“Etnosentrizm ve Soykırım”
Yunanca ethnos halk ve centre merkez kelimelerinden (Fransızca:éthnocentrisme) ya da Etnik merkezcilik; bir aşirete, kabileye, boya ve benzeri etnik gruba bağlılık ile tarif edilen, bir kimsenin kendi kültürünü temel olarak alması ve diğer kültürleri kendi kültürü açısından değerlendirmesi ile tarif edilen ilkel duygu olarak açıklanmaktadır.
Arthur de Gobineau- Hitlerin soykırım isim babasıydı. Antisemitik (Yahudi düşmanı) olmamasına karşın ressam ve yazar Adolf Hitler, kurucusu olduğu Nazizm’de, onun ideolojisin çoğunu örnek aldı. 14 Temmuz 1816 –13 Ekim 1882 yılları arasında yaşadı. Irkların sınıflandırılmasının kültürü oluşturduğu inancındaydı. İnancına göre beyaz ırk, siyah ırk ve sarı ırk (Moğol ırkı) arasındaki farklılıklar tabii bir bariyerdi ve bu ırkların karışması bu bariyerleri yıkıyordu ve kaosa sebep oluyordu. Orta Doğu’yu, Orta Asya’yı, Hindistan’ı, Kuzey Afrika’yı ve dönemin Güney Fransa’sını ırkî olarak karışmış bölgeler olarak sınıflandırdı. Gobineau, beyaz ırkın diğerlerinden üstün olduğuna inanıyordu. Beyaz ırkın melezleşmesinin kaçınılmaz olduğunu yazdı. Fransa’daki iktisadi karışıklıkların çoğunu ırkların kirlenmesine bağladı. Gobineau’ya göre imparatorlukların gelişimi farklı ırkların karışımına neden olduğu için “üstün ırk” için son derece yıkıcıydı. Bunu bir ırki dejenerasyon olarak gördü. Tanımlamalarına göre İspanya’nın, Fransa’nın ve Almanya’nın çoğunun, Güney ve Batı İran’ın ve de İsviçre’nin, Avusturya’nın, Kuzey İtalya’nın ve Britanya’nın büyük bir parçası melez ırkların sebep olduğu dejenerasyona uğramıştı.
Hannah Arendt:
Yahudi kökenli bir Alman yurttaş ıolan Hannah Arendt’te, Nazilerin işlediği suçların geleneksel kötülükten farklı olduğunu ve insanca anlaşılabilir sebeplerle açıklanamayacağı sonucuna varmış, bu yeni suç türünü “radikal kötülük” olarak adlandırmıştır. Arendt’te Kötülük Problemi bilincini körleştirerek, düşünmeden suça ve kötülüğe bulaşabilmektedir. Tıpkı Eichman’ın basit tutkular uğruna, aklını yok sayarak devlet terörüne bulaşması gibi bugün de pek çok insan bu tür kötülüklere bulaşabilmektedir. Hayatın, eylemlerin ve düşüncelerin sorgulanması her ne kadar bilgece yüksek bir ideal olarak gözükse de akli fonksiyonları yerinde olan her insan bu ideale ulaşma, en azından kendini kötülükten alıkoyma kapasitesine sahiptir. Zaten Arendt de bu varsayımdan yola çıkarak kötülüğün “fikirsizlik”ten kaynaklandığı sonucuna ulaşmıştır.
William G. Summer:
Bu terimi insanların kendi grupları ile diğerlerini ötekileştirmeleri olarak tanımlamıştır. Daha çok bir grubun gurur, kibir, inançlarını diğerlerinden de üstün görme olarak betimlemiştir. Kölecilik artık olmadığına göre ırkçılık neden vardır ve çağdaş kapitalizm ırkçılığa neden ihtiyaç duyar? Kuşkusuz günümüzde ırkçılık, kölecilik döneminin bir “ideolojik artığı” olarak görülemez. Günümüzde ırkçılık daha çok kültürel özelliklere, farklılıklara işaret ederek işliyor. Kültürel farklılıkların tıpkı biyolojik farklılıklar gibi aşılamaz olduğunu söylüyor. Çağdaş kapitalizm kimi arızaları ırkçılıkla yamayabiliyor. Irkçılık işçiler arasındaki bölünmüşlüğü sınıflarırderinleştirmeye yarar. Bu da kapitalistlerin işine gelen bir durumdur. Şimdi ırkçılık kapitalizmin olmasa olmaz bir yasası olan “değer yasasıyla” ilişkilidir. Nasıl ki “değer yasası” olmadan bir kapitalizm düşünemezsek, tıpkı bunun gibi ırkçılığı olmayan bir kapitalizm de düşünemeyiz. Şu anda dünyanın muhtelif yerlerinde” Etnosentrizm ve Soykurum” uygulanmıştır.
Doğa’da ayrımcılık yoktur. İnsanda vardır, Doğa’yı sadece güneş, fırtına, yağmur olarak aldığınızda, fırtına estiği yerde şu ağacı diğerinden ayırayım şunun yaprağını, tohumunu dökeyim, sevdiğim ağaçların yaprağı ve tohumu üstünde kalsın diye bir ayrımcılığı yoktur. Geldiğinde hepsinin yaprağını tohumunu döker. En belirgin ayrımcı insanoğlunun yaptığı ayrımcılıktır. Siyah-beyaz ırk, Sunni-Şhi ayrımcılığı gibi. Kyn: Wikipedia
Erdil Ünsal