalışma zümreleridir. Bunların her birinin çalışması diğerinin ve umumi camianın hayat ve saadeti için zaruridir. Fırkamızın bu prensiple istihdaf ettiği (hedeflediği) gaye sınıf mücadelesi yerine içtimai intizam ve tesanüt (dayanışma) temin etmek ve birbirini nakzetmeyecek surette menfaatlerde ahenk tesis eylemektir Menfaatleri kabiliyet, marifet ve çalışma derecesiyle mütenasip olur. (…) “
1 Ziya Gökalp, Tekin Alp ve diğer önde gelen Türkçü aydınların da düşünce ve açıklamaları Atatürk’le aynı paraleldedir. Atatürk ve arkadaşlarının ima ettikleri konu mesleki temsil, meslek örgütleri dayanışması, ara çalışma sınıflarının gerekliliği yani kısacası üçüncü Fransız Cumhuriyet dönemi ifadesiyle “Solidarizm”dir. Atatürk ve arkadaşları halkı sınıflardan mürekkep bir topluluk olarak kabul etmemiş, çeşitli meslek erbabı gruplarının bütünlüğü olarak tanımlamıştır. Böylelikle sınıf çatışmalarını ortadan kaldırmayı ve sınıfsız toplum olan meslek gruplarının birbirleriyle çatışmak yerine kendilerini bir işbölümü içerisinde görmelerini hedeflemişlerdir. Dolayısıyla o dönemde 1925 Takrir-i Sükûn Yasasıyla sınıf çatışmalarına sebebiyet verebilecek tüm parti ve sendikalar kapatılmıştır. Kapatılan veya yasaklanan sol partiler içerisinde Sosyal Demokrat Parti de bulunmaktadır.
2 Gerek Marxist sosyal demokrasi gerekse bugünkü liberalleşmiş ardılı, halkı sınıflardan mürekkep bir topluluk olarak görmekte olduğundan bu ideolojilerden ilki sınıf çatışmasını, ikincisi ise çatışan sınıfların uzlaştırılmasını savunmaktadır. Yani halk ya da toplum tahlilleri sınıflar üzerinden yapılmaktadır. Bu iki akımın sınıf anlayışı kadim ortakları olan liberaller tarafından da desteklenmektedir. Sınıflar doktrinine göre devlet ve siyasi partiler örgütlendiğinde her sınıf dünyadaki muadilleriyle birlikte siyaset oluşturacağından en üst sınıfta bulunan özel teşebbüs dünyanın en güçlü sermayesini oluşturan şirketler (Küresel Sermaye) tarafından korumaya alınacak, milli bir duruşa sahip olmayacak ve sahip oldukları dokunulmazlıkla ülkede istedikleri gibi top çevirebileceklerdir. Oysaki erken cumhuriyet dönemi anlayışına göre, devlet denetimi altında meslek örgütleri dayanışması sergileyerek faaliyet gösterecek olan sanayi ve meslek grupları uluslararası bir bağlayıcılıktan uzak kalacaklar ve milli mefkureler etrafında ülkeye hizmet verebileceklerdir. Yani onları bağlayan ve milli duruştan uzak tutan bir Sosyalist Enternasyonal’e bağlı olmayacakları için Türkiye içindeki sermaye milli çıkarlar etrafında hareket edecektir. Yukarıdaki alıntıdan yola çıkacak olursak “Halk tanımı” ve halkçılık ilkesi sosyal demokrasi ile ters konumlara sahip olduğundan sadece halk tanımı üzerinden dahi ele alınsa bir araya gelemeyeceği görülmektedir. Emperyalizm Kemalizm’in ilkelerini sosyal demokrasi gibi bazı oklar eklemek suretiyle etkisiz hale getirmekte ve Türk halkının düşüncelerine pranga vurmaktadır.
Emekleriniz,ülke ve Cumhuriyet için verdiğiniz savaş için binlerce teşekkür ederiz Sayın Faik kurtulan,iyi ki varsınız,iyi ki sizin gibi ülke aşıkları var da umutlarımız tükenmiyor.
Faik Kurtulan Sosyolog Araştırmacı ve Yazar 28 Aralık, 2023