Açık Konuşmak

Sayın Turkish Forum/Turkish News mensupları:

Cumhuriyet’in 100. yılını kıvançla kutladığımız bu günlerde Cumhuriyet değerlerinin 2002’den bu yana nasıl yıprandığını hatırlatan, 2007’de Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir yazımı bilginiz için aşağıda gönderiyorum. PDF dosyası ekte. Yazı 22 Temmuz 2007 Türkiye genel seçimlerinin ardından kaleme alındı; yani 16 yıllık bir geçmişi var. Ancak laikliğin büyük darbe yemesinin açısından sanırım bugün de okunmaya değer. Bilindiği gibi bu seçimde %46,6 oy alan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti 341 milletvekilliği ile yeniden tek başına iktidar oldu. Dahası, eski Anayasa Başkanı ve 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı sona ermiş, laiklik karşıtı olan ve Çankaya’ya türbanı sokan Abdullah Gül bir ay sonra, 28 Ağustos’ta yapılan bir seçimle, 11. cumhurbaşkanı olmuştu.

1999’da başlamak üzere Cumhuriyet gazetesinin 2. sayfasında yayınlanan makalelerim ile ilgili olarak, gazetenin o senelerde “2. sayfa mimarı” Sami Karaören gibi çok saygın bir kişi ile yazışmam, benim için büyük bir şans olmuştur. Alev Coşkun’un belirttiği gibi, Sami Karaören temelden Atatürk’çü ve Cumhuriyet’çi idi.

http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/sukran-soner/cumhuriyetin-ikinci-sayfasinin-mimari-sami-karaoren-2133327?utm_medium=AramaSonuc&utm_source=AramaSonuc

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/alev-coskun/atatu-rk-temelden-cumhuriyetciydi-2135220

Saygılarımla,

F. Demirmen 

Cumhuriyet, 04.08.2007, sayfa 2

Açık Konuşmak

Dr. Ferruh DEMİRMEN

Açık konuşalım, kafamızı devekuşu gibi kuma gömmeyelim. Türkiye’nin Atatürk ilkeleri 22 Temmuz’da tarihe karıştı. Kurtuluş Savaşı’nda akan şehit kanlarını düşünmemek olanaksız. Bu ülkede tarikatçılık, ümmetçilik, yeşil sermaye ve din bezirgânlığı sorun değilmiş. Şaibeli ihaleler, bakan ve yakınlarının bir çırpıda zengin olmaları, dokunulmazlıkla ilgili gün ışığında sergilenen ikiyüzlülük, “seçim paketi” rüşvetleri, devlet kurumlarını ablukaya almak… normal imiş. Kamu varlıklarını ve vatan topraklarını yabancılara peşkeş çekmek, son dört yılda ulusal borcu 2 kata ve dış ticaret açığını 2.5 kata çıkarmak sorun değilmiş.

Hele dışarıdan güdümlü bir politika yürütmek ve bölücülüğü umursamamak hiç sorun değilmiş.

Türkiye’nin kırmızı çizgileri artık geride kaldı; renkler soluk pembe olma yolunda.

Yıllar önce Köy Enstitüleri’ni ve Halkevleri’ni kapatan, Türkçe ezanı yasaklayan, karılarını ve kızlarını eve kapatmak isteyen, yavru çocuk beyinlerini karanlığa gömmekte direnen Atatürk karşıtı politikacılar ve halefleri muratlarına erdiler.

Hele bir zamanlar, “güçlenmemiz” için nüfusumuzu 70 milyona çıkarmayı hedefleyen, bu hedefle nüfus planlaması programını yasaklayan, fötr şapkasıyla anımızdan çıkmayacak olan o kıdemli politikacı, bugün konuşmasa da zevkinden dört köşedir şüphesiz. Nasıl olmasın ki, nüfus 75 milyona merdiven dayamış. O zamandan bu zamana nüfusun ikiye katlanmasıyla ne kadar da renklendik ve “güç” topladık! Bizler renklendik ve “güçlendikçe” AB de bizden o kadar uzaklaştı.

O renkli ve “güçlü” halk 22 Temmuz’da oyunu kullandı. AB’den hâlâ umut bekleyen aç ve işşiz seçmen, pembe vaatlara inandı. Rant ekonomisinden fazlasıyla payını alan zengin, “yola devam” dedi.

Seçim sonuçlarından kimler memnun? Ermeniler, Rumlar, Kürtçüler, AB, ABD, Barzani ve Talabani. Seçimi kazanan AKP; kaybeden zavallı Türkiye.

Aslında bir bakıma Batı da kaybetti, ama Batı’nın bunu algılaması zaman alacak.

Kemal Atatük ve silah arkadaşları Türk halkını çağdaş uygarlığa ulaştırmak ve onu bağımsız yapmak için savaş verdi. Son seçimde seçmenin yüzde 47’si Atatürk vizyonunu reddetti; karanlık ve dış güdümlü bir geleceği tercih etti. Laiklik tanımını dejenere ettikten sonra laiklik savuncusu olduklarını halka ilan eden AKP liderleri, son dört buçuk yılda yaptıkları gibi yavaş yavaş, ama sistemli bir şekilde ülkenin laik düzeninin altını oymaya ve bu arada da orduyu yıpratmaya devam edecektir. Mütareke basını gereken desteği verecek, dış baskılarla ülkenin üniter yapısı zorlanacak, kimi ödünler birbirini izleyecek. On yıl sonra Türkiye’nin nasıl bir Türkiye olacağını düşünmek istemiyorum.

Açık konuşmak gerekirse, Kemalizm devri 22 Temmuz’da ülkemizde sona ermiş, İslama dayalı bir rejim raya oturtulmuştur. Başlangıçta ılımlı görünen bu dinci rejimin zamanla radikalleşmesi büyük olasılık. Demokratik olarak paketlenen, ancak ruhu gerici bir Türkiye. Atatürk’ün anısı bundan böyle “Dostlar alışverişte görsün” örneği sadece bir vitrin malzemesi olarak kullanılacak.

Acaba fazla kötümser miyim? Bazılarına göre halk ergeç uyanacakmış. O zamana kadar iş işten geçecektir. Kaldı ki halk yeterince uyarıldı; o görkemli Cumhuriyet mitingleri bile fayda vermedi.

Merak ediyorum: Seçmenin yüzde 47’si Atatürk’ün mirasını bilinçli olarak mı reddetti? Ülkenin gidişatından ne ölçüde haberdardı? Saflık, eğitim eksikliği, yoksulluk, vurdumduymazlık ve gerçek AKP sevgisi… olası sebepler. Beğen beğen yorumla; ancak sonuç aynı.

Şurası bir gerçek ki, laik, demokratik, aydın, bağımsız ve saygın bir Türkiye’nin özlemini çekenler için 22 Temmuz 2007 unutulması zor bir kara gündür.

~~~~~~~~~~~~~~~~

Gelecek yazı: Ermeni sorunu ile ilgili yeni büyük rezalet.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir