KUR’AN’da Cehalete Bakış?!

KUR’AN’da Cehalete Bakış?!

(A’raf,199)”Cahillerden uzak dur-yüz çevir-bilgisiz kalmayı seçenleri kendi hallerine bırak-kendini bilmezlere aldırış etme!”

*Cemal Külünkoğlu kısa alıntı:
“Cehalet, kendi bildiğinin dışında bir bilgi ve düzey olduğunu bilmemektir.
Cehalet bilmediğini bilmemektir, kindir, inattır, kibirdir, sefalettir, bağnazlıktır, yobazlıktır, vurdumduymazlıktır. Yoksulluğun, karanlığın, şiddetin, nefretin, hasedin en âlâsıdır cehalet.
Bu bakımdan Kur’an cahilliği ortadan kaldırmak için seferberlik ilan etmiş ve cahil kalan ve kalmak isteyenlerle ilişki konusunda ciddi prensipler ortaya koymuştur.
İnsan, doğal güdü ve sezgileriyle yaşayan diğer bütün yaratıklardan farklı olarak özgür ve ahlâki bir iradeye sahiptir. Dayatma, zorlama ve baskı ile terbiye edilecek bir varlık değildir.”

Cehaletin, cahil cesaretinin ele geçirdiği ‘din’ anlayışında, alanında;
okullarda, ekranlarda, tarikatlarda boy gösteren cahillerin, okur yazarlığı şüpheli anlatıcıların;
iftiralarla dolu yalanlarını
baskı, zorlama ile dayattığı zulüm içinde ülkemiz.

Bir yandan,
küçücük çocukların
kur’an kurslarında,
gençlerin okullarda, yurtlarda
‘din’ baskısıyla zihinlerini köleleştiriyor, yeteneklerini,
özgürlüklerini yok ediyorlar.

Diğer taraftan da, ‘çocuklarınızı ‘dindar(?)’ yetiştirin, onların yaptıklarından siz de sorumlusunuz’ söylemi ile özellikle inandığını(!) söyleyen anne babaları ateş tehdidi ile korkutup çocuklarına baskı yapmaları için kullanıyorlar.
Çocuklar, gençler de bu sapkın düşüncelerin, inanç dayatmasının baskısına, zulmüne karşı ya evlerinden kaçıyorlar ya da
hastalıklı bireyler haline geliyorlar.

(Lokman,15)”Eğer annen ya da baban cahillik edip, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyde Allah’a ortak koşman için seni zorlarlarsa-baskı yaparlarsa, bu hususta onlara itaat etme! Ancak dünya işlerinde onlarla iyi geçin.”

Evliliğin, çocuk sahibi olmanın,
‘insan’ evladını en iyi şekilde yetiştirmenin büyük ve ağır bir sorumluluk olduğunun farkında bile olmayan, sürekli üreyen, çoğalan bilinçsiz, şuursuz, eğitimsiz ana, babalarla cehaletin dibine doğru yol alıyoruz.

Keşke evlilik ve
anne-baba okulları açılsa,
keşke bu eğitim zorunlu
hale getirilse de,
yeterlik-olurluk kazananlara
çocuk sahibi olma
hakkı, izni verilse!

Keşke şimdiye kadar
din satıcılarının
para hırsıyla kanal kanal gezdikleri tv ekranlarında, reyting uğruna yalan yanlış anlatıcıların yerine;
anne babalara yol gösterici KUR’AN’ın muhteşem uyarılarla dolu ayetleri;
kişiler değil
sadece bilgi sunulsaydı da,
pırıl pırıl gençlerini,
masum çocuklarını
fütursuzca harcayan
sapkın, azgın, öfke dolu
bir topluma dönüşmeseydik?!

İnsanlık âleminde
aydınlar, aydınlanmış olanlar,
aydın olduğunu iddia edenler
kendilerini değil;
her konuda doğru bilgiyi topluma sunma-halkı bilgi ile aydınlatma misyonunu
yerine getirmezlerse,
ülkemizde yaşayarak da
gördüğümüz gibi meydan
sınır tanımayan sürekli zulüm üreten cahillere kalır!

Şimdilerde, askeriye ve eğitimde tarikatların yasa dışı yapılanması konuşuluyor.
Askeriye ve eğitimde tarikatların zulümleri yeni mi başladı zannediyorsunuz; artık gücü-iktidarı ele geçirdikleri için korkmuyor, gerçek niyetlerini gizlemiyorlar!
Yıllar önce yaptığım araştırmalarda, talim terbiye kurullarında tarikatçı kara sakallıların resimlerini görünce oturup ağlamıştım, çocuklarımız kimlere emanet diye!

Namaz(?)+başörtüsü(?) tapıncı ile ülkemiz daha çok uğraşacak, aynı yerde debelenip duracak gibi görünüyor!
Bir taraf namaz+başörtüsü dayatıyor!
Karşı taraf mücadelesini nasıl vereceklerini bilmemenin cehaleti ile karşı çıkıyor!
Karşı çıktıkları konunun dincilerin dayattığı gibi olmadığından,
altıbin küsur ayetlik bilgi kaynağı KUR’AN’da,
TANRI’nın tek derdinin
‘namaz+başörtüsü(?!)’
olmadığından haberleri bile yok ki!

Cahillerle-kişilerle uğraşmak yerine, sadece doğru bilgiyi ortaya koymak, topluma sunmak, çözüm!
Laiklik; inancın bireyselliği savaşında, inancın nasıl olması gerektiğinin aslî ve TEK kaynağı KUR’AN nerede?!
Soran yok!
Sorgulayan yok!
Araştıran yok!
Bilen ama kendini sunmak, konuşturmak yerine,
sadece bilgiyi sunan,
bilgiyi konuşturan,
SADECE BİLGİ’yi
konuşanlar yok!
Kişileri konuşmaktan
BİLGİ’ye bir türlü gelemiyoruz!

Tarikatlardan hâlâ
Atatürk ilgisi, sevgisi,
diyanetten hâlâ
Atatürk’ü anması,
Atatürk duası bekleyenler de
hiç değişmiyorlar!
Değerini bilenler için
ölümsüzlüğünü ilân etmiş Atatürk’ün
kanunlarla korunmaya,
inancının varlığını savunmaya,
tarikatların ilgisine,
diyanetin anmasına, duasına
ihtiyacı YOK.
Dinci-din satıcılar değişmez!
Değişecek olanlar bizleriz! Cumhuriyeti koruyacaklar ve savunanlar olarak değişerek
çözüm üretecek olanlar esas
bizleriz!

Gelelim;
‘İNSAN’ evladı yetiştirmek ağır sorumluluğu bilincine bilgi ile ulaşmak-ulaştırılmak zorunda,
atalar dini savunucusu
ana babalara!
İnancın da BİLGİ kaynağı;
KUR’AN’dan uyaran-uyandıran bilgilendirme ayetlerine!

(Lokman,21)”Allah’ın indirdiği Kitaba-Kur’an’a uyun, denilince, ‘Hayır, biz, babalarımız-atalarımızdan ne gördüysek-atalarımızın ne varsa ona uyarız’, derler. Saptırıcı-şeytan onları alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı?”

(Zuhruf,22)”Onlar, ‘Biz atalarımızı geleneksel bir din-inanç üzerinde bulduk; biz de onların izinden gidiyoruz-öğretilerini izliyoruz’ diyorlar.”

(Saffat,69,70)”Onlar, atalarını yanlış yolda bulmalarına rağmen kendileri de yanlışın izinden-körü körüne gittiler-sapkın atalarının başlarına sardığı geleneğe uydular.”

Esas ANA Kural:
(Bakara,256)”Dinde baskı-zorlama yoktur.”

(Yunus,99)”Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi inanırdı(ama onları özgür iradeleriyle baş başa bıraktı). Hâl böyle iken, insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın-baskı mı uygulayacaksın?”

(Kasas,56)”Şunu bil ki, sen her sevdiğini-istediğin kişiyi kılavuzlanan doğru yola iletemezsin. Ancak Allah dilediğine-dileyene doğru yolu gösterir. O, kılavuzlanan doğru yolu kabullenecek olanları-hakedenleri en iyi bilendir.”

(En’am,164)”Ben, Allah’tan başka bir Eğiten-Rab mi arayacağım? Allah, her şeyin-herkesin Eğiteni-Rabbidir. İnsanların yaptığı eylemler yalnızca kendilerini ilgilendirir ve hiçbir günahkâr başkasının yükünü taşımaz-herkesin günahı kendine. Kimse kimsenin suçunu üstlenemez.”

(Necm,38)”Hiçbir kimse bir başkasının suçundan sorumlu değildir-başkasının günah yükünü yüklenmez.”

(Fâtır,18)”Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü kendi üzerine alamaz. (Günah) yükü ağır gelen-çok zengin olan bir kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, (bu çağırdığı kişi) onun yakın akrabası dahi olsa onun hiçbir günahını üzerine alamaz.”

İstisna!?
(Nahl,25)”Kıyamet günü hem kendi günahlarını tümü ile hem de bilgisizlikleri sebebiyle saptırdıkları cahillerin vebalini-günahlarının bir bölümünü yüklenirler. Dikkat! Ne kötü yük yükleniyorlar!”


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir