Kavramlar, dil denilen mucizeli servetin değerli taşlarıdır. Kavramlar zekânın
anahtarları, zihin adlı deponun hazineleridir. Bazı kavramlar ise, tanımlarında
birleşildiği oranda, fert ve toplum planında benlik ve kimlik oluşturuculuk ve
yaşatıcılık işlevine sahiptir. Enerjilendirme gücü taşıyan kavramların tanımlarında ihtilaf bulunan toplumlarda sosyal gerginlikler kaçınılmaz olur.
Kişiyi ve toplumu bütünleştirme gücü ve işlevi bulunan kavramlardan beşine
değinmek istiyorum:
Benlik ve Millî Benlik
Batı dillerinde ego ve self olmak üzere iki ayrı kavram var: Ego, her türden
değerlendirme ve davranışın merkezine kendisini koymaktır; ego, diğer insanları ve varlıkları kendi ölçüleriyle değerlendirme durumudur. Ego, kendini fazlaca beğenmeye, ölçüsüz tepkilere yol açabilen bir ‘iç ses’tir. Aşırı bencil
anlamındaki egoist kavramı, haklılığını, üstünlüğünü benimseyip benimsetmeye
çalışanları tanımlamaktadır. Arap dilindeki enâniyet kavramı ise, bencilliği
karşılamaktadır.
Self kelimesi, ‘kendi olmak, kendiyle ilgili sınırları bilmek, şahsî hukuku
konusunda bilinçli tepkiler vermek’ anlamındadır. Türkçemizdeki öz güven, öz-
erk sahipliği self kavramıyla anlamdaştır. Self kavramını, şahsî şeref, onur veya
‘kendilik bilinci’ olarak da karşılayabiliriz.
Ruh, can kelimeleri başta olmak üzere, birçok anlamın karşılığı olan nefs
kavramına kısaca değineyim: Rab, ilettiği vahiylerle egoistliğin dereceleri olan,
nefs-i emmâre ve nefs-i levvâme basamaklarının aşılmasını, ‘nefs-i mülheme’den ‘mutmainne’ye doğru gelişerek ‘insan-ı kâmil’e erişilmesini emrediyor.
Ego ve self ayrımını dikkate almaksızın, benlik kelimesini kullanacağım. Benlik,
insanın kendisini nasıl gördüğü, kendisine hangi değeri biçtiği konularındaki
özel bir tespittir. Kendi olmak, kendi varlığının sınırlarını, gücünü ve
geliştirilerek şahsiyet konumuna yükseltmek, iyi, faydalı işler yapıp hakkı
savunmak, insan olarak yaratılmanın asıl sebebidir.
İnsan önceki nesillerden devralınan bedene ve ruha ait özelliklerle biçimlenerek yapılanmaktadır. İnsan atalarından gelen olumlu veya olumsuz biyolojik, psikolojik, etnolojik genleri eğitimle çağdaşlaştırmaktadır.
Toplumlar insanın bencilleşmesini eğitim aracılığıyla azaltıp, uyumlu kılmaya
çalışmaktadır. Düzenli ve düzensiz, yaygın ve örgün eğitimler, benzeştirme,
gönüllü ve bilinçli biz olmayı hazırlayan süreçlerdir. Benlik, şeref ve haysiyet
kavramlarına bağlı kabullenmelerin oluşturduğu tercih ve tepkileri
yapılandırmaktadır. Şeref ve onur’a bağlı benlik yansımaları, toplum içinde yer
ve itibar kazanmanın imkânlarını hazırlamaktadır.
Her toplumun ‘ben’leri, ‘biz’ kavramı etrafında birleştirmeye yönlendiren
benimsetme yolları ve araçları vardır. Bu benimsemeler sonucunda ferdî benlik,
millî benlik kavramının temsilciliğini de üstlenmektedir.
Millî benlik, insanın ortak benimseyişler yoluyla, aitlik duygusu taşıdığı
toplumun değerlerini kabullenmesi ve sahip çıkmasıdır. Millî benlik, bir
toplumun ata saydıkları kişiler ve topluluklardan alınan biyolojik, psikolojik,
sosyolojik miraslar bütünüdür. Millî benlik, bir topluluğun mensubiyet
duygusuyla, önceki nesillere atıflar yaparak devam etme düşüncesine bağlı
kabullenmelerdir. Millî benlik adlı yapılandırıcı, insanın, yabancılar karşısında
iken, ait olduğu topluma ve devletine dayanması, güvenmesidir.
‘Başka/öteki’ sayılanlarla veya benzeşilenlerle ilgili konumlarını, aitlik,
mensupluk duygusu ve düşüncesine bağlamanın sonucu olan enerjiye millî
benlik diyoruz. Millî benlik, incitilme, aşağılanma hâllerinde; hürriyetin ve
bağımsızlığın kaybedilmesi tehlikesi ile karşılaşılınca meydana çıkan, ortak
direnme ve korunma ihtiyacı duyma psikolojisidir. Millî benlik, devletin
bağımsızlığı, milletin egemenliği, vatanın bütünlüğü tehlikelerle karşılaştığında
ortaya çıkan bir bağışıklık ve savunma enerjisidir.
Millî ruh, millî heyecan, millî mefkûre, millî tavır, millî şuur, millî vicdan, millî
uyanış, millî direniş, millî birlik, millî mücâdele, millî ülkü, milletin şerefi, millî
haysiyet, millî izzeti nefis, millî hafıza vb. gibi söyleyişler, millî benlik
kavramının Türkçedeki değişik ifadeleridir.
Emperyalist devletler ve kuruluşlar, zihnen yetersiz, yönetimi beceriksiz, millî
direnişlere yol açabilecek benlik enerjisi zayıf toplumların ve ülkelerin yer altı
ve yer üstü kaynaklarını sömürmektedirler. Emperyalistler, sömürmek veya diz
çöktürmek istedikleri toplumlardaki millî benlik adlı enerjiyi, yok edilmesi
gereken en büyük engel saymaktadırlar. Millî benlik, bir toplumun başkalarının
esir veya âciz kılmasına karşı çıkarak tek yürek olma gerçekliğidir.
Her insan, başka bir milletten birisiyle karşılaşınca millî benliğinin enerjisiyle
kendince karşılaştırmalar yapar. Bu karşılaştırmanın temelinde, kabullenme,
üstün olduğuna inanıp, inandırmaya çalışma yatar; bu karşılaştırmada
öteki/başka saydığının üstünlüğünü -açık veya gizli- kabullenirse, ya aşağılık
duygusuna düşer, ya da muhatabına karşı, şiddeti farklı öfkeler duyar.
Millî benlik, kavramlar ve semboller üzerinden benimsetilir. Özellikle
semboller, millî benliğin göstergeleridir: Bayrak, sancak, asker, marş.
Toplumların millî benliğinin göstergelerinden birisi de, milletlerarası sportif
yarışmalarda, gerek seyircilerin, gerekse yarışanların ortaya koydukları
psikolojidir. Türk spor takımlarından herhangi birinin, yabancı bir takım ile
karşılaşması sırasında, ülkenin tek ses olması konusunda herkesin gözlemi ve
bilgisi vardır. Millî takımlar millî benliği temsil eden kuruluşlardan biridir.
Türk milletinin millî benliğinin timsâli ise, millî benliğin kurumlaşmış hâli olan
Türk ordusudur. Türk milletinin, ‘ordu’ya “Peygamber ocağı”, anlayışıyla
yaklaşması, dinî unsurların millî benlikle bütünleşmesinin bir göstergesidir.
Ordu düşmanlığı yapan kirli ruhlular veya orduyu ele geçirmeye çalışıp farklı
bir millî benlik oluşturmaya çalışanlar unutulmayıp gündemde tutulmalıdır.
Millî benlik, tarihin ve ataların verdiği görev ve sorumluluklardan hizâya
bakmaktır. Millî benlik, ataların bıraktığı mirâsın yaşayanlara yüklediği; başka
toplumların da, o topluma yakıştırdığı belirgin değerler ve davranışlar
topluluğudur. Millî benlik –şahsî hukuk yanında —milletin hak ve hukukunun
müdafaa edilmesini hazırlayan bir özel enerjidir.
Millî benlik, halk seviyesinde mahallî benlik biçiminde yaşayıp gider: Aynı
şehirden olma, aynı bölgeye âitlik biçimleriyle ortaya çıkan mahallî benlik
nitelikli zihniyetleri, millî benlik hâline getirmek, sanıldığı kadar kolay değildir.
Kabilecilik ilkel bir kalıntıdır; mahallî kimliklerin bir kısmı kabileciliği
aşamamış olanlardır. Regionalizm denilen mahallî benlikçilik, istikrar
düşmanlığına, millî benlik karşıtlığına dönüşebilir. Mezhep, tarîkat, cemâat gibi
adlandırmalara bağlı ayrışmacılar da, millî benlik konusunda duyarsızlık
göstermeye çok yatkındır.
Millî benlik adlı millî bağışıklığa kaynaklık eden, savunma ve korunma
enerjisine karşı çıkan, inancı ideolojileştiren grupların duyarsızlıkları ilkelliktir.
Bencilliğin veya ilkelliğin teslim alabileceği ferdî benlik veya grup
mensubiyeti, millî benliğe dönüştürülmez ise tehlikeye dönüşür.
Millî benliğine yabancılaşmış aydınların, kozmopolit ve dejenere bürokratların
ön plâna çıktığı toplumlarda, yeni yetişenler arasında millî benlik kriziyle
karşılaşılabilir. Kavramların bulanıklığından halk sorumlu değildir. Gençleri bu
konuda suçlamak da yanlıştır. Bilinçli ve bilgili aydınlar, siyasetçiler, karar
vericiler, özellikle eğitim ve öğretim kurumları, millî benliğin diri tutulması
konusunda tedbirler almalı, gereğini yapmalıdır.
Millî benlik, bir toplumun, başka toplumlar karşısında, aşağılık kompleksine
düşmek yerine, onunla eşit veya ondan üstün olduğuna inanması demektir.
Her milletin, yeni nesillere aktarılmasında ısrarlı oldukları duygu, düşünce, hayâller millî benliğin temelini oluşturur. Ataların ruhundan ve tarihin ruhundan gelen çok özel sesleri duyma konusunda zekâlarının bütün kapılarını açık tutanlar, millî benlik sahibi olanlardır.
30 Ekim 1918’de Emperyalizmin lideri İngiltere’nin Osmanlı devletine
imzalattığı Mondros Mütarekesi anlaşması, bir esâret belgesidir. Türk milletinin
dört yıl süren işgal ve savaş acılarını bilmeyenler veya inkâr edenler, millî
benlik duygu ve düşüncesinden yoksun insanlardır. Mondros Mütarekesi adlı
kısa belgeyi okumamış aydınlarda, millî benliğin köklenmesi ve emperyal
tuzakları anlama bilincinin oluşması kolay değildir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Millî Mücâdele bayrağını açması, kuvâ-yı millîye’yi
uyandırması, ‘millî izzet-i nefs’i uyarması, Türklere, hürriyet, istiklâl ve devlet
kazandırdı. 1921yılında Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor: “Esaret kaydına
karşı evladını ayaklanmaya davet eden ecdat sesi kalplerimiz içinde
yükseldi ve bizi son kurtuluş mücadelesine davet etti.” Bu ifade, tarihin
ruhundan, ataların ruhlarından gelen seslere cevap veren millî benlik timsali
liderin sözleridir. Düşmanın iğrenç zulmü, azınlıkların çılgınlıkları, millî benliği
uyaran liderin etrafında halkın büyük ölçüde birleşmesini hazırladı: Türk
zaferi, millî izzet-i nefsin enerjiye dönmesinin sonucudur.
Atatürk’ün Hatay konusundaki ‘millî dava, millî emel’ anlayışlı ısrarlı tavrı,
hem Fransızlara, hem de ilkellikten kurtulamamış Suriye’ye karşı millî benliğin
ifadesidir. İngiliz, Fransız emperyal aklı, Hatay, Urfa ve Antep’in Türk
coğrafyasında olmasını yaklaşık bin yıldır kabullenmiyorlar. Fransızlardan ve
İngilizlerden gözü yılmışlara rağmen, hastalığının ilerlediği aylarda, Atatürk’ün
bu meseleyle ilgilenmesi, Hataylı’lardaki millî benliğin uyandırılmış olması çok
düşündürücüdür.
Millî benlik, mensup olduğu toplumla gurur duyan, milletine engin bir
müsamaha ve derin bir sevgi ve bağlılık taşıyan aydınlar aracılığıyla yaşar.
Kimlik Kimlik veya hüviyet kavramı, bir insanın başkalarınca tanınmasını sağlayıcı ana bilgilerdir. Bir kimseyi tanımak isteyenler, ‘kimdir?’ diye sorarlar. Bu soruya, ismini, soyadını; sonra da, memleketini, işini, sosyal ilişkiler ağındaki yerini ifade ederek, cevap verilir. Cevap sırasında, o insanın dışa vurduğu, başkalarına gösterdiği, vitrinlediği, büyük bir kısmı beş duyuya dayanılarak toplanılan bilgiler sıralanır.İnsanın hüviyeti veya kimliği, bir insanın başkaları tarafından nasıl görülüp, hangi değerin biçildiğine ait yaygınlaşabilen bilgilerdir.
İnsanın kimliğini oluşturan unsurlar, beş ana grupta toplanabilir:
1. Bedene ait özellikler, 2. Zihne ait özellikler 3. Mizaç, huy, 4. İstek, irade, 5. Özel yetenekler. Bunlara kısaca değinelim.
1. Anne ve baba ile önceki nesillerden devralınan genetik mirasa bağlı anatomik yapı, insanın kimliğinin temel göstergelerindendir. Bedenî özellikler, bir yandan benlik kavramına, diğer yönüyle de kimlik kavramına bağlıdır.
2. Her insanın öğrenme gücü, kavrama seviyesi, ve değerlendirme gücü ile
hâfızası az çok farklıdır. Yeni bilgiler edinmeye olan ihtiyaç ile, o ihtiyacın
karşılanması, zihne ait özelliklerin göstergeleridir. Varlıklar, olaylar, insanlar ve
bilgiler arasında karşılaştırmalar yapabilme konusundaki yeterlilik, ferdî
kimliğin, zihnî özellikler yönünü oluşturuyor.
3. Mizaç kavramı: Mizaç insanın benliğini yapılandıran bir enerji türüdür.
Mizaç veya huy kavramını, haz ve elem arasında gidip gelmeler, özel tercih ve
tepkiler toplamıdır. Mizaç, bir insanın, başkalarına gösterilmesinde mahzur
bulmadığı, hattâ bilinmesini gerekli saydığı kabulleridir, davranışlarıdır.
4. İstek ve irade: İnsanın kendisi ve yakın çevresi için istediği refah, güvenlik ve huzur konusundaki ma’kul ve meşrû çabaları kimlik niteliklidir. İnsanın,
başkalarını da hesaba katan, benimseyiş ve davranışları sırasında ortaya
koyduğu kararlı ısrarlı eğilimleri, ferdî kimliğin oluşturucu unsurlardandır.
5. Özel yetenekler: Bir insanın artistik, akademik, mekanik, pratik ve sosyal,
politik, ekonomik sahalardan birine ve birkaçına ait yetenekleri ve ortaya
koydukları da kimliğini meydana getiren yapı malzemeleridir. Bir sanat veya
bilim dalında özel bir gelişmeyi veya değişmeyi sağlama; mevcut bilgileri
toplayıp değerlendirerek, yeni hükümler elde etmek; âlet yapabilme;
teknolojinin yapısını kavrayıp katkıda bulunma, ticarere başarılı olma özel
yetenekler grubuna girer. Özel yetenekler alt bölümüne giren ve çok farklılık
yaratan özellik ise, öncülük, önderlik, liderliktir. Karizmatik liderlik ayrı bir
kimliktir. Şarlatanlar, çılgınlar, millî benlik ve kimliğe örtülü veya açıkça karşı
çıkanlar yahut bu kavramların gereğine inanmadıkları hâlde kullananlar da,
bâzen ön sıralarda yer alırlar.
Başkalarına gösterilen kimlik ile iç dünya arasında çekişmeler ve çatışmalar,
insandaki kimlik bunalımının işaretleridir. Olmak istediği hâlde olamamak,
göstermeye çalıştığı vitriniyle aynı yapıyı taşımamak, başka kişilere benzemek
arzusu vb. gibi durumlar, kişinin kimlik krizine girmesini hazırlamaktadır.
Kimlik buhranı, insanın benliğinin, sosyalleşmeye direnmesi veya büyük
hâdiseler karşısındaki âcizlik, yahut ağır hastalıklar sebebiyle oluşabilir. En çok
rastlanılan türü, yepyeni bir çevrede, intibak mecburiyetinden doğan kimlik
bunalımıdır. Kendi vitrininden memnun olmayan insanın, duygu, düşünce ve
hayâl dünyası ile dış âlem arasındaki çatışmasının saklanamazlığına, kimlik
bunalımı deniliyor.
Kimlik bunalımından kurtulmanın yolu, yine insanın kendisidir: Temel
özelliklerini benimseyip, kendiyle barışık olmaya çalışmak; yetersiz olduğu
konulardan, çözümlenemeyecek türden olanlarını kabullenip, başka başarı
alanları aramak… Kendine karşı dürüst olup, sabırlı olmak. Benliğinden gelen
ihtirasları dizginleyebilmek. Adaletli ve yararlı insan olmayı vazgeçilmez
saymak. Hiçbir zaman umutsuz olmamak. Rabb’in yaratma sebebine aykırı
düşmekten de, birlikte yaşadığı insanların kimliğini çelişkili bulmalarından da
sakınmak.
Millî Kimlik
Millî kimlik kavramı, başka milletlerin bir toplumu nasıl tanımladıkları ve
toplumun kendini tanıtmada vitrine çıkardığı değer ve davranışlar anlamındadır.
Millî kimliği oluşturan beş ana kaynak var:
1. Tarih içinden süzülüp gelen, tabiî gelişmelerle şekillenen gelenek ve
göreneklerimizin yol açtığı, değerler, hükümler ve sosyal denetim unsurları…
Millî benliğin ve millî kimliğin en önemli enerji kaynağı, yansıma alanı dildir.
Günlük hayatı kuran, yürüten benimseyişler, değer ve davranışlar: Beslenme,
barınma, korunma ve eğitim ve eğlenme alanlarına ait benimseyişler ve
uygulamalar… Tarih ve vatan konusundaki bilgiler, kabullenmeler…
2. İnançlarımızın sonucu olan ve/veya İslâm dininin Kur’ân’dan ve Hadis’ten
gelen emir ve yasakları, yönlendirmeleri… İman ve ibâdet ile ahlâk ilkeleri.
3. Alay edilme, gülünç düşme, dışlanma korkusunun doğurduğu yönlendirici
unsurlar…
4. Kanun, tüzük, yönetmeliklerin (yazılı hukukun) emrettiği, değer, norm ve
sosyal kontrol unsurları…
5. Kendi kültürümüzün dışından gelen, bazen iktibas ettiğimiz, bazen belli
oranda bünyemize uygun hâle getirmeyi becerdiğimiz unsurlar..
Bu beş kaynaktan gelen ve bize Türk ve Müslüman kimliğini kazandıran
değerler, normlar ve sosyal denetim mekanizmaları, kişiyi toplumda âhenkli
hâle getirmeye çalışıyor. Millî kimliğin benliği destekleyen bir yanı da, uluslar
arası marka sahipliğidir.
Millî kimlik, millî benlik ile beslenerek, sahip olunan tarihî birikim yoluyla,
insanlardaki ortak sorumluluk duygusu ‘bilinç’ hâline dönüşünce, o toplum
milletleşir. Millet, benlik ve kimliğe bağlı benzeşmelerle oluşup gelişen,
sosyolojik ve politik bir yapıdır. Millet yapısı kazanan topluluklar kendi
çabalarıyla-bağımsız veya bağımlı- devlet sahibi olabilirler.
Bâzı aydınlar, millî benlik ve kimliklerine sahip çıkmak yerine, başka millet
veya kültürlere aşırı hayranlık duyabilmektedir; aşırı hayranlıkla kendinden
geçenler, millî benlik ve kimlik konusunda duyarsızlık göstermektedir. Son yüz
elli yıldır, Türkiye’de millî benlik ve özellikle kimlik konusunda duyarsızlık
gösteren, başka milletlere hayranlığını teslimiyet hâline dönüştüren aydınların
sayıca arttığı bilinmektedir.
Millet olmak, aydınların ve devletin öncülüğünde ve örnekliğinde gerçekleşen
bir millî uyanış ve bütünleşmedir. Millet olma, sosyolojik ve psikolojik değer,
hüküm ve davranışlara dayanan politik bir sonuçtur. Milletlerin temeli, millî
benlik ve millî kimliğin yapılandırdığı millî kültür adlı ortak paydadır.
Millî Kültür
Kültür, bir kişinin veya grubun yahut toplumun bedenî ve rûhî ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirdiği inanışların, kabullenişlerin, bilgilerin, davranışların,
eşyaya ve âlete dönüştürmelerin oluşturduğu hayat alanıdır. Kültürün yarattığı
hayat alanına, çeşitli kaynaklardan gelen katılmalar, onu hem zenginleştirir, hem de nesil farklarıyla değişmelere yol açar.
Devlet, halkın elzem saydığı ihtiyaçları giderdiği, dönüşümleri sağladığı oranda,
kültür buhranı yaşanması önlenmiş olur. Devlet adlı erkler/iradeler toplamı olan
yönetici ve yönlendirici kurumlaşmış güç, millî kültürü vazgeçilmez ilkesi
saydığı ölçüde varlığını sürdürebilir.
Kültür bunalımı, kültüre ait değer ve davranışlarda değişme talepleri
şiddetlendiği zaman ortaya çıkmaktadır. Bir nesil içindeki değişim ve
dönüşümler iki ayrı şekilde olur; birincisi, devlet, çürümüş unsurları
temizlemek, mutlak eksiklikleri gidermek, yeni ihtiyaçları karşılamak üzere,
toplumun hayatında değişme ve değiştirmeler yapar. İkincisi ise, değişme istek
ve uygulamaları, ‘marjinallik’ veyahut ‘moda düşkünlüğü’ adı verilen kişi ve
gruplardan gelmektedir. Bu kişi veya grupların olumsuz ve yıkıcı olanları bir
kenara, bazen de kültürü, zenginleştirir ve rahatlatırlar.
Yazılı hukuk ve örgün eğitim, millî kültürü, hem oluşturur, hem yayarak,
canlılığını sağlar. Kültürü koruyan, öncelikle devlet, sonra da gönüllü kuruluşlar
ile, bilinç sahibi insanlardır. Başta dil olmak üzere, kültürün maddî ve mânevî
unsurlarını koruyan, yaşatan, zenginleştiren gruplardan biri de, ediplerdir.
Toplumdaki kültür buhranının oluşmasında da, buhran sırasında çözüm
teklifleriyle rahatlatılmasında da, edebiyatçıların büyük katkıları ve rolleri
bulunmaktadır. Dilin imkânlarını kullanarak, tarihin, toprağın, ataların ruhundan
gelen mesajları günümüz insanlarının idrakine sunmak, şairlerin, roman,
hikâye, piyes, senaryo yazarlarının başaracağı bir bilgilendirme ve
bilinçlendirme yoludur.
Halkımız, millî benlik ve kimlik konusunda bilgilendiren, uyaran her türden
oluşumun yerli düşmanlarına da, diyaspora nitelikli saldırganlara da, tepki
vermelidir. Millî benlik ve millî kimlik düşmanlığı yapan iman ve ibâdet
baronlarının, emperyalist devletlerin ve kuruluşların işine gelen ilkellikleri
üzerinde durmayacağım. “Keşke Yunanlılar kazansaydı” diyebilenlerin millî
benliklerindeki hastalığı teşhis ve tedâvi etmek ayrı bir konudur.
Milletlerin yarınlarını var eden enerjisinin kaynağı, millî benlik ve millî kimlik
kavramlarına bağlı benimseyişlerlerdir. Bu benimseyişlerin olumlu ve olumsuz
yanları üzerinde değerlendirme yapmak, mensûbiyet problemi olmayanların
hakkıdır.
Yabancı bilginlerin kabul ettiği gerçeklik şudur: Türk atanın torunları olan,
tarihî olayların sonucunda ayrı coğrafyalarda yaşayan, bazıları konuştukları dil
yüzünden apayrı gibi görünen 220 milyona yakın insan var. Bu halklarla ilgili
araştırmalar ve yakınlaşmalar artırılmalıdır. Bu çabalarda bilinçli ve samimi
olunması Türk millî benlik ve kimliğini zenginleştirecektir.
Türkiye’de özellikle ‘Atatürk Devri’nde, millî kültürün tarihî ve yaşayan
değerleri, eserleri araştırılıp, ortak kültür paydasına katılmasına çalışıldı. Millî
benlik ve kimlik oluşturucu ve güçlendirici atılımlarda bulunuldu.
Son yetmiş yılda bazıları gaflete, bazıları ihanete dayalı çelmeleyici politik
tavırlara rastlanmakla birlikte, Türk kültürünün yaşatılması çalışmaları,
Devlet’in öncülüğü ve desteğiyle sürüyor. Millî benlik ve kimlik kavramlarına
bağlı uyandırma ve bilinçlendirme işlevi yalnızca Devlet’e yüklenemez. Bilgili
ve bilinçli aydınlar ile çeşitli sivil toplum kuruluşları bu konularda büyük
katkılar yapmaktadır.
Millî benliğe ve kimliğe sahip çıkılması adına uyanan ve uyandıran şahsiyet
sahiplerinin ve kuruluşların sayısı arttıkça, benzeşme ve bütünleşme millî
gerçekliğe dönüşecektir.
4 EKİM 23 günü İstanbul’da TÜRK EDEBİYATI VAKFI’nda sunduğum
bu metin, AYNI ADI TAŞIYAN üç formalık bir kitapçıktan seçtiğim
cümlelerden oluşuyor. ( KONUŞMA sırasındaki hitap nitelikli ifadeler ile
atasözleri deyimler ve minik anekdotlar Size iletilen metinden
çıkarılmıştır.) İmzamı taşıyan o kitapçık da adı geçen Vakıf tarafından
yayınlanacaktır.
Prof. Dr. Sadık Kemal Tural
Bir yanıt yazın