YENİ BİR YILDA DEMOKRATİK LAİK CUMHURİYET…

Yeni bir rejim adını ilk defa Atatürk 19. Mayıs 1919 da Samsun da son şekliyle hazırlamıştı. Ama bunu son ana kadar kimseyle paylaşmadı. Kurtuluş savaşı ve büyük zaferden bir yıl sonra. Lozan Antlaşması’nın sonrasında Hasan Rıza Soyak’ı Çankaya ya çağırdı ve yazılı belgeyi vererek ” İçindekileri şimdilik sakın ola ki kimseyle paylaşma” dedi. İçinde teşkilat-ı esasiye Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmişti. ” Türk Devleti’nin Hükümet şekli cumhuriyettir ve tarih boyunca asla değiştirilemez” Fransız gazetesi ( Neue Freie Presse) yaptığı görüşme de ”Teşkilatı esasiye gereği egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, demokrasi ve laik cumhuriyet bu milletin değişmeyen asla değiştirilemeyecek kaderidir” demiştir.

Yeni hükümet şeklini tanımlamak için hangi yapılanma kelime ya da model kullanılırsa kullanılsın bunun adı tek kelimeyle cumhuriyet olarak kalacaktır. Peki sadece cumhuriyet mi? Elbette hayır, cumhuriyetin özü değerleri kazanımları saklı kalacak ve demokrasiyi laik değerleri daima ayakta tutacak değişimler de hayata geçirilecektir. Bunu yaparken de özde dolaysız anlamının içinde daima çağdaşlığın yazılımı ön planda kalacaktır. Atatürk (24.Eylül.1923) yaptığı bir açıklama da. Bugün adını koyduğumuz demokratik laik cumhuriyet hiçbir şekilde Batı cumhuriyetleri esaslarından farklı olmayacaktır. Asıl yaşanansa 29. Ekim. 1923 ve Padişahlar, sultanlar, halifeler devrinin toplumu ” kul ” olarak gördükleri zamanın durmasıdır. Vatan, Devlet, Millet yaşayan değerlerimiz olarak kalmalı diyorum.

Bugün 100 yıllık tarihimizde zaman zaman çok felaketlerden geçtik. Ancak hepsinden ulusal birlik ve bütünlüğümüzle. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletimizi ayakta tutarak çıktığımızı da unutmamalıyız. Bugün tarihe ihanet edenlerin yarın nerede hata yaptıklarını gördüklerinde, kaybedilenlerin geri gelmeyeceğini anladıkları zaman asıl kendileri uçurumun kenarında duramayacaklardır. 18 yüzyıl filozoflarından David Hume ” her şeye hakim olduğunu sanan bir otorite, tarihi yok edip kendini şah, padişah, kral, sultan, halife sanarak köle bir halka hükmeder”. Burada demokratik laik bir hukuk devleti yaratamazsanız kötülerden kurtulmak asla mümkün olmayacaktır. Silah baronlarının bile yarattığı yönettiği savaşlarda, önce cepheye zavallı eğitimsiz cahil garibanlar yollanır, onların katledilişleri ölümler kimsenin umurunda değildir. Ama güçlü bir demokratik sistem daima felaketleri değil aydınlığın kazanmasını sağlar. Hukukun üstünlüğüne düşman bir anlayış, hiçbir zaman kalkınmanın aydınlığın sesini asla istemez. Ama istedikleri daima halkın görmediği ama söylediklerine inanan bir aklı satın almak yönetmek yapmak istedikleri budur. Az gelişmiş ülkelerde kamuoyu yoktur beyinleri körelmiş insan yığınları vardır. Doğruyu söyleyenleri değil, kendisini Allah ve kutsal kitapla aldatan politikacılara ruhunu teslim eden bir toplumdan söz etmekte acı veriyor insana. Reha Ören’in Ruhunu Satan Millet

Adlı kitabı bu gerçekleri tümüyle su yüzüne çıkartıyor aslında. Atatürk 1921 de Cehaleti önleme adına düzenlediği Ankara ”maarif kongresin de” Yıllardır padişaha kulluk eden bir anlayışa son vermek istemiş. Ama bugün hala bu resim aksine artarak yükselmektedir. Aydınlar, gazeteciler, akademisyenler, öğretmenler, tüm çağdaş düşünen aydınlar bu sürecin içinde kendini aklama adına mücadele veriyor. Ama beni asıl üzense, bugün kendilerine siyaset adamı adını koyanların basiretsizlikleri. Kendilerini yurtsever aydınlar olarak görenlerin sırf koltuk ve makam adına ruhlarını satmaları. Bunu en güzel yapan değişim masalına kendini kaptıran CHP DİR. Toplumla hala kucaklaşamayan bir partinin bundan sonrasında kendi kaderine milleti ortak etmesi tükeniş değil mi? Söylediklerimiz düşünceye, düşüncelerimiz duygulara, duygularımız davranışlara, alışkanlıklarımız değerlere, değerler karaktere, karakter kaderimize yansır dönüşür. Demokrasi ve cumhuriyeti savunduğunu söyleyen bir parti. Toplumu da kendi kaderine ortak etmeye daha ne kadar devam edecek?

Yeni bir yılda demokratik laik bir cumhuriyet, hak hukuk adalet anlayışının özgürce yansıtıldığı, ümmet kültüründen kurtulmuş aydınlık bir Türkiye tek arzum budur. 

Prof. Dr. Levent Seçer

Yeni bir rejim adını ilk defa Atatürk 19. Mayıs 1919 da Samsun da son şekliyle hazırlamıştı. Ama bunu son ana kadar kimseyle paylaşmadı. Kurtuluş savaşı ve büyük zaferden bir yıl sonra. Lozan Antlaşması'nın sonrasında Hasan Rıza Soyak'ı Çankaya ya çağırdı ve yazılı belgeyi vererek '' İçindekileri şimdilik sakın ola ki kimseyle paylaşma'' dedi. İçinde teşkilat-ı esasiye Kanunu'nun bazı maddeleri değiştirilmişti. '' Türk Devleti'nin Hükümet şekli cumhuriyettir ve tarih boyunca asla değiştirilemez'' Fransız gazetesi ( Neue Freie Presse) yaptığı görüşme de ''Teşkilatı esasiye gereği egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, demokrasi ve laik cumhuriyet bu milletin değişmeyen asla değiştirilemeyecek kaderidir'' demiştir. - Mustafa Kemal Ataturk Cumhuriyet Bayrami kutlamalari icin Turkiye Buyuk Millet Meclisine gelirken 29 Ekim 1936

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir